• Hakkımda
  • Yazılarım

Öznur Doğan

Tag Archives: kitap tanıtımı

Parfümün Dansı / Pan’ın Flütü

24 Cuma Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

ayrıntı yayınları, öznur doğan, keşiş, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, kudra, maroia, oznurdogan.com, pagan, pan, pancar, parfüm, parfümün dansı, rahip, tanrı, tom robbins, yunanistan


Hayatımda bana kitap hediye edenler oldukça ben de ölümsüzlüğümü ilan edeceğim.

Şimdiye kadar sahip olduğum değerli kitaplar ve onlara değer veren insanları düşününce, kitap hediye eden herkese karşı hissettiğim minnet duygusu artıyor. Ben minnet duymayı severim, minnet duyarım ve bir şeyler yapmaya çabalarım onlar için. Çabaladıkça mutlu olurum, mutlu oldukça minnet duyduğum için daha mutlu olurum. Böylesi bir döngü içinde bana kitap hediye edenin 40 yıl kölesi olurum.

Tom Robbins ile daha önce kişisel bir karşılaşmam yok fakat bir iki defa adını duymuş durumdayım ve bir de son çıkan kitabını duyuyorum; Parfümün Dansı. Koku algısı yüksek biri olarak ilgimi çekiyor ama ne zaman kitapevine gitsem en önde duruyor kitaplar, uyuz oluyorum; almıyorum.

Bir edebiyat hocam çıkıyor sonra bana bu kitabı Fıccın’da hediye ediyor. Çünkü bu kitabın hayatında büyük bir yer ettiğine karar veriyor. Hatta Pan dövmesi yaptırıyor sırtına. (Bu bilgiyi vermesem de olurdu ama.)

Kitabı okumaya başlıyorum, karınca duası punto. En az Ferhan Şensoy kadar sevmediğim cinsten. İlk dört bölüm harika gidiyor, diyorum bu kitap coşar gider. Ama coşmuyor. Bir dönem çantamda duruyor, okunmayı bekliyor. Arada bir göz süzüyor, pas vermiyorum; naz yapınca daha kıymetli oluyorum eşşoğlusunun gözünde, zırt pırt gözümün içinde.

Sonra alıyorum kitabı elime ve bir serüvene dalıyorum. Keşişlerin arasından perilere, kamasutradan parfüme, Fransa’dan İngiltere’ye krallıklardan köleliğe kadar her şeyi yaşıyorum, her şeyi görüyorum. Sonra karar veriyorum; eşimle böyle bir hayat yaşamalıyım!

Sonra anlıyorum ki, ben de sıkılırım ve uçup gitmek isterim; ölümü deneyimlemek isterim. Kudra gibi bir hayat sürdükten sonra vazgeçebilirim. Cesurumdur deliyimdir biraz.

Hikayeleri gerçek sanma yanılgısına yeniden düşüyorum, yeniden saçmasapan hayaller kuruyorum. Ama hayal bedava, okumanın zevki paha biçilemez.

Kitapta en çok Pan’e takılıyorum, en çok onu seviyorum ve en çok onun için düşünüyorum. Çok tanrılı dinlerin yok oluşunun, son inanan kişiye kadar tanrıların direnişinin asaletini görüyorum. Pan ölmesin istiyorum, pis kokusu ile geçsin gitsin ama tüm perilere yetsin istiyorum. İki keçi ayağı üzerinde yürürken yorulmasın ve gittikçe soluklaşmasın istiyorum.

Ben Pan’e inanıyorum, Dünya’da Pan’e inanan son kişi olarak kalsam da ona inanmaya devam edeceğimi biliyorum. Çünkü o Apollon’a baş kaldıracak ve onla yarışacak kadar asi, Midas’a eşek kulaklarına mâl olarak kadar pahalı, nymphlere rehavet verecek kadar bereketli ve bana tanrı olacak kadar gizemli.

Ben Pan’e inanıyorum ve son sayfasını kapıyorum kitabın, Olympos’ta yol alıyoruz hiç tanrılı Pan’le.

Lady Chatterley’in Sevgilisi / Yıllar Sonra

22 Çarşamba Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

2007, antisourtimes, öznur doğan, classisism, d.h.lawrence, kitap, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, klasisizm, lady chatterley'in sevgilisi, maroia, oznurdogan.com, romantism, romantizm, yapı kredi yayınları


Sene 2007, henüz daha yeni yeni kendimi kitaplara kaptırıyorum. Önüme gelen her kitaba büyük bir iştahla sarılıyorum. Önerilen her kitabı kendim okumuş gibi ahkam kesip ona buna satıyorum. Serde birazcık da üçkağıtçılık var. Kitap okumak benim için bir meziyet.

Bir arkadaşım adı Deniz, diyor ki bana Lady Chatterley’in Sevgilisi. Mutlaka okumalısın. Tamam diyorum ama kitap 20 lira. O zamanda o parayı bir kitaba vermek o mantıkla çok geliyor. Allem ediyorum kallem ediyorum, arkadaşım satın alıyor bana kitabı.

Gerçek bir aşk hikayesi ile karşılaşmış oluyorum sonra. Tek solukta bitirebileceğim aşk romanlarının varlığını öğreniyorum. Bugünkü sallamasyon popilist amaçlarla yazılmış bir aşk hikayesi değil, kapağında abidik gubidik şeyler olan. Lady Chatterley’nin ince beli ve nazik eli var kapakta. Başka da bir şeye gerek yok aslında.

Sonra oturup daha şekillenmemiş edebiyat bilgim ve yorum mantığımla şunu yazıyorum kitap için o zamanlar girmekten vazgeçmediğim antisourtimes’a;

“D.H.Lawrence’ın yazmış olduğu, okumaya başladığınızda XVII. yüzyılda yazılmış, romantizm ve klasisizm akımları arasında sıkışıp kalmış olarak nitelendirebileceğiniz, sıradan bir aşk hikayesi olarak görülen, sonuna kadar bir lady’nin bir koru bekçisi ile olan kaçak aşkını anlatan fakat vurucu darbeyi son sayfada yapan romandır.
Koru bekçisinden lady’e yazılan bir mektup vardır ki, sizi ağlatmak bir yana dursun, bütün duygularınızı allak bullak eder. bir kadına söyleyenebilecek en güzel söz demeti bu paragrafta toplanmıştır. Yky yayınlarından çıkmış olan kitabın fiyatı 20 liradır, bu para bu romana verilmeye değerdir.”

Nasıl oluyor da o romantizm ve klasisizm açıklaması doğru bir şekilde yapıyorum bilmiyorum. Gerçekten bu iki arasında sıkışıp kalmış ama bu mengene arasından doğabilecek en güzel kitaplardan birisi olarak ortaya çıkan bu kitaba gerektiği övgüyü daha o zamanlar vermiş oluyorum.

O bahsettiğim son sayfa ise şöyle oluyor;

“Bu kuru söz kalabalığı, sana dokunamadığım için. Seni kollarıma alıp uyuyabilseydim, bunca mürekkep şişede de durabilirdi. Birlikteyken gene erdemli kalabilirdik. Ama bir süre ayrı olmamız gerekiyor, gerçekte böylesi de daha iyi. Ah, kesinlike güvenebilsek geleceğe… Ama benliklerimizin büyük kesimi bir arada, bir süre bekleyerek, en kısa bir zamanda buluşmak üzere birbirimize doğru yol alıyoruz. John Thomas, Lady Jane’e iyi geceler diler, biraz boynu bükük ama gönlü umut dolu.”

Ben şimdiye kadar bu paragraftan sonra bir açıklama hiç ihtiyaç duymadım. Bu kitabı açıklayan en önemli parça buydu hep. Ne bir kelime eklenebilecek ne de çıkarılacak.

Lawrence, cansın.

“Nietzsche Ağladığında” Ben Karıştım

22 Çarşamba Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

ayrıntı yayınları, öznur doğan, breuer, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, nietzsche, nietzsche ağladığında, oznurdogan.com, sigmund freud, when nietzsche wept


Nietzsche Ağladığında’ya başlamak için uzun zaman beklemiştim. Bir türlü kitabı okuma sırası bana gelmiyor. Kitap benim olmayınca “Hadi verin.” de diyemiyordum tabii. Hal böyle olunca bir arzu bir fetiş ürününe döndü dönecekti kitap bende. Tam da o sıralar elime geçti ve ben okumaya başladım.

Tamamen hayal ürünü olmaması, bazı gerçeklere dayanması ile birlikte hem gerçekten çok sürükleyici hem de kurgu olan kısımları ile oldukça birbirine bağlıydı. Yani gerçek hayatta arkadaş olan Sigmund Freud ve Dr. Breuer’in en sadık hastası Nietzsche’ydi ve onlar birlikte birbirlerini inceliyorlardı.

Kitab boyunca Nietzsche’ye bir sempati duyuyordum, bir sinirleniyordum. Bazen onu haklı buluyor, aşk ve hayat için söylediği her şeye katılıyor, hak veriyordum. Bazen de “Ne alakası var.” dediğim bir hale bürünüyor, sanki onlarla birlikte oturuyormuşum da fikrimi sormuşlar gibi hissediyorum.

İşler sarpa sarmaya başladı kitabın sonuna doğru. Aklım bunun bir kurgu oluşunu kabul etmiyordu, içim içime sığmıyordu. Bir kadının bir adamın hayatına etkisini görebiliyordum, olaya müdahele etmek istiyordum. Yalom’a selam ediyordum, bazen de küfrediyordum çünkü beni böylesine inandırmaya hakkı yoktu.

Ayrıntı yayınlarından çıkıp da saçma olan bir kitaba rastlamadım şimdi. Yalom’un da saçma kitabına rastlamadım zaten. Mesela Nietzche Ağladığında’yı beğenenler Aşkın Celladı’nı okuduklarında da beğeneceklerdir ondan.

Aklımı karıştırıp beni yaşadığım ve bildiklerime yabancılaştıran her romanı, her hikayeyi daha doğrusu her yazıyı ve görseli onurlandırmak geri kalmak istemiyorum.

Nietzsche Ağladığında popülarizmin etkisi altına girmeden -ucun biraz giriyor bazen ama- kendi ağırlığı ile kitaplıklarda duruyor. Ben kitabı o kadar çok sahiplenmişim ki, benim olmayan o kitap için “Kitabım nerede? Kim aldı bu kitaplıktan ya? Bir kere de aldıklarını yerine koysunlar. Birine mi verdim acaba? Keşke kaydetseydim kime verdiğimi. Kime verdim ben bunu ya?” diye dolandım ortada. Fakat sonra hatırladım.

Kitap benim değildi.

90’lar Kitabı Çocuk mu Genç mi Yaşlı mı Portakalda Vitamin mi?

20 Pazartesi Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 1 Yorum

Etiketler

90'lar, 90'lar kitabı, öznur doğan, barış manço, D&R, harun kolçak, kadir aydemir, kadıköy, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, mephisto, oznurdogan.com, sanal bebek, troll bebek, uğur mumcu, yitik ülke yayınları


90’lar Kitabı 2012 yılında “En Çok Satan Kitaplar” arasında kendisine yer etti, bu sene boyunca da oradan inmeye niyeti yok gibi görünüyor.

Bu kitabın basımdan sonra dağıtımını şafak sayar gibi saydı Kadir Aydemir, doğal olarak biz de saymış olduk. Dünya Savaşı potansiyelimiz çok yüksek, miş olma’lar tam bize göre.

Kitabı büyük bir heyecanla almak istiyordum. D&R’a gittim, indirimli değil. Mephisto’ya gittim, indirimli değil. Allah allah dedim, İnsan Kitap’a gittim, orası günahını indirmez zaten. Darıldım biraz, ilk bir hafta öğrencilere indirim olacak gibi bir durumdan söz edilmişti çünkü.

Neyse dedim ilk gün almak zorunda değilim ya sonra alırım, netten sipariş ederim indirimli alırım. Bir baktım sevdicek alıvermiş çoktan benim için. En çok sayıkladığım şeye sahip oluvermişim. Ben sahip olunca o da bana sahip oldu Dünya Savaşı potansiyeli ile.

O an okuduğum kitabın pabucunu hemen dama attım başladım okumaya.

Kitabın bir bölümü bana bilmediklerimi öğretti; kaçırdığım şarkılar, filmler ve diğerleri.

Bir bölümü bildiklerimi hatırlattı; sokak oyunları, gazete kuponları, sanal bebekler.

Bir bölümü unutmak istediklerimi; Uğur Mumcu suikasti, Barış Manço’nun vefaati, Madımak Oteli’nin yakılışı.

Şimdi kitaba şöyle bir bakıyorum da karar veremiyorum. 91 doğumlu olarak 90’larda çocuktum, ama kendimi genç hissediyordum. Yaşlı olabilirliğim vardı babaannemle bir dönem yaşadığım için bir de portakalda vitamin olma ihtimalim de yüksek keza hiç alakasız olduğum pek çok konu var.

90’lar Kitabı bir rüzgar gibi geçti ama bence 90’ların etkisi geçmedi. Peki ya 2000’den 2012’ye kadar geçen zamanın rüzgardan farksız olduğunu söyleyebilecek var mı?

Blazer Ceketli Madonna

19 Pazar Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 5 Yorum

Etiketler

almanya, aşk, öznur doğan, erkek, hikaye, kadın, kürk mantolu madonna, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maria, maroia, oznurdogan.com, raif, sabahattin ali


Edebiyatta popülaritenin çok fazla karşısında durmam. Genel itibari ile fikrim “Ne olursa olsun, o kitaplar okunsun.”dur. Fakat dönemimizin popülarite anlayışı okuyup anlamak gibi bir çerçevede değil, “okumadan yorumlamak” minvalinde gelişiyor.

Böyle hiddetli bir giriş yapıyor olmamın nedeni Sabahattin Ali’nin hak ettiği değeri geç görüyor oluşu değil, görgüsüzlüğün görüşüne kavuşmasına az kalıyor oluşu.

En çok satanlar arasına giren Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna ve Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam kitaplarına baktıkça hem üzülüyorum, hem seviniyorum, hem hırslanıyorum hem de gururlanıyorum. Bu kitaplar beni son bir senedir mahvediyor.

Kürk Mantolu Madonna son zamanlarda yeni yazılmış ve piyasaya bir “aşk” kitabı olarak çıksaymış ismi başlıktaki gibi olabilirmiş. Nasıl olsa bir popülerlik payı da buradan çıkarmış, blazer ceket giyen kadınlar kendilerini “Madonna”mızın yerine koyabilirmiş.

Her şeyden uzaklaşıp Ali’nin o naif üslubu,  geniş anlatımı, insanı umutlandırıp umutsuzluğa atan ters köşe tarafı kitabı bambaşka kılıyor.

Kürk Mantolu Madonna  bize aşkın evrenselliğini öğretiyor önce. Sonra aşk fikrinin aşık olunanın önüne geçebileceğini. Bir kadın için bir adamın gösterebileceği fedakarlıklardan, bir kadının bir adam uğruna her şeyini verebileceğine kadar özverinin her noktasını gözler önüne seriyor.

Raif bir tarafta, Maria bir tarafta, aşkları ve imkansızlıkları bir tarafta.

Sosyal baskı, içsel baskı ve aşkın baskısı bambaşka taraflarda.

Gidenler ve bekleyenler, bekletenler ve beklemekten usanmayanların olduğu bir “insan” hikayesi Kürk Mantolu Madonna. Sadece bir aşkı anlatmıyor çünkü. İnsanı anlatıyor, platonikçesine aşık olabilen, eşi için her şeyi göze alabilen, mesafelerin varlığında yorulan veya yorulmayan insanların hikayesi çünkü.

Çünkü biz kadınlar en çok Maria gibi arzulanmak istedik ve fakat çoğunda onun kadar sadık ve özverili olamadık.

Çünkü biz erkekler en çok Raif gibi aşık olabilmek istedik ve fakat çoğunda onun kadar güçlü ve bağlı kalamadık.

Memleketimden Nazım Manzaraları

17 Cuma Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

Ölüm, öznur doğan, genco erkal, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, mehmet, memetçik, nazım hikmet ran, oznurdogan.com, pozantı, tahir ile zühre, vatan haini


Nazım Hikmet vatan tahlili yapıyor hala!

Nasıl ki bir vagonda kimler var ve nelere kokuyorsa o vagon! Nazım Hikmet vatan tahlili yapıyor hala!

Size hiç dışarıdan kendinizi izleme şansı verildi mi? Nazım bu sefer size bu şansı veriyor ve “Gözlerinizi açın.” diyor, “Açın karanlığa çevrilmiş gözlerinizi, kendinize bir bakın. Bakın ki kendinizi tanıyabilesiniz.”

Tahir ile Zühre meselesi değil bu memleket meselesi bu sefer. Nazım ne zaman eksik kalmış memleketini anlatmaktan ve özlemekten.

Nazım Hikmet vatanını özlüyor hala.

Tren çıkıyor yola, insanı anlatmaya… Nazım’ı anlatmaya. Hayatını anlatıyor bize onun, neler düşündüğünü memleket hakkında ve aslında ne kadar çok sevdiğini memleketini. Ona yapılanlara rağmen.

Her mısrası ile yenilenen, elimize ayna tutuşturup aslında bu kadar senedir hiçbir şeyin değişmediğini gösteren bir kitap bu kitap.

Kitabı ilk okuduğumda ortaokuldaydım. Pek bir şey anlamadım fakat, sendeledim okurken. Yıllar sonra üniversitede kitabı okuduğumda her şey çok değişmişti. Elimdeki yepyeni bir kitaptı, daha önce hiç sayfaları açılmamış.

Nazım Hikmet vatan tahlili yapıyor hala!

“O devir Pozantı son istasyondu.
Gardıfen Kartallı Kazım soyundu.
Çömeldi güne karşı, bitlenedursun.
Dağ taş Memet dolu, dağ taş sevkiyat.
Gidenler aç susuz, dönenler sakat.
Ölüm Allahın emri, açlık olmasa fakat.
Aç insan kurt olup saldırmazsa
açlık itten beter insanı elbet.
Memetçik, Memet,
Memetçik, Memet.

Bölük emininde yoktur merhamet…”

Doğu’nun Limanları’nda İnanç

16 Perşembe Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

american history x, amin maalouf, öznur doğan, doğu'nun limanları, ermeni, fransa, ideoloji, inanç, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, oznurdogan.com, romantik, türkiye, yapı kredi yayınları


Uzun süredir en çok araştırılıp soruşturulan şeylerden birisi “inanç”. Pek çok film, pek çok kitap, pek çok dizi bunu işledi. Hepsi farklı bir şekilde anlattı.

American History X’te inandığımız şeylerin aslında gerçek olamayacağını hatırladık. Peşinden koştuğumuz, ideal olarak inandıklarımızın boşa çıkabileceğiniz, bizi yanıltabileceğini hatta bizi kullanabileceğini gördük.

Yine aynı şekilde Romantik’te son sahnede en vurucu cümle gelmişti; İnanç perdesi ne kadar kalınsa akıl güneşi o kadar geç doğar. Gözlerimizi kör edebilen inanç için birkaç söyleyecek sözü vardı herkesin.

Kimisine göre inanmak yapılabilecek en büyük çılgınlık, kimisi için en büyük yersizlik.

Amin Maalouf da bir hayata, bir aşka ve bir ideolojiye inandırıyor aynı anda karakterini.

Doğu’nun Limanları’nda siyasi açıdan inandığınız her şeyin peşinden gidebileceğiniz, sonuçları ile karşılaştığınızda yapacak bir şeyinizin olmadığı, ideallerinizin sizi iyi sokaklara da kötü sokaklara da çıkarabildiği, bazen hayatınızı kurtardığı bazen ise bir safsata halinde sizi yok etmeye çalıştığı gerçeğini gözler önüne seriyor.

Aynı zamanda bir aşka inancı sınıyor. Yıllar içinde ne kadar değişebilir? Uzaktayken ne kadar katlanılır olabilir? Taraflar beklerler mi yoksa gitmeye teşneler midir? Aşk hangi yükümlülüklerle devam eder, hangi şartlar altında fedakarlığa dönüşür gibi bir sürü soruya cevap veriyor.

Bir de hayatı sorgulatıyor, aileyi, bir kız ile bir babanın arasındaki bağı, bu bağa inancı bize gösteriyor. Vazgeçmeyen bir baba ve vazgeçmeyen bir kız; en az babası kadar hayata sıkı tutunan bir genç kadın.

Yıllar sonra Doğu’nun Limanları’nı tekrar okuğumda ne düşüneceğim hiç bilmiyorum, şimdiye kadar inandığım ve hatta idealize ettiğim pek çok şeyin bir yokluktan ibaret olduğunu mu yoksa aslında inandığımız şeylerin temelde değişmediğini mi? Merakla bekliyorum.

Bir Dinozorun Anıları/Gezileri

16 Perşembe Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

abidin dino, öznur doğan, bir dinozorun anıları, bir dinozorun gezileri, fransa, ingiliz dili ve edebiyatı, istanbul üniversitesi, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, mina urgan, neyzen tevfik, oznurdogan.com, rusya


Bir kadın düşünün, kendisi küçücük ama evreni kocaman. Doğduğu şehir kocaman, yaşadığı muhit kocaman, bilgi seviyesi ha keza. Şimdi o kadını dünyanın en tatlı ninesi olarak düşünün bir de. Benim böyle bir ninem olmadı ama onun hem kedileri hem de torunları çok şanslıydı. O kadın Mina Urgan’dı.

Kendisine dinozor diyebilecek kadar alçakgönüllü, insanların alışkanlıklarıyla yaşlanmasını dileyecek kadar sigaraya düşkündü. Hastalığı döneminde bile sigaradan vazgeçmedi, kır saçları bembeyaz elleri ile yine de içti sigarası.

Torununun “Satılık nine vaar, hem okur hem yazaar, satılık nine vaar.” deyişini bizle paylaşan, yediği içtiği onun olsun gördüklerini gezdiklerini bizi anlatan bir kadın. Soyadı Urgan, biraz araştırın bakalım bu soyadı ona kim neden vermiş?

Bir Dinozorun Anıları ve Bir Dinozor’un gezileri Mina Urgan’ın otobiyorgrafik çalışmaları. Anılarında kendi tatlı ailesinden bahsedip başından geçen olayların hemen hemen hepsini anlatırken Bir Dinozorun Gezileri’nde dudak uçaklatan, kıskandıran, insanı yerinde şöyle bir kıpırdatan o gezi hayatını anlatıyor.

Neden mi? Mina Urgan’ın yapmadığı iş, gezmediği yer, tanışmadığı insan kalmamış da ondan. Neyzen Tevfik’ten tutun da Abidin Dino’ya kadar, Fransa’dan tutun da St.Petersburg’a, okuldan kaçıp yüzmelere gidip de İstanbul Üniversitesi İngiliz ve Edebiyatı bölümünde profesörlüğe kadar.

Okurken gülümsemeyi elden bırakamadığım iki kitap oldu Bir Dinozorun Anıları ve Bir Dinozorun Gezileri.

Dinozor olduğumuzda acaba onun kadar yaşamış, görmüş ve geçirmiş olabilecek miyiz? Tek kelime dökülebiliyor Mina Urgan için dilimden ama ta en derinden, “Canım…”.

Peruk Gibi Hüzünlü Müsünüz?

15 Çarşamba Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

öznur doğan, ensest, güzel sanatlar, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, oznurdogan.com, peruk gibi hüzünlü, yalçın tosun, yapı kredi yayınları


Şimdi bir kitap düşünün, her parçası ile sizi bir peruk gibi atan bir tarafa. Yalçın Tosun bu işe soyunmuş, başarmış mı başarmamış mı kitabın sonunda siz karar veriyorsunuz. Son hikaye sizi en çok vuran hikaye oluyor, vuruluyorsunuz.

Kapağı hüzünlü kitabın, cümleleri hüzünlü. Ama amacı ajitasyon değil, sizi olmadık hüzünlere de sevk etmek istemiyor. Hayatın karelerini anlatıyor her bir hikayede. Her karede farklı karakterler var. Hepsi de bize ait. Birisi Tarlabaşı’ndan belki de, birisi Osmanbey’den. Birisi şu tahmin edemediğiniz yerlerden, birisi en çok bildiğiniz yerden.

Kelimelerden ve cümlelerden çalacağı çok şey var insanın. Çalmak bazen mübahtır. Aşkta ve savaşta değil, okumada ve yazmada.

Neden kitabın adı Peruk Gibi Hüzünlü? Neden bir peruk hüzünlüdür? Neden bir kadın işten döndüğünde ve peruğunu mankenin kafasına yerleştirdiğind her şey değişir ve boşluklar dolar?

Kitabı okumadan bilemeyeceksiniz, kitabı okumadan içimizdeki eksiklikleri göremeyeceksiniz. Vurucu bir şeyler mi istiyorsunuz? Bir annenin kendi kızının dudaklarında bulduğu gençliği görün, bir yaşlı madamın tertemiz teninin teşhirinde bulun.

Bir hüzün bulun ve siz kendiniz metalaştırın. Benimki Kalem Gibi Hüzünlü olsun. Ya sizinki?

Görüntünün Ortasındaki Freud

15 Çarşamba Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

öznur doğan, görüntünün ortasındaki karanlık, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, louis breger, maroia, oznurdogan.com, sigmund freud, yapı kredi yayınları


Ölümünün üzerinden seneler geçmesine rağmen adı en çok anılan tarihi kişilerden birisi : Sigmund Freud.

Freud aşağı, Freud yukarı. Her yerde Freud, her evde Freud. Rüyalarımızda Freud, benliğimizde Freud.

Postmodern konuşmaların olmazsa olmazıdır Freud. Hakkında bu kadar çok konuştuğumuz bir adamı ne kadar tanıyoruz acaba? İşte bu soruya yanıt Louis Breger’den geliyor ve küçük Sigmund’dan doktor Freud’a kadar olan her şeyi anlatıyor. Nasıl bir aileye doğduğu, savaş dönemlerinde neler yaşadığı, nasıl öldüğünü de her şeyi de öğretiyor bize.

O keskin bakışlarını ortaya çıkarana kadar kimleri örnek aldığını, hangi arkadaşlarından vazgeçtiğini, bazen değil çoğunluklu mızmız ve “kompleksli” bir adam olduğunu da görüyoruz Freud’un.

Yaptıkları ile idealize edilen insanların gerçek hayatlarına tuttuğumuz ışıkla onların aslında ne kadar farklı olduğunu anlıyoruz. Hani o sanatçıları kendimizden çok farklı düşünmek fakat bazılarının bizden daha acayip huyları olduğunu öğrenmek gibi.

Görüntünün Ortasındaki Karanlık’ı okurken hem Freud’un tüm tezlerini, antitezlerini, arkadaşlarının öne sürdüğü tüm yöntemleri öğrenmiş en azından kulağıma küpe edinmiş oldum da bir de üzerine Freud’u tanıdım en ince ayrıntılarıyla. Bazen çok kızdım ona, bazen yakın buldum, genel itibari ile beni hayal kırıklığına uğratsa da özel hayatı ve davranışları ile arkadaşlarını bilmek bile ilaç gibi geldi.

Louis Breger’in üslubunu değerlendirme aşamasında ise ortalama bir çizgi çiziyorum kendisine.  Taraflı davrandığı bölümleri – ki ben de aynı görüşteydim okurken – profesyonelce bulmadım. Bir bilim adamını ele alırken kendisi de bir bilim işinin içindeymiş gibi davranmasını beklerdim. Yine de Breger ile iyi anlaşacağımız kesin. Bol bol sohbet ve dedikodu.

Deli Kadınlar Mine Söğüt ve Leyla Erbil

13 Pazartesi Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

öznur doğan, deli kadın hikayeleri, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, leyla erbil, maroia, mine söğüt, oznurdogan.com


Deli Kadın Hikayeleri Mine Söğüt tarafından yazılmış deliliğe bir methiye. Bir rüyaya değil birden fazla deliye yakılmış ağıtlar serisi aslında.

Deli Kadın Hikayeleri’nde neler mi var? Neler yok ki? Daha ilk sayfası sizi hazırlıyor görüntülere; Delirerek ölenlere… yazıyor. Kendisini asan kadınlar ve çocuklar ve babalar.

Ve her hikayenin kendine ait pencereleri var. Açıyorsunuz ve dalıyorsunuz seyre. İki hikaye arasında da kadınlardan görüntüler. Harika şekilde çizilmiş resimler, güzellikle yazılmış şiirler.

Mine Söğüt deliliğin ne demek olduğunu iyi biliyor kelimeleri delirtmeyi biliyor. Kesik kesik, nefes alıp veriyor kitaptaki deliler. Deliliğin kötülüğünden değil bize aitliğinden bahsediyor bir de. İçimizdeki deliye elini uzatıyor. “Çıksın istediği gibi.” diyor. Çünkü “Delirerek ölmek kolay değil, marifet.” diyor.

Neden Leyla Erbil ile kardeş Mine Söğüt? Neden deliler?

Çünkü deliliğin sıradanlığına dikkat çekip bize hatırlamak istemediklerimizi hatırlatıyorlar. İkisinin de üslubu farklı fakat üst üste konulduğunda birbirini tamamlıyor gibi. Kendi dilbilgilerini yaratıyorlar, noktalar onlar için sadece nokta değil aslında nokta belki de nokta değil.

Leyla Erbil Vapur hikayesinde toplu bir delilikten bahsediyordu. Vapur özgürlüğünü ilan ediyordu evet, hem de cambazlık gösterilerinde de bulunuyordu. 

Leyla Erbil’i nasıl yakın hissediyorsam kendime, Mine Söğüt de öyle yakın geldi bana. Haydi gelsinler şöyle de birkaç methiye yazalım, göğe bakalım.

İçimizdeki Şeytan’da Darwin ve Freud

12 Pazar Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 1 Yorum

Etiketler

öznur doğan, charles darwin, içimizdeki şeytan, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, naturalism, oznurdogan.com, sabahattin ali, sigmund freud, yapı kredi yayınları


Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan romanını bitirdiğim gibi kendimi sorgu lambasının altına alınmış gibi hissettim.

Nasıl ki naturalizmin amacı insanı anlatmak ve ona dair her şeyi açığa çıkarmak; hem de en ufak noktasına kadar, İçimizdeki Şeytan’da içimizdeki gerçek şeytana şöyle bir derinlemesine bakıyor.

Romanı okurken ilk olarak aklıma Charles Darwin’in arkasında durduğu Naturalism ve ilkelerinden birisi olan “hayvansı yön” – animalistic side geldi. Bu hayvansı yön daha doğrusu en dipteki Freud’un da id olarak söylediği temel kişiye dayanıyor. Daha önce Theodore Dreisser’ın Sister Carrie adlı romanında denk gelmiştim böylesine dipli başlı zihin analizlerini ve ahlak üzerine yazıları.

Sister Carrie’de sevdiği kadınla yeni bir hayata başlamak için çalıştığı şirketin parasını çalan George Hurstwood ile farklı amaçlarla da olsa İçimizdeki Şeytan’daki veznedar ve Ömer neredeyse aynı ahlak kriterlerinden geçip karar veriyorlar. Dreisser romanında paranın çalınma sahnesini anlatırken Hurstwood’un içten gelen bir dürtü ile bunu yaptığını söylüyordu.

İçimizdeki Şeytan’da da herkesin içinde aslında bahsetmek istemediği, kimseyle paylaşmadığı ya da paylaştığı halde anlaşılamayan bir şey “animal side” ya da “id” var. Ve bunların doğrultusunda hareket eden insanoğlunun durumu anlatılıyor.

Ömer’in şeytan olarak adlandırdığı bu olgu bize yaptığımız ve yapmak istediğimiz her şeyin doğal ve doğru olduğunu anlatmaya çalışıyor. Aslında insan doğası gereği sahip olduğu şeytanla yaşamaya devam ediyor sürekli.

Eğer onu bastırmayı başarabiliyorsa topluma uyumlu bir halde de hayatını devam ettiriyor.

İçimizdeki Şeytan bittiğinde sağ tarafımda Darwin sol tarafımda Freud vardı. Önce Darwin’e teşekkür ettim sonra Freud’a ve kitabı yavaşça kapattım.

← Older posts
Newer posts →

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Abone Ol Abone olunmuş
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 aboneye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Abone Ol Abone olunmuş
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucu'da görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...