• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: istanbul üniversitesi

Katiller ve Kurbanlar İçin 13 Beden Eğitim Dersi

15 Cumartesi Haz 2013

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı, Arzu Bahar, asena boşnak, Ünal Özer, ömür biçer, Buket Tankut, D&R, dan brown, Doğukan İşler, Elvin Solkula., Gökhan Güngördü, Hasan Apaydın, idefix, istanbul üniversitesi, jean christophe grange, katiller ve kurbanlar için 13 beden eğitimi, koyu kitap, Kuzey E. Önel, Orçun Taşar, Sedat Demir, sindirme sistemi, şu can alıcı işler


katiller-ve-kurbanlar-icin-13-beden-egitimi-dersi_503864

Brown ve Grange’nin o dolu dolu ölümlü kitaplarını okuyup yarı polisiye kitaplara meyil etmeyen yoktur sanıyorum. Katiller ve Kurbanlar İçin 13 Beden Eğitimi Dersi biraz bunlara benziyor.

Peki çoğumuzun bilmediği ancak benim okuma şansına sahip olduğum kitap nereden çıktı, ne anlatır bu kitap?

İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı müstakbel mezunu bir insan olarak şimdiye kadar bölümüme ait en iyi gelişmenin bu kitap olduğunu söyleyebilirim. Her türlü burun kıvırdığım, adam sende dediğim insanların çoğunluğunda Asena Boşnak, bu kitabın yazarlarından bir tanesi oldu ve desteğimizi rica etti. Böyle bir gurura kim karşı koyabilir ki? Hemen satın aldım kitabı. Bu sırada idefix’ten de ilk alışverişimi yapmış oldum. Normalde D&R’ın sıcaklığına sığınan ben idefix’in eski arayüzününü beğenmemem dolayısı ile oradan hiç alışveriş yapmamıştım. İyi ki de yapmamışım aslında, kitaplar zar zor bana ulaştı. Kimisi gelmedi. Ah benim dertli başım.

Koyu Kitap’tan çıkan bu yeni kitap amatör ruhun her sayfada hissedildiği, anlatmanın asla sona ermeyeceğini hissettiren bir kitap olmuş. 13 ders göndermesi ise kitaptaki tüm yazarlarının toplamının 13 olması. Herkes kendi hikayesini ya da ne olduğunu yazmış ilk sayfaya. Orçun Taşar, Buket Tankut, Doğukan İşler, Arzu Bahar, Sedat Demir, Ünal Özer, Hasan Apaydın, Asena Boşnak, Gökhan Güngördü, Kuzey E. Önel ve Elvin Solkula. Yayınevinin sahibi Sedat Demir de gençlere ait bu kitaba bir önsöz yazmış. Kitabın gelişiminin ve cevherlerin büyümesinin bize bırakıldığını söylemiş Demir. Aslında haklı. Biz okuyarak ve her seferinde noktaları belirterek bu kitabı ve bundan sonra gelecek olan her kitabı daha da kitap yapacağız.

O zaman oyun başlasın ve kitaba dair yorumlarım kısmına geçelim:

128 sayfa olan kitap daha önce de bahsettiğim gibi 13 hikayeden oluşmuş. Her hikayenin başında o hikayeye dair küçük bir illüstrasyon var. Öncelikle en çok hoşuma giden hikayeleri söylemek istiyorum, Sindirme Sistemi, Ömür Biçer ve Şu Can-Alıcı İşler. Sindirim Sistemi’ni gülerek okuyabildiğim için sevdim, bir de bilinçaltında neler dolanabileceğini gösterdiği için bize sevgili Zeynep Temel.

Ömür Biçer’i sevdim çünkü Hasan Apaydın daha önce karşılaşmadığım bir hikaye başlangıcı ile gelmiş. İnsanlara ömür satın almak ve olası tüm hikayeleri insan kendi kafasında canlandırabiliyor. Şu Can-Alıcı İşler ise biraz daha İhsan Oktay Anarvari olduğu için güzel. İşin içine biraz simya girdi mi ben oradayım doğrudan zaten. Kuzey E. Önel bu şekilde bir hikaye başlatmış ve okuyucularına güzel bir kısa hikaye sunmuş.

Arkadaşım Asena’nın hikayesi ise Başlıksız adı ile kitapta yer alıyor ve belki de Asena’ya dair farklı bir bakış açısı geliştirmeme neden olan bir hikaye. Çünkü bu hikaye ile Asena’nın hikayelerindeki katmanları görmek mümkün. Hem yazar arkadaşa sahip olmak da çok güzel.

Bunun haricinde kitaba dair söylemek istediğim en önemli şey hikayelerin yalın ve yarıda kalmış olması. Her hikaye daha da uzun anlatımlara, birbirine tamamen oturan bir kurguya ihtiyacı var. Sanki bir şeyler havada kalıyor, hiç beklemediğim anda çat diye bitiyor her şey. Neredeyse her hikayede denk geldim buna. Ayrıca bazı imla ve yazım hataları dikkatimi çekti. İyi bir editör elinden geçmesi şart diye düşünüyorum.

Her şeye rağmen let the sun shine upon you guys. Bu yazma aşkı ve ateşi daima devam etsin. Her yorum ile bin kez daha güçlenin. 🙂

Sevgiler.

Dikkat! Vizeler!

07 Pazar Nis 2013

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı, istanbul üniversitesi, midterms, sınavsız ikinci üniversite, vize, vizeler


vizelerDanger evladım, danger. Vakit geldi çattı. Ben tam aman canım sınavlara daha çok vardır derken bir anda sınavlar ile karşı karşıya kaldım. Vizelerin en pislik yanı hocaların kısa sürede çok şey işleyebileceklerine kani olmaları ve verdikçe vermeleri üst üste.

Tamam, son sene son dönem. Diyorsunuz ki Öznur sık biraz dişini ancak her geçen gün okuldan uzaklaştığınızı anladığınızda siz ne yapabilirsiniz? Bu dönemi alta bırakıp bir dönem uzatmış olma ihtimalimi düşündükçe kanım donuyor. Pek muhtemel çerçevelerde giden bu ihtimal için finale kasmam şart. Ama nasıl?

Asıl istediğim şu üniversite bir bitsin de ben ikinci üniversitemi, efendime söyleyeyim yükseğimi ağız tadı ile yapayım ama önce hocaların ebesinin hörekesine kadar gitmekten çekinmedikleri derslerin vizelerine girmeliyim.

Vizeler!

İstanbul Üniversitesi!

Tanrım!

Sleepy Hollow / Hayalet Süvari

17 Cumartesi Kas 2012

Posted by Öznur Doğan in Filmler, sinema, film inceleme

≈ Yorum bırakın

Etiketler

amerikan, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı, diedrich knickerbocker, don quiot, ichabod crane, istanbul üniversitesi, johnny depp, katrina van tessel, kısa öykü, new york, sleepy hollow, tim burton, tim burton the legend of sleepy hollow, washington irwin


Amerikan Kültürü ve Edebiyatı okuyorsanız Washington Irwin’i duymamanız neredeyse imkansızdır. İstanbul Üniversitesi’nin bu bölümünde Irwin ile tanışıklığımız Kısa Öykü dersine dayanıyor. Daha sonradan filminin olduğunu öğrendiğim ve izlediğimde Tim Burton’ın dokunuşlarını fazlasıyla hissettiğim hikayede yalnızca gizli saklı bir süvari yok. Aynı zamanda Amerikan tarihine dair de bilgiler var. Ichabod Crane New York’un henüz gelişmemiş, tamamen doğanın kucağında olan Sleepy Hollow köyüne gelir. Bu köyde herkes bir gariptir çünkü köyün hayaletler tarafından ele geçirildiği düşünülmektedir. Köydeki herkesin birbirinden garip özellikleri vardır. Müdür olmak için Sleepy Hollow’a gelen Crane’in de başına gelecekler vardır tabii ki de.

Köyün en zengin adamının kızı olan Katrina Van Tessel’ın gönlünü kazanmaya çalışan Crane, gerçekleştirilen özel gecede Kesikbaşlı Hayalet Süvari’nin peşine düşer. Tüm olaylar bu noktadan sonra gelişir ve son bulur. Okumaya devam et →

Henüz Vakit Varken Nazım

01 Salı May 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Akın var güneşe akın, analog fotoğraf makinesi, öznur doğan, Bedrettin Destanı, Bir Ayrılık Hikayesi, Bir Cezaevinde Tecrittteki Adamın Mektupları, Cemal Süreya, Ceviz Ağacı, Dünyanın En Tuhaf Mahluku, Fazıl Say, Ferhan Şensoy, futurizm, Gülhane Parkı, genco erkal, Henüz Vakit Varken Gülüm, istanbul üniversitesi, Kerem Gibi, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, Mavi Gözlü Dev, memleket meselesi, Memleketimden İnsan Manzaraları, nazım hikmet, nazım hikmet ran, oznurdogan.com, Yaşamaya Dair


Henüz vakit var be Nazım! Ne olursa olsun seni anlamaya, okumaya ve senle olmaya. Henüz vakit var yani her şey için. Sen de umutla beklemiştin öylece bakabilmek için gökyüzüne ve maviye.

‘Dilim temizce‘ dediğin yaş 17’nin ilerisiydi. Anlaşılırdın işte bu yüzden hep sonrasında. Neler yazmadın ki şimdiye kadar? Memleketi yazdın, aşkını ve kadınını yazdın, kadınları ve erkekleri yazın, aşkı ve sevgiyi de.

‘Kırmızı yürek‘ler derken bizden bahsediyordun bence, “Akın var güneşe akın! Güneşi zaaptedeceğiz güneşin zaptı yakın!“. Çok önceden sen söylemiştin ‘güneşli günler‘ göreceğimizi. Ya da güneşli günler için umut etmeyi öğretmiştin. Biliyordun, Öngöre-biliyordun.

Makinelerin seslerini duymak gibi bazen şiirlerini okumak. Belki biraz ‘cilala – parlat ‘. Tek tek sesler, tek çift sesler, tek tek tek çift tek çift sesler.

“Çıkıyor kayık

iniyor kayık

çıkıyor ka…

iniyor ka…

Çık…

in…

çık…”

Kerem Gibi‘ydi Aslı’ndan çok uzakta bir makine nüshasında;

“Hava kurşun gibi ağır!!

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum.”

Mavi gözlü bir dev oluyordun bazen, minnacık bir kadın seviyordun. Hanımeli kokuları da vardı etrafınızda; mis gibi. Erkek ile kadın konuşuyordu bir sonraki şiirde: Bir Ayrılış Hikayesi

Erkek kadına dedi, kadın sustu.

“SARILDILAR

Bir kitap düştü yere…

Kapandı bir pencere…

AYRILDILAR…”

Ve karına gerçekleri seslice, şiirce söyleyebiliyordun;

“Yaşarsın karıcığım,

kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;

yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı

en fazla bir yıl sürer

yirminci asırlarda

ölüm acısı.”

Bedrettin Destanı‘nda son süratte kareler geçiyordu gözümüzün önünden. 22 saniyede bir çekim yapan analog fotoğraf makinesi gibiydi şiirlerin:

“Boynu daha

vurulmadı

vurulacak.”

Kadın ne kadar önemliydi ve belirliydi senin için. Yerini biliyordun kadının toplumda. Nerede olduğunu ve nasıl olması gerektiğini de yine sen biliyordun. Anadolu topraklarında neredeydi ki kadının yeri? Şöyle diyordun bu yüzden;

“Gece aydınlık ve sıcak

ve kağnırlarda tahta yataklarında

koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı. Ve kadınlar

birbirinden gizliyerek

bakıyorlardı ayın altında

geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekeler ölülerine.

Ve kadınlar,

bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri,

ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle

anamız, avradımız, yarimiz

ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen

ve soframızdaki yeri

öküzümüzden sonra gelen.”

Mapusluk ne demek, neler düşünür Tecritteki Adam ve ne anlatır Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları? Yaşama dair ön önemli göndermeleri yapardın bu yüzden; istemesen de. Yaşıyordun çünkü. Sendin o tecritteki adam. İhtiyaç ve duyguların ne yönde aktığını kağıda;

“Ve tıpkı o eski

acıklı hikayelerdeki

yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,

mavi gözleri ıslak

kırmızı, küçücük burnunu çekerek

senin bağrına sokulmak istiyor.

Yüzümü kızartmıyor benim

onun bu an

böyle zayıf

böyle hodbin

böyle sadece insan

oluşu.”

Sayfalar ilerledikçe Henüz Vakit Varken Gülüm’de, vaktim de vardı daha okumaya ve görmeye. Tanıdık yüzler ve sesler geliyor aklıma. Güzel hatıralar ve Genco Erkal. İstanbul Üniversitesi Kurul Odası’nda sorduğum soru geliyor ona. “Ferhan Şensoy ile ortak olan ve ayrılan noktalarınız nelerdir?”

http://www.youtube.com/watch?v=dRAcPSU5Zc4

Dünyanın En Tuhaf Mahluku insan oluyor Nazım’ın yazısında ve Genco’nun sesinde. Sonra Fazıl Say’ın piyanosundan çıkan Genco Erkal ve Zuhal Olcay’ın sesiyle Yaşamaya Dair. Nasıl yaşayacağımızı, yaşamamız gerektiğini söylüyorsun.

Daha sonra Cemal Süreya’da da göreceğim bir Vasiyet var ortada. Öyle çok bir şey istemiyorsun vasiyetinde.

“Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni

ve de uyarına gelirse,

tepemde bir de çınar olursa

taş maş da istemez hani…”

Ah işte böyle içten ve az sözlü, çok hisli, toprak gibiydi her şiirin.

Ceviz Ağacı oluyordun sonra birden. Kimse farkına varmıyordu senin. Gülhane Parkı’ndaydın. Polis de farkında değil jandarma da. Cem Karaca seni anarak, seni soluyarak söylüyordu:

Ve son olarak Henüz Vakit Varken yani Gülüm,

“…

Paris yanıp yıkılmadan,

henüz vakit varken, gülüm

yüreğim dalındayken henüz,

ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri

Volter Rıhtımı’nda dayayıp seni duvara

öpmeliyim ağzından…”

Aşkı öğretmedin mi? Memleketi ve meselelerini mi? Seçmek ne zor şiirlerin arasından. Ne zor seni yalnızca kitaplardan tanımak. Taş maş da istemezdim oysa ki vasiyetimde, çok şiirden ölmeden önce.

Bir Dinozorun Anıları/Gezileri

16 Perşembe Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

abidin dino, öznur doğan, bir dinozorun anıları, bir dinozorun gezileri, fransa, ingiliz dili ve edebiyatı, istanbul üniversitesi, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, mina urgan, neyzen tevfik, oznurdogan.com, rusya


Bir kadın düşünün, kendisi küçücük ama evreni kocaman. Doğduğu şehir kocaman, yaşadığı muhit kocaman, bilgi seviyesi ha keza. Şimdi o kadını dünyanın en tatlı ninesi olarak düşünün bir de. Benim böyle bir ninem olmadı ama onun hem kedileri hem de torunları çok şanslıydı. O kadın Mina Urgan’dı.

Kendisine dinozor diyebilecek kadar alçakgönüllü, insanların alışkanlıklarıyla yaşlanmasını dileyecek kadar sigaraya düşkündü. Hastalığı döneminde bile sigaradan vazgeçmedi, kır saçları bembeyaz elleri ile yine de içti sigarası.

Torununun “Satılık nine vaar, hem okur hem yazaar, satılık nine vaar.” deyişini bizle paylaşan, yediği içtiği onun olsun gördüklerini gezdiklerini bizi anlatan bir kadın. Soyadı Urgan, biraz araştırın bakalım bu soyadı ona kim neden vermiş?

Bir Dinozorun Anıları ve Bir Dinozor’un gezileri Mina Urgan’ın otobiyorgrafik çalışmaları. Anılarında kendi tatlı ailesinden bahsedip başından geçen olayların hemen hemen hepsini anlatırken Bir Dinozorun Gezileri’nde dudak uçaklatan, kıskandıran, insanı yerinde şöyle bir kıpırdatan o gezi hayatını anlatıyor.

Neden mi? Mina Urgan’ın yapmadığı iş, gezmediği yer, tanışmadığı insan kalmamış da ondan. Neyzen Tevfik’ten tutun da Abidin Dino’ya kadar, Fransa’dan tutun da St.Petersburg’a, okuldan kaçıp yüzmelere gidip de İstanbul Üniversitesi İngiliz ve Edebiyatı bölümünde profesörlüğe kadar.

Okurken gülümsemeyi elden bırakamadığım iki kitap oldu Bir Dinozorun Anıları ve Bir Dinozorun Gezileri.

Dinozor olduğumuzda acaba onun kadar yaşamış, görmüş ve geçirmiş olabilecek miyiz? Tek kelime dökülebiliyor Mina Urgan için dilimden ama ta en derinden, “Canım…”.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...