• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: oznurdogan

Yaşamın “en” Ucuna Yolculuk

12 Perşembe Tem 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

öznur doğan, Cesare Pavese, leyla erbil, maroia, oznurdogan, oznurdogan.com, tezer özlü, yapı kredi yayınları


Bir garip kadın. Bir alışamadığımız Türk kadını. Şimdiye kadar kaç Türk kadını bu kadar açık konuşabildi? Açık açık ölümden, aşktan ve seksten bahsedebildi? Bir elin parmaklarını geçmiyor. Parmaklarım oysaki küçük. Parmaklarım yetersiz kalmasaydı, bu konuda.

Tezer Özlü için Türk Edebiyatı’nın Gamlı Baykuşu benzetmesini ilk kimin yaptığını bilmiyorum fakat en doğru tanımlama olmuş. Daha ötesi yapılamazmış. Bir garip kadın Tezer Özlü. Huzursuz, rahatsız, sakin, doygun. Cümleleri bile değişiyor işte bu yüzden. Tek bir nokta ile binlerce şey anlatıyor. Ünleme ve soru işaretine de işte bu yüzden gerek kalmıyor. Tezer Özlü, kendi dilbisini yaratma konusunda kimseye bir şey danışmıyor.

Kitabı çok uzun süre okudum okumadım sürüncemesi arasında kaldıktan sonra bitirdim. Bir kitabı bitiremeyeyazmam yeterli onu asla bitirememek için fakat bu seferki farklıydı, Tezer Özlü’ydü diye asıldım kitaba. İyi ki de asılmışım.

Cesare Pavese seven herifçioğlunun tekiyim. Yaklaşık 6 senedir mutlaka bir yerinde var Pavese hayatımın. Tezer’in de öyle. İşte bu yüzden benden bu kadar uzak bir kadına, gamlı ve baykuş bir kadına yakın hissediyorum kendimi. Çünkü bu kadının italic olarak yazdığı ve Cesare Pavese’ye ait olan yazılar aynı anda aynı kişi tarafından seçilmiş gibi. O ve ben.

Cümleler açık, cümleler İstanbul’u istemediği halde yolları oraya çıkan Tezer gibi. Tezer bu kadar güzel kadınken hem de. Neden aklında ölüm düşüncesi vardı?

Bazen ben de çok düşünüyorum ölümü. Yaşamı düşünmek daha zor geliyor. Ölüm daha basit ve kullanışlı. Örneğin herkese yakışmasa da zorunlu bir moda.

Kefenlere cep dikilmesi çok yakındır. Ben de istiyorum ki kefenime yüzlerce kitap yaprağı sarsınlar. Öyle ölüvereyim işte. Uzatmanın alemi yok.

Cemo Bir Köy Adamıdır

22 Cuma Haz 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

100 temel eser, öznur doğan, can yayınları, cemo, ince memed, köy, kütüphane, kemal bilbaşar, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, meb, oznurdogan, oznurdogan.com, tarla, türk dil kurumu, türk dil kurumu roman ödülü


Kemal Bilbaşar’ı bilir misiniz bilmem. Çanakkale’de doğmuş ve hayatını edebiyata adamış bir aydın adam. Cemo isimli kitap ile Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü alan ve kitabı MEB’in 100 Temel Eser listesine girmiş bir yazar. Kemal Bilbaşar, bilen için çok bilmeyen için hiç bir adam. Kemal sessiz ve sakin, gürültüsüz bir adam.

Cemo’yu okul kütüphanesinden yürüttüğüm günü hatırlıyorum. İsmi dolayısıyla almış olma ihtimalim çok yüksek. Lisede kütüphaneden iyi kitap yürütmüşlüğümü düşünürsek kitap okuma aşkının bende küçük çapta kitap hırsızlığına dönüştüğünü görebiliriz. Ancak şimdiye kadar değer verdiğim tüm hocalarım şunu diyebilecek açık yüreklilikteydi, “Kitap çalmak öğrenciye mübahtır.” E o zaman en sevdiğim!

Cemo’yu uzunca bir süre okuma sırasında geri ettim. Köyü bilen, her yaz toprakla haşır neşir olma fırsatı bulan bir çocuk olarak Cemo daima cepteymiş gibi geldi. Bir şekilde Kemal anlatacak, ben okuyacağım ama sanki bu Kemal hep benim bildiklerimi anlatacak.

Kitabı okuma zamanım geldiğinde isme dikkat ettim o anda. Cemo. Neden Cemo’ydu? İnce Memed gibi miydi örneğin? Hikaye içinde hikaye, köy içinde yaşam mıydı? Cemo nereliydi? Okumaya başladım.

Irkların birbirinden ayrılıyor oluşundan hoşlanmam. Aslına bakarsanız ırk meselesinden hoşlanmam fakat bir tedirginlik de yok değil üzerimde. Meseleler açıldığında keyfi kaçan ve bu konularda tartışmaktan uzak olan da benimdir. Cemo’yu bu yüzden temkinli okumaya çalışıyorum. Kürt – Türk meselesinde iki arada gidip gelirken tarafsız bakmaya uğraşıyor, kitabın tadını almayı amaçlıyorum ve fakat sonra bakıyorum ki kendimi kasmama hiç bu kadar gerek yokmuş. Kemal zaten çoktan bilmiş kıvamını da, yapması gerekeni de. Bir Ege insanı olarak -Kemal ile aynı bölgedeniz- o an anlıyorum ki o yakın görmüş kendisine bu insanları. Çünkü ineği sağmanın, gebeliğin ve gebe kalamamanın anlamı tüm köylerde aynı.

Tüm köylerde eşkıyanın resmi de aynı fotoğrafı da. Köy dediğiniz işte bu yüzden Türkiye içinde genel geçer bir şey. Garık kelimesi başka yerde başka bir şey olsun. Eminim okurken anlayan en az 3 kişi vardır. Ya da kış geldiğinde köyün seferberliği… Bu da aynıdır köy dilinde. Köy dilinin kemiği imece üzerine kurulmuştur. Un biterse, yanda vardır. Yağ çoksa, birilerine verilebilir.

Yani kitap aslında tamamen ırklardan arınmıştı. Kürt, Türk, Çerkez, Laz! Kimse fark etmiyordu köyde. Eğer hamile kalamazsa kadın, tüm köylerde kusurlu ve geri plandaydı. Eğer hasat vakti geldiyse, tüm köy ile birlikte hasat yapılacaktı.

Köyün dili birlikti, aileydi. Birbirine ayakbağı olanların bile ayağına ayakkabıydı. Köy, toprak kokuyordu; saf aşk kokuyordu. Köy, adamakıllı köy kokuyordu.

Yenilik Haberi

16 Cumartesi Haz 2012

Posted by Öznur Doğan in Güncel, gündem, medya

≈ Yorum bırakın

Etiketler

antieksi, antisourtimes, öznur doğan, facebook, gezgin, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, müzik, mekanist, oznurdogan, oznurdogan.com, ozznurdgn, pinterest, sinema, twitter, uludağsözlük


Bu bloga başlarken aklımda hayatıma ve sevdiğim her şeye dair bir şeyler yazmak vardı fakat kitap tutkum bunların önüne geçti ve bloga yön verdi.

Şimdi yapmak istediğim şey yepyeni bölümlerle daha geniş çapta anlatmak her şeyi.

Bölümlerin neler olacağına karar verdim bile. Sırasıyla yazmaya başlayacak ve hayat dolu bir bloga dönüştüreceğim burayı.

Desteklerinize talip olduğum doğrudur. Yorumlamak, beğenmek ya da günahı kadar sevmemek… Hangisini düşünüyorsanız düşünün, hepsine hazırım.

Hayatlarımızı birleştirmeye ne dersiniz?

(Vesikalık fotoğrafımda ilk defa bu kadar güzel çıkmışım. Mmm..)

Gelmiş Bulundum

14 Perşembe Haz 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

öznur doğan, bedirhan toprak, duygular, Edip Cansever, gelmiş bulundum, içinden doğru sevdim seni, koro, maroia, masa da masaymış ha, mendilimde kan sesleri, naif, oznurdogan, oznurdogan.com, pas, ruhi bey, su, tragedyalar, ts.elliot, yerçekimli karanfil, şair, şey şey şey ve şeylerden, şiir incelemesi


Bu adamlar şair, bu adamlar hepimizden farklı. Edip Nazım Hikmet ile başlayan şiir serüveni Edip Cansever’le devam eder. Ardından Gülten Akın gelecektir, bunun da farkındayım. Şiirler ile haşır neşir ve hatta can ciğer kuzu sarması olabilmemin nedeni onları okuyabilmek için bir zaman beklemek değil. Şiir, her an her saatte okunabilecek bir şey… Yeter ki kimi okuduğunuzu bilin.

Edip Cansever! Bir garip bakışlı adam. Şöyle çakmak çakmak açtı mı gözlerini dünyaya, demek ki bir şiir çıkacak elinden. Dikkat! Yaralar şiirler. Edip Cansever’in en büyük silahıdır şiir, arkada kemerinde saklar. Gerektiğinde en hızlı da o çeker silahını, kimsenin esamesi okunamadan.

Gelmiş Bulundum Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan şiir kitaplarından. Hazırlayan Bedirhan Toprak. Peki kimdir Behirhan Toprak? Neden elini Edip’e bulamıştır? Edip kadar duygu yüklüdür çünkü, Edip kadar naif.

“çıplaktım
bütün mevsimlerini yağan bir yağmur görüyordum o bütün mevsimlerini
yağan yağmurun bütün çınarların bütün yapraklarından damla damla
ışıklarını görüyordum o bütün mevsimlerini yağan yağmurun bütün
çınarların bütün yapraklarından damla damla ışıklarının aktığı bütün
o unutuş ırmağının yüreğini görüyordum o bütün mevsimlerini yağan
yağmurun bütün çınarların bütün yapraklarından damla damla ışıklarının
aktığı bütün o unutuş ırmağının yüreğinin haykırışını
ellerimde görüyordum
gözlerimde görüyordum
saçlarımda görüyordum”

diyordu. Karmaşıktı Edip kadar. Edip’e hep Cemal diyesim gelir.

Sonra düştüm Edip’in peşine, Gelmiş Bulundum’un sayfalarını araladım, tüm sayfalarını sayfalar içinde kapadım.

Masa Da Masaymış Ha… şiirinde masaya ne koyduysa aynısını koydum. Yaşama sevincimi koydum, anahtarlarımı, çiçekleri, sütü, yumurtayı, pencereden gelen ışığı, havanın yumuşaklığını…

Şair kere şair adam, masaya aklında olup bitenleri de koymayı başarıyor, biranın dökülüşünü de. Canım bira çekiyor, gribim bu günlerde. Bira bana yasak. Bırakın Edip içsin. Edip’le bira içesim gelir.

Sonra bu narin adam, bu çakmak bakışlı, sigarasını yakarken elini siper yapan adam Yerçekimli Karanfil’i yazar.

Biliyor musun? az az yaşıyorsun içimde

Oysa ki seninle güzel olmak var

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi

Sen yerçekimli bir karanfilsin, düş içimize diyor. İçime çektiğim karanfilsin, bir sevdanın büyütüldüğü…

Sonra Şey Şey Şey ve Şeylerden çıkıyor karşıma. Nerenden başlasam seni soymaya, sevgili şiir. Şöyle beylik lafların var, şöyle incelikli;

bir adam kendi tiyatrosunda, tamam
bir köpek sokak değiştirdi, korkak
ici süt dolu bir lokanta, ve kapandı
ben ağzıma geleni söyledim, öyle
gene bir ağaç öttü, bu kaçıncı.

sevişsek olmaz mıydı, varan bir
elbette olurdu, bir kır çiçeği bir bulut
bir gülüş kanamak üzere, ve gizli
ve çabuk tarafından bir şey, şarap
aşk gene kelime değiştirdi, vahşi.

güneşe çıktık, bunu unutma, varan iki
ne uzak bir sesimiz vardı, efsane
gelince çile geliyordu bir çay
oysa biz iki demiştik, varan üç
gözler ki demeye kalmadı, derin.

kimbilir ne seviştik ki saat kaç
elleri tetikte bütün gazetelerin.

Hiçbir bölümü atıp kaçamıyor, çırpıp kurtulamıyorum. Sanki bir kelimeyi yerinden oynatsam tüm mısralar taarruza geçeceklermiş gibi. Sanki tüm kelimeler düşman olup gideceklermiş.

Aklım okulumda, aklım sınavların açıklanmasında. Aklıma şiir dersi geliyor, T.S.Elliot. Ne yapmış bu zat-ı muhterem? Şiir benim değil mi, yıkarım gelenekleri demiş. Bir aşk şarkısı yazdırmış anlatıcısına ama aşk şarkısı asla aşk şarkısı olamamış. Şiiri de uzun, adam akıllı. Mısralar desen çıkmış yoldan. Kafiye ve uyak var, ama bildiğimiz gibi değil. Sonra gözüme çarpıyor işte Edip’in bir şiir, hemen aklıma Elliot geliyor. Tahtakale şiirinde gözümün önünde birden fazla şair oluyor.

İnsanın kendi tragedyasını yazıyor Edip. Tragedyalar III / Koro. Hep beraber birbirimizin hikayesini anlatmaya başlıyoruz;

birden bire yapayalnızsanız her yerde
ve bundan korkuyorsanız
en küçük şeylerden bile. örneğin birine saati sorsanız
karşıdan karşıya geçseniz bir caddede
sesinizi alçaltıp dikkatle bakaraktan çevrenize
biriyle bir şeyler konuşsanız
ve her gün kitaplar, dergiler alsanız. postacı her gün mektup getirse
sözgelimi bir resmi dairede
fazlaca oyalansanız
şöyle bir iki otobüs kaçırsanız üst üste neden olmasın
kaldı ki, hiçbir şey yapmasanız bile
tuhaftır
sanki herkes kuşkuyla bakacaktır yüzünüze.

Ben şairi, kelimeleri ile severim. Edip’le kelimeleşesim gelir.

Su, Pas ve cendilimde Kan Sesleri. Sen sen ve sen! Siz üçünüz! Yani nasıl koparayım cümleleri, nasıl anlatayım derdimi? Yardımcı da değilsiniz sorularıma. İşiniz ve gücünüz sorun yaratmak.

Ama kırıyorum zincirlerini şiirlerin, mısraları özgür bırakmak adına.

“Herkes dünyayı bir yanından onarıyor sanki”

“Bir gün, bir uzun gün bir aynanın önündeyim

Kirpikler ve saçlar bitti

Gövdem duvara sürte sürte inceltilmiş bir nesne gibi

Dalgın ve uzun

Uzun ve sisli

Ben ki gövdemle tattım gövdemi, iyi bilirim”

“Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar

Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar

Mendilimde kan sesleri.”

Yıkarsın ve yeniden yaparsın, en sonunda yeniden yıkarsın Edip. Kelimelerin dostu ve kelimelerin düşmanısın. Ruhi Bey’e takmışsın kafayı, Ruhi aşağı, Ruhi yukarı. Bırak rahat şu adamı!

Yine de bir kadına İçinden Doğru Sevdim Seni diyebilirsin, büyük aşk sözleri edebilirsin. Büyük aşk sözleri nasıl yakışıyor ağzına, tekrar söyle;

“içinden doğru sevdim seni
bakışlarından doğru sevdim de
ağzındaki ıslaklığın buğusundan
sesini yapan sözcüklerinden sevdim bir de
beni sevdiğin gibi sevdim seni
kar bırakılmış karanlığından”

Seyir defterinin satırlarını açmakta üstüne yok, kelimeler inci tanesi. Doğanın sana verdiği bu ödülden, çıldırıp yitmemek için, iki insan gibi kaldın, birbiriyle konuşan iki insan. Doğanın ona verdiği hediyeyi bilmem ama hediyeleşesim gelir Edip’le.

Edip! adından gelir senin böyle edip oluşun. Böylesine can’ı ve canan’ı sever, şair tabiatlı oluşun. Şairleşesim gelir seninle.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...