
Sene 2007, henüz daha yeni yeni kendimi kitaplara kaptırıyorum. Önüme gelen her kitaba büyük bir iştahla sarılıyorum. Önerilen her kitabı kendim okumuş gibi ahkam kesip ona buna satıyorum. Serde birazcık da üçkağıtçılık var. Kitap okumak benim için bir meziyet.
Bir arkadaşım adı Deniz, diyor ki bana Lady Chatterley’in Sevgilisi. Mutlaka okumalısın. Tamam diyorum ama kitap 20 lira. O zamanda o parayı bir kitaba vermek o mantıkla çok geliyor. Allem ediyorum kallem ediyorum, arkadaşım satın alıyor bana kitabı.
Gerçek bir aşk hikayesi ile karşılaşmış oluyorum sonra. Tek solukta bitirebileceğim aşk romanlarının varlığını öğreniyorum. Bugünkü sallamasyon popilist amaçlarla yazılmış bir aşk hikayesi değil, kapağında abidik gubidik şeyler olan. Lady Chatterley’nin ince beli ve nazik eli var kapakta. Başka da bir şeye gerek yok aslında.
Sonra oturup daha şekillenmemiş edebiyat bilgim ve yorum mantığımla şunu yazıyorum kitap için o zamanlar girmekten vazgeçmediğim antisourtimes’a;
“D.H.Lawrence’ın yazmış olduğu, okumaya başladığınızda XVII. yüzyılda yazılmış, romantizm ve klasisizm akımları arasında sıkışıp kalmış olarak nitelendirebileceğiniz, sıradan bir aşk hikayesi olarak görülen, sonuna kadar bir lady’nin bir koru bekçisi ile olan kaçak aşkını anlatan fakat vurucu darbeyi son sayfada yapan romandır.
Koru bekçisinden lady’e yazılan bir mektup vardır ki, sizi ağlatmak bir yana dursun, bütün duygularınızı allak bullak eder. bir kadına söyleyenebilecek en güzel söz demeti bu paragrafta toplanmıştır. Yky yayınlarından çıkmış olan kitabın fiyatı 20 liradır, bu para bu romana verilmeye değerdir.”
Nasıl oluyor da o romantizm ve klasisizm açıklaması doğru bir şekilde yapıyorum bilmiyorum. Gerçekten bu iki arasında sıkışıp kalmış ama bu mengene arasından doğabilecek en güzel kitaplardan birisi olarak ortaya çıkan bu kitaba gerektiği övgüyü daha o zamanlar vermiş oluyorum.
O bahsettiğim son sayfa ise şöyle oluyor;
“Bu kuru söz kalabalığı, sana dokunamadığım için. Seni kollarıma alıp uyuyabilseydim, bunca mürekkep şişede de durabilirdi. Birlikteyken gene erdemli kalabilirdik. Ama bir süre ayrı olmamız gerekiyor, gerçekte böylesi de daha iyi. Ah, kesinlike güvenebilsek geleceğe… Ama benliklerimizin büyük kesimi bir arada, bir süre bekleyerek, en kısa bir zamanda buluşmak üzere birbirimize doğru yol alıyoruz. John Thomas, Lady Jane’e iyi geceler diler, biraz boynu bükük ama gönlü umut dolu.”
Ben şimdiye kadar bu paragraftan sonra bir açıklama hiç ihtiyaç duymadım. Bu kitabı açıklayan en önemli parça buydu hep. Ne bir kelime eklenebilecek ne de çıkarılacak.
Lawrence, cansın.