• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: Ölüm

Yansılar Kitabı’nda Hayatın Detayları

09 Çarşamba May 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 1 Yorum

Etiketler

arayış, ayrıntı, aşk, Ölüm, öznur doğan, ben merkezcilik, bir boşluk, D&R, detaylar, erkek, eş, iki tür yitim, kadın, kan bağı, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, münir göle, münir göle'nin yazı anlayışı, noktürn, oznurdogan.com, toplumda kadının yeri, yansılar kitabı, yanılsama, yapı kredi yayınları, zaman kayması


7 farklı hikaye içinde hayata dair görünmeyen detaylar. Şimdiye kadar düşünmediğim şeylerin varlığını bir kez daha kanıtladı bana Yansılar Kitabı. D&R’da dolanırken denk geldim bu kitaba. Münir Göle’den daha önce okuduğum bir kitap olmadığı için yeni bir tanışıklık yeni bir arkadaşlık olacaktı benim için. İlk defa okuduğum yazarlara dair önyargısız olmanın keyfini çıkarmaya hazırlanıyordum.

Kısa parçalardan oluşan kitapları severim. Bölümlerin bitişi ve başlaması beni motive eder, kendimi kaptırır giderim okurken. Bu kitapta da bunu yaşadım. 7 bölümden oluşuyordu kitap. “Zaman Kayması”, “Yanılsama”, “İki Tür Yitim”, “Bir Boşluk”, “Noktürn”, “Kan Bağı” ve “Arayış”. Bu 7 farklı hikayede beni çeken şeyler de birbirinden farklıydı.

Zaman Kayması’nda bir kadının hisleri doğrultusunda kendi kocasını bile kocasının aklında yarım kalan bir aşk yaşanmamışlığını bitirmesi için yollayabileceğini gördüm. Bu  sıradan bir hikaye değildi. Bu, olgun bir kadının yapabileceği bir şeydi. Eğer kadın kendine güveniyorsa zaten gerisi neredeyse boştu. Çünkü biliyordu, erkek de onu sevecekti. Eşine ve kendine güvenmek gerekirdi ilişkilerde. Yaşadığın şüpheler yaşamadığın gerçeklere dönüşebilirdi. Başka bir kadının hayali peşinde koşan bir erkeğin aslında yanı başında duran hayatı görmezden gelebileceği de vardı hikayede, bunun pişmanlığını yaşaması gerekmediği de.

Yanılsama’da karşımızdakini ne kadar az tanıyor olabileceğimizi gösteriyordu. Seneler sonra boşanmaya karar veren çiftler hayattan bir parçaydı. Eşinin tırnaklarının uzamadığını fark etmeyen bir adam vardı. Ama tırnağın uzadığı ve kesildiği zaman hep es geçilmez miydi? Oysaki sevilen ile birlikte bir tırnağın uzayış süresinde bile görülebilecek ve yaşanabilecek ayrıntılar vardı. Aşk eğer bir yarışa ve kendini ispata dönüşüyorsa işte orada da bir sorun ortaya çıkacaktı.

İki Tür Yitim klasik bir yaşanmamış baba-oğul hikayesine kuruluydu fakat benim için hikaye değil verilen detaylar hep daha önemliydi bu kitapta. Yani aslında hikayeler hep tanıdık ve bildik olanlardan fakat Münir Göle’nin (henüz tam emin olamasam da) tarzı böyle. Aklınıza gelmeyen noktaları çekip çıkarıyor. Ölen bir adamın traş bıçağında kalan sakalları, şarap şişesinin üzerindeki tükrükleri. İnsanlar ölünce bunlar kalıyordu geriye fakat şimdiye kadar benim için hep boşluk vardı. Birisi ölür ve yaşadığı oda boş kalır, başını koyduğu yastık. Üstüne giydiği kıyafetler boş kalır ya da. Fakat bu hikayede öyle değildi. Ev hınca hınç doluydu ölenle. Aslında hiçbirimiz terk etmiyorduk yaşadığımız yeri. Aksine her şey bizle doluydu.

Bir Boşluk ve Noktürn bana yaşanılan fakat yaşanmamış gibi davranılan anlardan bir tiyatro oluşturdu. Bir Boşluk’ta ben-merkezcilik vardı. Karşındakini dinlemediğin ve onun gibi olmadığın sürece sen hep haklıydın ve yalnızdın. Ama ödün vermeye başladığın anda görüyordun ki paylaşılan derin bir hıçkırık da olsa bir tatil de, daima mutlu kalabilirsin. Noktürn’de ise kanımın daha yavaş aktığını hissettim. İnsan anıları olmasaydı nasıl yaşardı ki? Düşünün, son bir haftanızı hatırlamıyorsunuz. Bir ay ve bir yıl! Ve bir ömür. Hatırlayamadığımız sanatçı isimleri için bile dipli başlı kazılar yapıyoruz beynimizin derinliklerinde. Peki ilk öpüşmemizi hatırlamasaydık? İlk sevişme? İlkleri unutsaydık sonların ne anlamı kalırdı ki?

Kan Bağı’nda beni iten bir şeyler vardı. Belki de kanın açık teşhiriydi. Aslında biliyorum ki Münir Göle bunu gerçek kan kırmızılığında değil, düşlerin ve tutkunun kırmızılığında yazıyordu fakat… Bu fakat’lar bir gün beni mahvedecek. Kan Bağı’nda yine de nokta atışının yapıldığı en önemli yer, kadınların hayatları boyunca tek eşli olmaları gerektiği fikri ve erkeklerin çok eşli olabilirliği. Halbuki kadın, baştan ayağa kadındı. Baştan ayağa tutku ve şehvetti aslında. Münir Göle haklıydı, bu renk olsa olsa kanın kan kırmızı rengiydi.

Münir Göle hayatın detaylarından hikayeler yaratıyor anladığım kadarıyla. Onun için bir gözlem, bir fikir ya da bir hayal yazılabilir ve çizilebilir. Sosyal normlar alt üst edile de bilir. Yakın hissettim fakat Göle’yi.

Ayrıntılarda boğulmak dileğiyle.

Memleketimden Nazım Manzaraları

17 Cuma Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

Ölüm, öznur doğan, genco erkal, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, mehmet, memetçik, nazım hikmet ran, oznurdogan.com, pozantı, tahir ile zühre, vatan haini


Nazım Hikmet vatan tahlili yapıyor hala!

Nasıl ki bir vagonda kimler var ve nelere kokuyorsa o vagon! Nazım Hikmet vatan tahlili yapıyor hala!

Size hiç dışarıdan kendinizi izleme şansı verildi mi? Nazım bu sefer size bu şansı veriyor ve “Gözlerinizi açın.” diyor, “Açın karanlığa çevrilmiş gözlerinizi, kendinize bir bakın. Bakın ki kendinizi tanıyabilesiniz.”

Tahir ile Zühre meselesi değil bu memleket meselesi bu sefer. Nazım ne zaman eksik kalmış memleketini anlatmaktan ve özlemekten.

Nazım Hikmet vatanını özlüyor hala.

Tren çıkıyor yola, insanı anlatmaya… Nazım’ı anlatmaya. Hayatını anlatıyor bize onun, neler düşündüğünü memleket hakkında ve aslında ne kadar çok sevdiğini memleketini. Ona yapılanlara rağmen.

Her mısrası ile yenilenen, elimize ayna tutuşturup aslında bu kadar senedir hiçbir şeyin değişmediğini gösteren bir kitap bu kitap.

Kitabı ilk okuduğumda ortaokuldaydım. Pek bir şey anlamadım fakat, sendeledim okurken. Yıllar sonra üniversitede kitabı okuduğumda her şey çok değişmişti. Elimdeki yepyeni bir kitaptı, daha önce hiç sayfaları açılmamış.

Nazım Hikmet vatan tahlili yapıyor hala!

“O devir Pozantı son istasyondu.
Gardıfen Kartallı Kazım soyundu.
Çömeldi güne karşı, bitlenedursun.
Dağ taş Memet dolu, dağ taş sevkiyat.
Gidenler aç susuz, dönenler sakat.
Ölüm Allahın emri, açlık olmasa fakat.
Aç insan kurt olup saldırmazsa
açlık itten beter insanı elbet.
Memetçik, Memet,
Memetçik, Memet.

Bölük emininde yoktur merhamet…”

Kafka’dan Dönüşüm’üm

29 Pazar Oca 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 9 Yorum

Etiketler

Ölüm, öznur doğan, Böcek, Dönüşüm, Franz Kafka, Gregor Samsa, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, oznurdogan.com


Uzun zamandır ha okudum ha okuyacağımdı Dönüşüm benim için. Bazı kitapların voodooları olduğunu düşünüyorum bu yüzden. Benim Adım Kırmızı da öyleydi çünkü. Binlerce kez elime alıp başlayamamıştım. Ama zamanı var sanırım hepsinin.

Dönüşüm daha bugün bitti. O yüzden çok taze bütün fikirler aklımdaki. Gregor Sama olup uyanada bilirim sabaha yani.

Kafka’nın aklına düşüyorum öncelikle. Yani neden aklına geliyor bir böcek olarak doğabilme ihtimali bir sabaha. Ama sonra hatırlıyorum ki Kafka hep böyle. Biraz tozlu ve bulanık zihni. Belki de sabah uyandığı gördüğü kişi kendisiydi yatağında böcek olarak.

Hayatını pazarlamaya adamış bir adam. Hiçbir zaman kendisine vakit ayırmıyor ve ayırmamaktan zevk duyuyor aslında. Ve fakat sonu -dikkat spoiler içerir- kendi odasında ölü bulunmak oluyor.

Ailesi onun ölümünden memnun oluyor. Çünkü yük haline gelmeye başlamış birisi artık var olmasa da olur.

Şimdi düşünüyorum da kim bilir kaç kişi için yük kelimesini kullandı insanlık. Bir çoğu da ölüp gitmesini istedi bu yüklerin. Onları en çok seven kişiler bile. Gregor’un kardeşi en başta ona bakmayı kendisine iş edinse de evden uzaklaştırılması gerektiğini ilk söyleyen o oluyor mesela. Acı bir gerçek.

Hayat yeni böcekler üretiyor, insanlar bu böcekleri yok etmek için savaşıyor. Bazen bu böcekleri öldürerek kendileri böceğe dönüşüyorlar.

Kafka’nın zihnine girdim bugün. Pek çok *böcekli* rafta ellerimi gezdirdim. Bir böceğe dönüşmemek için kendime söz verdim. Yoksa beni en çok sevenler bile bencen çarçabuk kurtulacaklar. Korktum.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...