• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Category Archives: Seyahat, mekanlar, hatıralar

Sokağın ve Direnişin Sesleri: Duvar Yazıları

17 Pazartesi Haz 2013

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

aksim gezi parkı olayları, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı, çapulcu, banksy, burhan doğançay, direnankara, direngezi, divan hotel, duvar yazıları, gezi parkı, le petit chapule, metinlerarasılık, occupygezi, park olayları, penguen, sanat, semazen, stensil, taksim gezi, taksim gezi parkı, taksim gezi parkı duvar yazıları


Tarihin tekerrür edişi edebiyatta metinlerarasılığa denk düşer. Yalnızca yaşananları değil yaşanacakları da içerisine alan tarih, dil ile devinimi sürdürür ve yeni şekillerde karşımıza çıkar.

Tarihin gelişimi ile dilin gelişimi de toplumlar tarafından deneyimlenen önemli değişimlere bağlıdır. Yaşanılan her olay bireyler ve toplum üstünde etki yaratır, bireylerin yaratıcılık seviyesini yükseltir.

Belki de cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hiçbir dönemde yaşanmamış olan ve bizim “Z jenerasyonu” olarak tanık olma şansına sahip olduğumuz en güzel olaylardan birisi olan, sivil direniş olarak yola çıkılan Taksim Gezi Parkı olayları her ayrıntısı ile bizlere yeni şeyler düşündürdü ve tahmin edemediğimiz bir akıl ürünü sergisi ortaya çıkardı.

Bu uzun süren ve gün be gün etkisi artarak çoğalan direnişte duvarlar ve yollar; kepenkler ve diğer yazıya müsait her yer orantısız akıl ile dolduruldu. Metinlerarasılık dersi ödevim için bu konuyu seçmemin en önemli nedeni yazılan her duvar yazısının geçmiş ve gelecekte olabilecek farklı yaşanmışlıklara gönderme yapacak olmasıdır.

Her bir duvar yazısı yalnızca bizi gülümsetmek ile kalmadı aynı zamanda bize aşina olduğumuz pek çok söz hatırlattı. Hem biraz yazılardan bahsedip hem de nelere gönderme yaptığını kısaca açıklamak, hayatımızın içindeki metinlerarasılığa açıklık getirmek istiyorum.

gazyemeyenekızyok

Kız isteme törenlerini düşünelim. Birbirini seven iki genç hayatlarına yeni bir boyut getirmek istediğinde etrafındaki akrabaları ya da arkadaşlara “Evi olmaya kız yok.” derler. Tam da bu noktada Taksim’de bir duvar yazısına gözümüz takılır: Gaz yemeyene kız yok. Gezi alanında biber gazı yemiş olmak artık neredeyse bir rütbedir. Bir erkeğin sahip olması gereken özelliğe dönüşür. Gaz yemediysen, yani direnmediysen meydanlarda ve göstermediysen kendini diktaya karşı işte o zaman sana kız yok demişlerdir. Kız almak kolay değildir geziden, gözler gaz bombası yemiş, gözleri arkadaşları tarafından solüsyonlanmış birisini arar.

yiyingari

Reklamlarda alışık olduğumuz sözler de sloganlara, sloganlar da stensil sanatına dönüşür. Stensiln sanatının dünya üstündeki kahramanlarından bir tanesi olan Banksy uzaktan bizleri izleyip yaratmış olduğumuz harikalara bakarak mutluluk duyabilir bu yüzden.

Lay’s’in tonton teyzesi bizlere yıllarca televizyondan “Yiyin gari’ diye seslendi. Peki bu aslında yemek ve mutluluk dolu an neye dönüştü dersiniz? Gaz sıkan bir polis ve altında yazan yiyin gari stensiline.

çapulcu

Her köşe başı, her durak direniş ve zekânın islerini taşıdı bu süreçte. Yapılan her açıklama farklı bir şekilde yankılandı. Özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamada geçen üç beş çapulcu lafı Taksim’i aşıp tüm dünyada yankı buldu. Tom Yorke, Naom Chomsky ve onlarca dünyaca ünlü sanatçı, bu ünlülerin yanı sıra her ülkeden destekçiler “çapulcu” kelimesine yeni bir boyut kazandırdı. Fiil ve isim haline getirilen kelime, İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca’ya çevrildi. Artık her cümlede geçen çapulcu bizim için direnişin açıklaması, onu hatırlatacak bir cümle haline geldi. Hatta Küçük Prens, Le Petit Chapule olarak yeniden çizildi.

lepetitchapule

Fransız Devrimi’ni başlatan Antoinette cümlesi “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” duvarlarda “Ekmek bulamıyorlarsa biber gazı yesinler – Recep Tayyip Antoinette” olarak yer aldı. İki devrim arasında müthiş bir fark olmasına rağmen hükümetlerin keskin tavrı, toplum bilincinden uzaklığı ve kendi hayatları için direnen insanları göz ardı ediş bakımından oldukça ortak noktaları da söz konusu. Ak Parti hükümetinin yaklaşık 20 gündür sergilediği kılıç gibi davranışları ve çekinmeden cahili oynayışları her direnişçinin yeni bir söz ile gelmesine neden oldu.

marieantoinettetayyip

Rabbine sorup Cleveland cevabı alan bakanımıza da gerekli gönderme bu yazılar ile yapıldı tabii ki. Direnişçiler rablarına sorup #direngezi cevabı aldılar. Sosyal medya üzerinden gerçekleşen dünyanın en büyük bu pasif direnişi için her nokta Twitter etiketleri ile doldu, bu etiketler günler boyunca milyonlar tarafından yazıldı ve paylaşıldı. Her bir metin, metinlerarasılığın yanı sıra ülkeler arası hale geldi. Her gönderme kendi içinde bir bütün oluşturup gönderme yaptığı konu ile tamamlandı.

cilekliyokmu

 

Güzellik mağazasının kepenginde yazar “Biber gazı güzelleştirir”, yemek restoranının camında yazan “Çileklisi yok mu?” ve diğer yüzlerce yazı yalnızca isyanın değil zekânın da sesi oldu.

Belki de direnişin en can alıcı sahnesi yüzüne gaz maskesi geçirmiş semazendi. Mevlana’nın ne olursan ol gel mottosunu Gezi Parkı’nda yaşatan gençler, siyah sema elbisesi ile estetik ve direnişi bir araya getiren bu semazeni gözleri dolu dolu izledi. Adımları direnişin, her bir dönüşü bizi birbirimize yaklaştıran bir adım, ayak izleri Mevlana’nın sözlerine evrildi.

taksimgezisemazenmevlana

Bir diğer akılda kalıcı sahne ise tüm bu olaylar yaşanırken CNNTürk’ün göstermekte olduğu penguen belgeseliydi. O andan sonra her yer yalnızca Taksim ve direniş değil penguen de oldu. Penguenler CNNTürk’ün yayınlamış olduğu bir belgeselden çıkıp AKP seçmenine, ilgisiz hükümete ve yandaş medyaya, hatta ve hatta direniş karşıtı her bireye dönüştü.

cnnpenguen

Medya baskısının kol gezdiği o anlarda yabancı kaynaklardan izleme fırsatı bulanlar ise bir direnişçinin söylediği o söz ile yüzlerce şey düşündü ve hatırladı. O söz bizi Hitler zamanına götürdü. Avrupa’nın yeni Hitler’i hayırlı olsun! Belki de yaptıkları açısından Hitler ile tam olarak örtüşmese de AKP hükümeti tavırları ile Hitler’e benzedi. Çocukların, miniklerin olduğu anlarda gaz bombası ile Gezi’ye saldırtan ve bunu meşrulaştıran bir hükümet tarihin tozlu sayfaları arasına asla karışmayacak bir adamı, bir diktayı akla getirdi. Adolf Hitler.

banksygeziparkı

Tüm bunları çok öncesinden bilen ve yakın zamanda aramızdan ayrılan Burhan Doğançay, ömrünü duvar resimlerini resmederek geçirmiş ve bir milletin ne hissettiğini en iyi anlatan gerçekler duvar yazılarıdır demişti. Sanat ve sanatçının gerçekleri görme, yansıtma ve bizi büyülemeleri işte bu şekilde öngörülü olmuş oluyor. Metinlerarasılık için seçebileceğimiz her konu bizi anlatan yazılara dönüşüyor.

unlu-ressam-burhan-dogancay-vefat-etti-1601131200_l

Kaynaklar: https://www.facebook.com/OccupyTurkeyGraffiti, Taksim sokakları ve duvarları

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Metinlerarasılık Dersi Final Ödevimdir.

Dikkat! Vizeler!

07 Pazar Nis 2013

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı, istanbul üniversitesi, midterms, sınavsız ikinci üniversite, vize, vizeler


vizelerDanger evladım, danger. Vakit geldi çattı. Ben tam aman canım sınavlara daha çok vardır derken bir anda sınavlar ile karşı karşıya kaldım. Vizelerin en pislik yanı hocaların kısa sürede çok şey işleyebileceklerine kani olmaları ve verdikçe vermeleri üst üste.

Tamam, son sene son dönem. Diyorsunuz ki Öznur sık biraz dişini ancak her geçen gün okuldan uzaklaştığınızı anladığınızda siz ne yapabilirsiniz? Bu dönemi alta bırakıp bir dönem uzatmış olma ihtimalimi düşündükçe kanım donuyor. Pek muhtemel çerçevelerde giden bu ihtimal için finale kasmam şart. Ama nasıl?

Asıl istediğim şu üniversite bir bitsin de ben ikinci üniversitemi, efendime söyleyeyim yükseğimi ağız tadı ile yapayım ama önce hocaların ebesinin hörekesine kadar gitmekten çekinmedikleri derslerin vizelerine girmeliyim.

Vizeler!

İstanbul Üniversitesi!

Tanrım!

Finals!

07 Pazartesi Oca 2013

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

4. sınıf finaller, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı, finaller, isteksizlik, okul, sıçtın mavisi, sınav dönemi, sınavlar, the color purple, their eyes were watching god


amerikan kulturu ve edebiyati

Arkadan üzgün üzgün bakan Poe ile birlikte ben de üzgünüm bu sıralar. Final dönemi geldi çattı. Sanki hiç gelmeyecekmiş gibiydi. Uzaktı. İşe gidiyorduk her gün. Ne gerek vardı ders çalışmaya. Okul yerine iş yeri vardı ya zaten. Sonra bir baktık 1 hafta kalmış. Bir baktık ki gelmiş, kapımızın önünde oturuyor. Sınav bu? Ne yaparsın. Yapamıyorsun hiçbir şey. Hem de gerçek anlamda yapamıyorsun. Bir şey yazayım desen olmaz, ders çalışayım demen saçma. Dizi izlesen eh, kitap bitirsen meh. Her şey garip derece tatlı ama bir o kadar da tatsız.

Her sınav dönemi kendimi 4 senedir PMS’ten çıkamayan kadın gibi buluyorum. Balon balığı gibi şişiyorum. Tontonlaşıyorum, huysuzlaşıyorum. Hele bir de yoğun ve yorucu bir döneme denk geliyorsa bu sınavlar iyice aksileşiyorum.

balon baligiBeni kitleyin bir yerlere rica ediyorum. Sınavlar geçince de çıkarın. Ya da çıkarmayın, iyiyim ben öyle.

 

Red Blooded Woman: Starbucks’ı Kişiselleştirin!

01 Salı Oca 2013

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

barista, kahve aromaları, kahve çeşitleri, kahveler, starbucks, starbucks kahveleri


Kolay kolay Press This yapmıyorum, hatta ilk defa yapacağım bu yüzden biraz heyecanlıyım. Edebiyat, sinema, tiyatro derken modadan hiç bahsetmedim ancak moda dünyasında da güzel şeyler dönüyor. Yeni bir blog katıldı aramıza, onu da takip etmekte yarar var. Tabii ben aradan hemen Öznur Doğan’la alakalı olan bir parça alıverdim. Starbucks ve kahveler hakkında güzel bir yazı yazmış Ezgi ayrıca. Okuyunuz derim. Oh.

 

Red Blooded Woman: Starbucks’ı Kişiselleştirin!.

İstanbul’da Kahve Nerede İçilir?

31 Çarşamba Eki 2012

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ 1 Yorum

Etiketler

en iyi kahve, istanbul cafeleri, istanbulda kahve nerede içilir, james joyce irish pub, kahve dünyası, lavazza, nejat işler, starbucks, tavanarası, tchibo, tezgah cafe, the house cafe


Kahve içme serimize bu kez nerede içileceğine dair bir yazı ile devam ediyorum. Sanıyorum benimle alakalı üç beş yazıya denk gelenler ve bir önceki yazıyı okuyanlar kahvenin peşinden koştuğumu iyi anlamışlardır. Peki Öznur Doğan kahveyi nerede içer, neresini sever? Buralara nasıl gidilir ve kimlerle gidilir? Kafamda deli sorular diyenler için başlıyorum açıklamaya. İlk olarak çok sevilen, daima hınca hınç dolu olan kahve zincirlerinden bahsederek başlayacağım işe.

Starbucks: Kahve denildiğinde aklımıza ilk gelen yerlerden bir tanesi. Starbucks’ın bu kadar ulaşılabilir olması sanıyorum onu kıymetli yapan parçalardan bir tanesi fakat ben Starbucks’ta en çok her gittiğim yerde aynı tadı  bulmayı seviyorum. Her ne kadar bireyselliğin ön planda olması gerektiğini düşündüğüm bir şey de olsa kahve meselesi, çok fazla kişinin içinde kahve içmeyi tercih edenlerin rahatlıkla gidebileceği bir yer. Yalnız sakın ola ki AVM’lerdeki Starbucks’lara gideyim demeyin. Demeyin işte. Hem doludur, hem de kirli bulursunuz masaları. Bu yüzden tamamen kendisiyle bir Starbucks olan örneğin Bostancı Sahil, örneğin Karaköy’ü tercih edin. Karaköy Starbucks’ı geçenlerde göremedim gibi oldu ama galiba hala orada.

Kahveniyarat.com: Kahveni Yarat, Kendi Tadını Yakala sloganı ile yola çıkan marka/markamız birbirinden farklı kahveler arasından sizlere özel bir seçenek sunuyor. Kendi kahvenizi yaratma fırsatı. Böylece arkadaşlarınıza gösterebileceğiniz, paylaşabileceğiniz, hediye edebileceğiniz harika şeyler ortaya çıkıyor. Kahveniyarat hakkında daha çok bilgi almak için şuralara buralara tıklayabilirsiniz.

Kahve Dünyası: Tavsiye etmiyoruz. Çünkü tüm kahveler birbirine benziyor. Filtre kahve ile Americano arasında bir fark olması gerektiğine inanan birisi olarak Kahve Dünyası’nda bu farkı bulamayacağınıza kefil olabilirim. Bir de kahveleri seyrekleştirme işlemi gibi bir şey yapmıyorlar genel olarak. Lök diye en koyu kahveyi önünüze koyuyorlar. Kahveyi şekersiz tercih eden birisi olarak da bir Kahve Dünyası Americano’su sonunda çarpıntım başlıyor. Adam akıllı çarpılıyorum. Kahve Dünyası’nın bence en iyi yanı sandviçleri. Gerçekten harika tatları var. Özellikle tavuk fümeli, biberli sandviç.

Lavazza: Çok fazla kişi tarafından tercih edilmeyen fakat Kahve Dünyası’ndan tıklarca ilerde olan marka Lavazza. Kahve servisleri ve kahveleri oldukça güzel. Bardakları tokmuk tokmuk sevimli bardaklar. Ben kahvemi alıp çıkarım yapmak istemiyorum diyorsanız bulmanız gereken iki zincirden birisidir Lavazza.

Bir diğer zincir ise Tchibo. Alman menşeli markanın kahveleri de Almanya’dan geliyor.  Kahvenin keskinliğini iyi ayarlayabilmeleri ile gönüllere taht kurabiliyorlar yalnız Tchibo konusunda beni en çok üzen konu sadece kahve ya da sadece giyim ya da sadece ıvır ve zıvır değil hepsini bir arada bulundurması.

Diğer kahve zincirlerini henüz deneyimlediğim için şimdilik bir şey söyleyemeyeceğim. Bu yüzden cafelere geçiyorum. 🙂

Genelde Taksim’de bulunmaya seven bir insan olarak ilk önce James Joyce Irish Pub’ı anlatacağım size. İrlanda Kahvesi içmek istiyorsanız İstanbul’da ilk olarak buraya gitmeniz gerekir. Haftasonları ve akşamları çok dolu oluyor evet fakat öğle yemeğinden sonra bence bir kahveyi hak ediyoruz ve o kahve eğer Taksim’deyseniz Irish Pub’ta olabilir. Ortam loş, yalnızlığı da birlikteliği de güzel yaşayabileceğiniz bir yer. İşin tek kötü yanı popülerliliği nedeni ile kendilerini bozabilme ihtimali.

Sanıyorum ki The House Cafe’nin seveni kadar sevmeyeni de var. Fiyatlarının pahalılığını düşününce sevmeme konusunda haklı olunabilir fakat ambiyans, lezzet ve kahve için tercih edebilirsiniz. Taksim’de Galatasaray Lisesi’nin ilerisinde solda bulunur kendisi. Lezzetle ve keyifle kahve içmek mümkün. Benim gibi Americano tutkunlarına da yer var.

Tezgah benim için insiyatif kullandığım bir cafe çünkü aynı zamanda sahaf. Bu yüzden Tezgah’ta içtiğim normal Nescafe benim için üç dört beş kat daha lezzetli oluyor. Orada olduğunuz sırada istediğiniz kitabı alıp okuyabiliyorsunuz da. En azından Tezgah Cafe’nin bu rahatlığı için bile gidilebilir. Aynı zamanda ortaklarından birisi evet Nejat İşler. Ama hiç onu orada görmedim. Benim talihsizliğim.

Ve son olarak Tavanarası. Burası benim için cidden farklı bir boyutta. Yemekleri, muhabbeti, ambiyansı, yeri.. Hepsi bir araya gelince Tavanarası “Hadi gidelimmmmm.” diye tutturduğum yer oluyor. Yemeklerden sonra şöyle bir arkana yaslanıp çay ve ardından içilen kahve gibisi yok. Aslına bakarsanız bir kahvenin benim için tatlı olması içtiğim yere de bağlı. Taksim benim için cennet gibi bu açıdan. Seviyorum da seviyorum.

Not: İstanbul görseli için Serhat Albamya’ya teşekkür ediyorum. Ellerine sağlık. 🙂

Kahve / Tutkunun da Ötesi

30 Salı Eki 2012

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

affogato, americano, barista eğitimi, cappucino, con panna, espresso, filtre kahve, jacobs, kafein, kahve dünyası, kahve nasıl içilir, kahve türleri, kahve yapılışı, kefi, kiva han, latte, lungo, my life in ruins, nescafe, starbucks, türk kahvesi, yunanistan


Şimdi size hayatımın büyük büyük büyük bölümünü kaplayan yegane bir içecekten bahsedeceğim. Görselden ve başlıktan da anlaşılacağı üzere bu içecek: kahve!

Peki nereden geliyor bu değirmenin ve dolayısı ile bu kahvenin suyu? Peki bu kahve nereden geliyor? Kahve kültürü nerede başlıyor, nerede bitiyor? Bildiğim ve bilmediklerimi bu yazı ile öğrenmek amacı ile yola çıkıyorum.

Kendimi bildim bile bizim evde kahve ve çay başa baş rekabet eder. Yemeklerden hemen sonra içilen Türk Kahvesi yerini bakkaldan alınan Hanımeller eşliğinde çaya bırakır. Yine de bir bakarız ki ikisi için de alışveriş yapma zamanları hep aynı aralıklarla gerçekleşir. Bu içkiye bağlılığımızın nedeni ise annemin Yunanistan, babamın Bulgaristan göçmeni olması. İstanbul’da buluşan bu aşık ile maşuk kanımda dolanan ve bir türlü engelleyemediğim içki tutkusunu da bulaştırmışlardır.

Bir anneanne, dayı ve teyze biliyorum ki sabah uyandıkları gibi Türk Kahvesi, kahvaltıdan sonra Türk Kahvesi ve akşam yemeğinden sonra yine Türk Kahvesi içen. Bu insanlar benim akrabalarım, bu insanlar bana kahveyi damarlarında ve DNA’larında taşıyan insanlar. Yunanistan’da işiniz ne kadar acele olursa olsun mutlaka kahveye ayırılacak vakit vardır çünkü onların “kefi” kelimesi ki kendisi kahveye de tekabül etmektedir, keyif anlamına gelir. Kahve, keyif verendir. Bu yüzden hiçbir Yunanlı keyfe sırtını dönmez. Bunu en tatlı halleri ile görebileceğiniz bir filmi sizlere daha önce anlatmıştım. My Life In Ruins. Kahve, keyif ve hayatı anlamak üzerinedir. Sizi dinç tutar, algınızı açar. Mutlu eder.

Bir babaanne, hala ve amca biliyorum ki sabah uyandıklarında çay, kahvaltıdan sonra kahve ve yine akşam yemeğinden sonra Türk Kahvesi içerek günlerini güzelleştirirler. Bu insanlar da benim akrabalarım. Bu insanlar da gün içinde aldıkları kafein ve tein seviyesi ile mutlu olan, günlerinizi güzel geçiren. Şimdi hal böyleyken benim kahveye sırt dönmem, düşünülemez. -di.

5 sene öncesine kadar yine de sırtım dönüktü kahveye. Çayı çok severek tüketiyorum fakat iş kahveye gelince bir hoşnutsuzluk söz konusu oluyor. Ağzımı yapış yapış hissediyorum, tadını sevmiyorum işte arkadaş. Derken kilo verme bahanesi ile şekeri iki içecekten de kestim. Kolayı da çok sevmeyen bir insan olarak şekersiz içecekler kategorisinin en mutlu üyesi olmaya da o an başladım. Kahve artık kahve olmuştu. Tadı güzel, kokusu güzel. Hiçbir şey ekşi ya da yapış yapış değil. Aynı zamanda sert tadı ile daha da keyif verici. İşte o anda anladım ki ben bu kahve denen boku, afedersiniz mereti bırakamayacağım. Zaten bırakmak kim ister ki?

Gel zaman git zaman madem dedim bu kahveyi bu kadar çok seviyorum, neden araştırmıyorum? Neden bir şeyler yapmıyorum. Hemen baktım internette nasıl yerlerden edinebilirim kahveyi diye. Dolanırken kahve yapan adamların bir adı olduğunu öğrendim. Barista. Evet, hani o Starbucks’ta çalışan ve kahveyi bize sunan insanlar var ya. Onlara barista deniyor. Baristalar kahvenin yapımı ve sunumundan mesul insanlar. Doğru kıvamı ve doğru bileşeni yapmak, güzel bir şekilde sunmak ile yükümlüler. Hani o kahvelerin üzerindeki kuğular, kalpler var ya; işte onları da bu adamlar yapıyor. Kahve süsleme sanatının abileri bu baristalar.

Kiva Han diye bir site buldum, olaylar olaylar. Her türlü kahveyi satıyor, üzerine bir de kahve makineleri, yardımcı malzemeleri sunuyor. Yetmiyor bir de barista eğitimi veriyor. Durmadım, dosdoğru bu eğitim için mail attım Kiva Han’a. Sanıyorum yöneticisi ile mailleştim fakat kendisinin ders saatlerini iş yoğunluğu ile farklı aralıklarla belirlediğini ve kurs yerinin Kadıköy’de olduğunu öğrenince benim için en büyük hayal kırıklığı başladı. Gaziosmanpaşa’da oturan bir hatunum ben, nasıl gidip geleceğim cart curt oralara. Ayrıca küçüğüm de. Dedim o zaman kendi öğrenmene kuvvet sevgili Öznur.

Ve başladım kahvelerin isimlerini ve içeriklerini yazmaya. Kahve sözlüğünü de o zaman oluşturdum. Temel olarak aşağıdaki yazıyı baz aldım. Daha sonra her kahve içmeye bir yere gittiğimde farklı bir kahveyi deneyerek tatlarına ve formlarına aşina oldum.

“Affogato: Genellikle dondurma olan bir tatlının üzerine espresso dökülerek elde edilir. Bu sebeple, bir kahve yerine yiyecek saymak daha doğru olur.

Americano: Espresso’ya sıcak su eklenmiş kahve.

Café au lait: Latte’nin Fransız versiyonu diyebiliriz.

Cafe Con Lecha: Fransız café au lait’e ya da İtalyan caffè e latte’ye benzetilebilecek sütlü kahvedir. Genellikle kahve süt oranı bire bire olur. 

Cappuccino: Sıcak süt ve süt köpüğünden yapılır; ancak sütün ısıtılması ve dokusu itibarıyla Latte’den farklıdır.

Con Panna: Bir ya da iki fincan espressonun üstüne çırpılmış krema konarak servis edilmesidir.

Corretto: Espresso ile likörden oluşan kahvedir. Likör olarak genellikle grappa, bazense sambuca veya brandy kullanılır.

Espresso: İnce çekilmiş kahve çekirdeklerinin ağırlık yerine basınç kullanılarak demlenmesi ile hazırlanan İtalyan kahvesi. Cappuccino, Americano gibi pek çok kahve espresso kahvesi kullanılarak hazırlanır ve bunlara kısaca espressolu içecekler denir.

Filtre kahve: Orta kalınlıkta çekilmiş kahve çekirdeklerinin kahve makinasında demlenmesi ile edilen kahveye verilen addır. Kuzey Amerika’da en yoğun tüketilen kahve türüdür.

French Press: Kalın çekilmiş kahve çekirdeklerinin kendine has bardaklarda demlenmesi ile edilen kahvdir.

Granita de Cafe: Buzla hazırlanan bir soğuk espresso kahvesidir.

İrlanda Kahvesi (Irish coffee): İrlanda dilinde Caife Gaelach denilen bu içecek bir kokteyl olup, sıcak kahve, İrlanda viskisi ve şekerden yapılır. Üstüne ise krema konur.

İngiliz kahvesi: Irish coffee’ye benzetilebilir, viski yerine cin konur.

Kül Kahvesi: Mangalda kül ateşi üzerinde pişirilen klasik Türk kahvesidir.

Latte: Espresso kahvenin ve sütün bir araya geldiği bir lezzettir. Latte fincanların üstünü süslemek ise “latte art” olarak adlandırılır. Latte benzeri kahveler aslında pek çok Avrupa ülkesinde değişik adlarla yaygındır. Fransa’da café au lait, İspanya’da café con leche, Polonya’da kawa biała, Almanya’da milchkaffee, Avusturya’da grosser brauner, Hollanda’da koffie verkeerd, Portekiz’de ise café com leite olarak bilinir.

Lungo: Normal espresso’nun yaklaşık iki kat fazla suyla hazırlanmasıdır. Böylelikle daha az sert ama daha acı bir kahve elde edilir.

Macchiatto: Espresso’nun üzerinde çok az süt köpüğü eklenerek elde edilir.

Mırra: Türk kahvesi formatında hazırlanan kahveye kakule eklenmesidir. Oldukça sert bir kahvedir.

Mocha: Bir tür Latte’dir; ancak süte ilave olarak sıcak çikolata da vardır.

Ristretto: Corto olarak da adlandırılabilen Ristretto, normal bir fincan espressonun yaklaşık yarısı hacmindeki koyu espresso kahvedir.

Rus kahvesi: Irish coffee gibidir, viski yerine votka eklenir.

Süvari kahvesi: Genellikle şekersiz olarak hazırlanan ve fincan yerine çay bardağından servis edilen Türk kahvesi.

Türk Kahvesi: Çok ince çekilmiş (espresso’dan daha ince) kahve çekirdeklerinin cezve içerisinde kaynamaya yakın bir derecede ısıtılması ile edilen köpüklü ve sert kahve türü.

Viyana kahvesi: Koyu espresso kahvesi ile krema bileşimidir.”

Bir süre sonra sanıyorum benim için fazlaca güzel bir olay gerçekleşti ve kahve tadımı ile kahvenin markasını bulmaya başladım. Tabii bu bildiğimiz Nescafe, Jacobs ve diğer hazır kahveler için geçerli bir durum. Gaz üzerine gaz bir hal aldı kahve bende. Sevmeyen arkadaşlarıma kahveyi sevdirir, onları zorla kahvecilere götürüp oturtur,  çikolata ve şeker ile kandırır hale geldim.

Tabii günde içilen kahve sayısı da gittikçe yükselmeye başladı. Ta ki aç karına fazla kahve ve çay tüketmekten dolayı midem acımaya başlayıncaya kadar. Bu yüzden günde içtiğim kahveyi ikiye düşürmek zorunda kaldım. Tabii porsiyonları düşürdüğümü söyleyemem. 🙂

Kahve konusunda her şeyin beni mutlu ettiğini bu yüzden açık yüreklilik ile söyleyebillirim. Arkadaş ile içilen bir kahve, sevgili ile içilen kahve, aile ile içilen kahve. Hayatı bir sıvı üzerinden yönlendirme isteği çok yersiz ve saçma gelse de bazılarına, kahveyi yere göğe sığdıramayıp popülerleştirmeye çalışsalar ve kahvenin özel yapısını anlamadan harala gürele “aaa ben kahveciyim yeaa” triplerine girseler de kahve hep orada, sevdikleriniz ya da kendi başınıza gününüzü mutlu kılmaya yetecek şekilde duruyor. Bir başka yazıda evde kahve yapmanın inceliklerinden ve İstanbul’daki en iyi kahvecileri anlatacağım. Şimdilik bu kadar yeter. 🙂

29 Ekim!

29 Pazartesi Eki 2012

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

29 ekim cumhuriyet bayramı, atatürk, mustafa kemal atatürk


Ve güzel adam, bize verdiğin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun!

Teşekkürler.

+ İyi Bayramlar Arkadaşlar – Sağ ol!

25 Perşembe Eki 2012

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

öznur doğan, badem, kurban bayramı kutlaması, kurban bayramı tebriği


Bayram kere bayram. Kurban Bayramı’nız kutlu olsun. Elimi öpene 3 para, badem şekeri alana 5 para, bana para verene 7 para veriyorum.

Kendinize iyi bakıyosunuz, öpüyosunuz.

Doğuyorum Dikkat!

13 Cumartesi Eki 2012

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

öznur doğan, doğum günü, ozznurdgn, uğur böceği


Saat 24.00 itibarı ile resmi olarak doğmuş bulunuyorum. Doğmak güzel şey. Öpüyorum.

image

Öznur Balığı

03 Çarşamba Eki 2012

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ 2 Yorum

Etiketler

öznur doğan, cinemagram


Öznur Balığı adlı çalışmamızı paylaşmaktan gurur duyarım.

Biraz da Yemeklerden Bahsedelim

29 Perşembe Mar 2012

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Arby's, çin mutfağı, çin yemekleri, öznur doğan, baharatlar, baklava, bira, brokoli, Burger King, Carl's Jr, ege, erişte, et, fast food, geleneksel türk mutfağı, geleneksel türk yemekleri, italyan mutfağı, kadayıf burma, karabiber, köri, kekik, KFC, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, kuru bakliyat, kuru fasulye, kırmızı biber, maroia, McDonalds, migros, noodle, oznurdogan.com, Popeyes, pulbiber, salata, sebze, sezar salata, soya sosu, tavuk, yaşasın yemek yemek, zeytinyağı, şambali, şarap


Şimdiye kadar birkaç  kişisel yazı ile kitaplar üzerine yazmayı tercih ettim. Ama aslında her yazımı ‘Hayattan’ kategorisinde paylaştım. Buna uygun olarak da kitaplara ara verdiğim zamanlarda hayatın başka alanlarında bahsetmek isterim.

Ben hayatımın belirli bir kısmını yemek yiyerek, bir kısmını da yemek hakkında konuşarak geçiririm. Yani bir gün beni obur görürseniz aslında şaşırmamanız gerekir. Yemek yemek! Yaşasın yemek yemek! Yaşasın.

Neler sever Öznur Doğan?

Neler sevmez ki? Geleneksel Türk yemeklerinden tutun da Çin yemeklerine kadar pek çok mutfağa burnunu, parmağını ve hatta ellerini sokmuştur. Kuru bakliyat, et ve sebze… Çok azını sevmemezlik yaparım. Şimdiye kadar bir enginar ile anlaşamadım, her türlüsünü denedim fakat olmuyor efendim. Bir türlü benim damağıma uymuyor.

Soya sosunun girdiği her Çin yemeğine Öznur “Varım!” diyor, eriştelerinden vazgeçemiyor. Evet, bir oburluktur beni Çin mutfağında da yakalıyor. Tavukların pişirilişi, brokolinin erişteye katılışı nasıl da güzel nasıl ağzımı sulandırıyor.  (Fotoğrafı eklerken yine karnım acıktı. Durduramıyorum şu bünyemi.)

Ve İtalyan mutfağı. Egeli bir insan için çok da yakın lezzetler. Anneannemin yaptığı pizzalar da aynı güzellikte oluyor desem? Kekik ve zeytinyağının müthiş birleşimi daima aklımda. Ama bir de salata var ki bir dönem ciddi boyutlarda takıntılı olduğum, işte o konuda İtalyan mutfağını kimseyle paylaşmak istemem. Çeşit çeşit sosları ve taptaze sebzeleri, meyveleri, tahılları ve etleriyle yaptıkları. Aman diyeyim, parmaklarınızı yemeyesiniz.

Hepsinden böyle kısa kısa bahsediyor oluşumun nedeni iştahınızı daha fazla açıp sizi de obeziteye sürüklememek. Kendim edeyim, kendim bulayım en azından.

Bir de baharat gerçeği var tabii ki Türk mutfağında. Şu baharat zenginliğini gerçek anlamda seviyorum. Bir yemek ne kadar çok baharatlı olursa o kadar iyi oluyor gibi geliyor bana. Tabii abartmamak kaydıyla.

Tatlılara da geçip iştahınızı daha da kabartırsam buraların en haini ben olurum sanırım. Ama şu en sol üstte gördüğünüz tatlı var ya burma, ben hayatımda ona hayır dediğimi gerçekten bilmiyorum. Diyemem çünkü, baksanıza nasıl da kuzu kuzu yatıyor.

Bu kadar sağlıklı besleniyor görüntümün yanında pis bir fast foodçuyumdur. Mc Donalds, Burger King, Arby’s, KFC, Carl’s Jr. ve daha unuttuklarım. Hepinizi çok seviyorum. Hafiften acıktım, gelirken de Migros’a uğrayıp Çin eriştesi almıştım. Bir yapayım bari kendime.

Tabii ki böyle yemeğe düşkün birisi birkaç bir şey yapmayı biliyor. Özel tariflerim de var. (Yazar burada göz kırpar.) Haydi siz de bir şeyler hazırlayın kendinize ve afiyetle yiyin.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...