• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: romantik

The Scarlet Letter / Kırmızı Leke

11 Salı Ara 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 37 Yorum

Etiketler

a harfi, a letter, able, adultry, angel, arthur dimmesdale, binary opposition, black man, boston, chillingworth, doğa, evil, günah, gece ve gündüz, hester prynne, ikili zıtlıklar, kırmızı leke, nathaniel hawthorne, nature, püritan, pearl, puritan tradition, romantik, romantizm, scarlet letter, the scarlet letter


The Scarlet LetterRomantik elementlerin bir araya geldiği, tarihten kesitler yakalamamızı sağlayan ve Nathaniel Hawthorne tarafından yazılan bir kitaptır The Scarlet Letter. Kitabı okumaya başladığımızda nasıl yazıldığına dair açıklama getiren bir bölüm ile karşılaşıyoruz. Bu bölümün kitaba giriş açısından önemli bir parça olduğunu söylemeden edemeyiz. Giriş bölümünde depoda bulunan bir kitap ve üzerinde yazan A harfi ile ilgili bir hikaye yazmaya karar veren bir adam vardır.

17 yüzyılda Boston’ında tam olarak Puritan zamanında geçer hikaye. Hester Prynne boynunda kırmızı bir A harfi taşımak zorunda kalan günahkar bir kadındır. Küçük bebeği ve kendisi yasak bir aşkın meyvesi ve sahibidirler. Kocası uzaklardayken kocasını aldattığı için bu A harfini bir ceza olarak taşımak zorundadır. Bu sayede herkes onun bir günahkar olduğunu bilecek ve kimse onunla konuşmayacaktır. Aynı zamanda onun bu günahını daima hatırlaması ve her seferinden daha çok acı çekmesi olanlanır. Arthur Dimmesdale, Hester’in aşığıdır. Aralarında garip bir bağ vardır. Hem birbirlerine karşı bir tutku duyarlar hem de Arthur’un rahip olması dolayısı ile taşıdıkları büyük günahın varlığına inanırlar. Hester’in uzaklara giden ve binbir hinlik ile geri dönen kocası Chillingworth ise vücuden ve zihnen kötü durumdadır. Aksak bir bacağı ve kamburu vardır. Aynı zamanda içindeki çirkinlik neredeyse yüzüne vurmuştur. Hikaye bu üç önemli karakterin ve aslına bakarsanız küçük olmasına rağmen en büyük rollerden birisini üstlenen Pearl’ün etrafında geçer.

Hester, boynunda “adultry” yani zina’nın a’sını taşımak zorunda olan bir kadındır. Puritan ahlakına göre kabul edilmesi imkansız bir annedir. Onlara göre Hester Pearl için hiçbir zaman iyi bir anne olamayacaktır. Pearl’ün garip ve doğaya yakın tavrının da bu anne olamayıştan geldiğine inanırlar. Anlatıcı her ne kadar Hester’e karşı duruyor gibi görünse de, roman boyunca onun başı dik tavrını sevdiğini ve ondan kolayca vazgeçmeyeceğini anlarız.

Roger Chillingworth Hester’in garip kocasıdır. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak canavara benzer tarafları vardır. Karısı ve Arthur’u basmak için planlar yapar, onları parmaklarının ucunda oynatmaya çalışır. Hayatının gayesini Dimmesdale’e ve Hester’e gün yüzü göstermemek olarak belirler. Hikayenin sonunda Arthur’un durumu ile tutunacağı hiçbir dal kalmaz ve o da aynı sonu yaşar.

Dimmesdale, hem aşık hem rahiptir. Gidip gelen bir psikolojisi vardır. Pearl’ü çok sever ve Hester’e daima yardım etmek ister. Ayrıca onun da kimsenin görmediği fakat kendisinin gördüğü ve kabul ettiği bir A harfi vardır göğsünde. Verdiği vaazlar ile meşhurdur. Yüreğindeki ve sözlerindeki bu doluluk Hester’e olan aşkı ile doğru orantılıdır.

Pearl, tekinsiz bir çocuktur. Gerçekleri algılamak ve bunları görmek konusunda özel bir yeteneği vardır. Çevresindeki insanlar tarafından sevilmez çünkü babasının Şeytan olduğu düşünülmektedir. Pearl bir şeytan kadar akıllı ve kıvraktır. Asla bir çocuktan beklenmeyen sorular sorar ve herkesin o anda tıkanıp kalmasına neden olur.

Hawthorne’un Scarlet Letter’ı önemli temalar, semboller, motifler ve cümleler arasındaki anlamlar ile doludur. Öne çıkan temalar sırası ile şöyledir:

1- Günah, bilgi ve insanın durumu: İnsanlığın ilk günahı bilgi ağacının meyvelerini yemeleridir. O andan sonra tüm dünya insanları günah ile doğmuşlardır. Bu noktada Arthur ile Hester Adem ile Havva gibidirler. İnsan olmanın ne demek olduğunu anladıkları ve öğrendikleri için ilk günahı işlemiş olurlar. Ardından zinaları ile tüm dinlerde en günah olan şeylerden birisini yapmışlardır. Hawthorne’un vurgulamak istediği insanların kendi içgüdülerinden kaçamayacaklarıdır ve aslında günah olarak adlandırılan eylemlerin hangi kıstaslara göre günah olup olmadığını insanlara düşündürmektir. A harfi Arthur ve Hester için bir pasaport haline gelir.

2- Kötülüğün doğası: Kitapta Pearl’ün de ısrarla vurguladığı bi Black Man vardır. Bu Black Man kötülüğün sembolize edilmiş halidir. Aynı zamanda Dimmesdale’i işaret eder. Babasının o olduğunu anlayan Pearl ona karşı hem sevgi hem de nefret duymaktadır. Zaten Hawthorne’a göre de kötülüğün, şeytanın doğduğu nokta aşk ile nefretin arasındaki ince çizgidedir.

3- Kişilik ve toplum: Toplumun tüm yargılarına ve dayatmalarına rağmen Hester karakter ve kişilik sahibi bir kadındır. İşlediği günahın sonuçlarına açık yüreklilikle katlanacaktır. Boynunda A harfinin çıkarılmasına izin verildiği zamanda bile onu çıkarmayı reddeder çünkü A harfi ile bütünleşmiştir. Çevresinde olan bitene eleştiren gözlerle bakabilir ve onlara karşı koyabilir.

4- Medeniyet ve doğa karşıtlığı: Kitapta şehir ve orman arasında gidip gelen bir aile olarak gösterilir Prynne ailesi. Pearl kendisini ormanda o kadar özgür, o kadar mutlu hisseder ki neredeyse hayatının geri kalanını orada geçirebilecek özgüvene sahiptir. Bu açıdan Pearl’ün yani çocukluğun doğanın bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şekilde Hester da ormanın içerisinde ilerledikçe içindeki temiz ve en kadın Hester’ı görür. Toplumun ve şehrin tüm yargılarından uzaktır çünkü doğa. Kadınlara ve çocuklara, doğaya ait olan ve üstünlük taslamayan her şeye açıktır kolları.

5- Gece ve gündüz karşıtlığı: Hester gün boyunca insanlar ile bir arada olmak zorunda olduğu gündüz saatlerinde yargılanmaya ve hor görülmeye açık bir durumdadır. Herkesin gözleri bu ailenin etrafında dönmektedir fakat gece ona nefes alma şansı sunar. Tüm günahların üstünü örter. Aklın ışığı gecenin ortasında doğmaz. Duygular gece ile bütünleşir.

6- Geçmiş ve gelecek karşıtlığı: Karakterlerin geçmişte yaşadıkları geleceklerine yön verir. Hester’in yaşadığı gizli aşk ve meyvesi her ne kadar geçmişe ait olsa da Pearl büyüdükçe gelecek ile bir araya gelmeye devam ederler. Pearl, geleceğin ışığı olmaya hazırdır. İnsanlar onları kirli bir ışık olarak görse de kendilerini affetmeyi başarabildikleri için parlak bir ışık olacaktır gelecek onlar için.

Romanda karşılaştığımız en önemli semboller de şöyle:

1- A harfi: Sanıyorum bunun bir sembol olmadığını düşünmek için dünyanın en düz adamı, bildiğiniz Sami olmak gerekir. Normal şartlarda adultry yani zinayı sembolize eden bu harf bir süre sonra hikayenin gelişimi ve Hester karakterinin dönüşümü ile farklı bir boyuta geçer. Bazen melek anlamına gelen angel, bazen muktedir olma anlamındaki ability bazen de tutku anlamına gelen affection olur. A harfi zamana ve yere göre, etrafındaki çevrelere ve bakan kişiye göre değişiklik gösteren özel bir semboldür.

2- Meteor: Kitapta yer alan ve ilgi çekici sahnelerden birisinde kayıp düşen meteor farklı şekillerde algılanır. Köy halkı gökyüzüne baktıklarında bu meteoru bir A harfi olarak görürler. Bunun “angel”dan geldiğine inanır ve onu tanrının özel bir işareti olarak görürler. Puritan ahlakı ile yargılayıp o şekilde açıklarlar. Fakat Dim’e göre bu işaret olsa olsa kendisinin de içinde sakladığı günahın gökyüzüne çıkmasıdır.

3- Pearl: Bu küçük kız hem ismi hem de karakteri ile başlı başına bir semboldür. Öncelikle iki kabuk arasından çıkan bir değerli taş parçası düşünelim. Pearl de aynı bu şekildedir. İçine kapanık bir çocuktur, kabuğunu kırmak zordur fakat içinde bir noktada oldukça parlak, cevher denilebilecek bir çocuk yatmaktadır. Aynı zamanda incinin saflık ve güzellik sembolü olduğunu da biliyoruz. Pearl, doğanın bir parçası olduğu için saftır, tıpkı bir inci gibi.

Bu ayrıntılı açıklamadan sonra The Scarlet Letter üzerine özel birkaç görüş belirtmem gerekirse:

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı öğrenciliğimin en güzel romanlarından bir tanesidir The Scarlet Letter. Nathaniel Hawthorne’un sadece sembolik değil aynı zamanda fazla gerçekçi hikayesi ile zamansızlığı kavrarız. Doğa ve medeniyet arasındaki çatışmadan, dini inançların boyutlarından çıkan bu ayrık otunun kökünden koparılması gerektiğini bir kez daha anlarız. Bu yazıya uzun olduğu için oldukça uzun süre başlayamamıştım fakat başladıktan sonra kendimi tutamadım. Sanıyorum bir romanı, her yönü ile dopdolu bir romanı incelemek böyle bir şey.

Doğu’nun Limanları’nda İnanç

16 Perşembe Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

american history x, amin maalouf, öznur doğan, doğu'nun limanları, ermeni, fransa, ideoloji, inanç, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, oznurdogan.com, romantik, türkiye, yapı kredi yayınları


Uzun süredir en çok araştırılıp soruşturulan şeylerden birisi “inanç”. Pek çok film, pek çok kitap, pek çok dizi bunu işledi. Hepsi farklı bir şekilde anlattı.

American History X’te inandığımız şeylerin aslında gerçek olamayacağını hatırladık. Peşinden koştuğumuz, ideal olarak inandıklarımızın boşa çıkabileceğiniz, bizi yanıltabileceğini hatta bizi kullanabileceğini gördük.

Yine aynı şekilde Romantik’te son sahnede en vurucu cümle gelmişti; İnanç perdesi ne kadar kalınsa akıl güneşi o kadar geç doğar. Gözlerimizi kör edebilen inanç için birkaç söyleyecek sözü vardı herkesin.

Kimisine göre inanmak yapılabilecek en büyük çılgınlık, kimisi için en büyük yersizlik.

Amin Maalouf da bir hayata, bir aşka ve bir ideolojiye inandırıyor aynı anda karakterini.

Doğu’nun Limanları’nda siyasi açıdan inandığınız her şeyin peşinden gidebileceğiniz, sonuçları ile karşılaştığınızda yapacak bir şeyinizin olmadığı, ideallerinizin sizi iyi sokaklara da kötü sokaklara da çıkarabildiği, bazen hayatınızı kurtardığı bazen ise bir safsata halinde sizi yok etmeye çalıştığı gerçeğini gözler önüne seriyor.

Aynı zamanda bir aşka inancı sınıyor. Yıllar içinde ne kadar değişebilir? Uzaktayken ne kadar katlanılır olabilir? Taraflar beklerler mi yoksa gitmeye teşneler midir? Aşk hangi yükümlülüklerle devam eder, hangi şartlar altında fedakarlığa dönüşür gibi bir sürü soruya cevap veriyor.

Bir de hayatı sorgulatıyor, aileyi, bir kız ile bir babanın arasındaki bağı, bu bağa inancı bize gösteriyor. Vazgeçmeyen bir baba ve vazgeçmeyen bir kız; en az babası kadar hayata sıkı tutunan bir genç kadın.

Yıllar sonra Doğu’nun Limanları’nı tekrar okuğumda ne düşüneceğim hiç bilmiyorum, şimdiye kadar inandığım ve hatta idealize ettiğim pek çok şeyin bir yokluktan ibaret olduğunu mu yoksa aslında inandığımız şeylerin temelde değişmediğini mi? Merakla bekliyorum.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com.

Vazgeç

 
Yorumlar Yükleniyor...
Yorum
    ×
    Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
    Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası