• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: Edip Cansever

Gelmiş Bulundum

14 Perşembe Haz 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

öznur doğan, bedirhan toprak, duygular, Edip Cansever, gelmiş bulundum, içinden doğru sevdim seni, koro, maroia, masa da masaymış ha, mendilimde kan sesleri, naif, oznurdogan, oznurdogan.com, pas, ruhi bey, su, tragedyalar, ts.elliot, yerçekimli karanfil, şair, şey şey şey ve şeylerden, şiir incelemesi


Bu adamlar şair, bu adamlar hepimizden farklı. Edip Nazım Hikmet ile başlayan şiir serüveni Edip Cansever’le devam eder. Ardından Gülten Akın gelecektir, bunun da farkındayım. Şiirler ile haşır neşir ve hatta can ciğer kuzu sarması olabilmemin nedeni onları okuyabilmek için bir zaman beklemek değil. Şiir, her an her saatte okunabilecek bir şey… Yeter ki kimi okuduğunuzu bilin.

Edip Cansever! Bir garip bakışlı adam. Şöyle çakmak çakmak açtı mı gözlerini dünyaya, demek ki bir şiir çıkacak elinden. Dikkat! Yaralar şiirler. Edip Cansever’in en büyük silahıdır şiir, arkada kemerinde saklar. Gerektiğinde en hızlı da o çeker silahını, kimsenin esamesi okunamadan.

Gelmiş Bulundum Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan şiir kitaplarından. Hazırlayan Bedirhan Toprak. Peki kimdir Behirhan Toprak? Neden elini Edip’e bulamıştır? Edip kadar duygu yüklüdür çünkü, Edip kadar naif.

“çıplaktım
bütün mevsimlerini yağan bir yağmur görüyordum o bütün mevsimlerini
yağan yağmurun bütün çınarların bütün yapraklarından damla damla
ışıklarını görüyordum o bütün mevsimlerini yağan yağmurun bütün
çınarların bütün yapraklarından damla damla ışıklarının aktığı bütün
o unutuş ırmağının yüreğini görüyordum o bütün mevsimlerini yağan
yağmurun bütün çınarların bütün yapraklarından damla damla ışıklarının
aktığı bütün o unutuş ırmağının yüreğinin haykırışını
ellerimde görüyordum
gözlerimde görüyordum
saçlarımda görüyordum”

diyordu. Karmaşıktı Edip kadar. Edip’e hep Cemal diyesim gelir.

Sonra düştüm Edip’in peşine, Gelmiş Bulundum’un sayfalarını araladım, tüm sayfalarını sayfalar içinde kapadım.

Masa Da Masaymış Ha… şiirinde masaya ne koyduysa aynısını koydum. Yaşama sevincimi koydum, anahtarlarımı, çiçekleri, sütü, yumurtayı, pencereden gelen ışığı, havanın yumuşaklığını…

Şair kere şair adam, masaya aklında olup bitenleri de koymayı başarıyor, biranın dökülüşünü de. Canım bira çekiyor, gribim bu günlerde. Bira bana yasak. Bırakın Edip içsin. Edip’le bira içesim gelir.

Sonra bu narin adam, bu çakmak bakışlı, sigarasını yakarken elini siper yapan adam Yerçekimli Karanfil’i yazar.

Biliyor musun? az az yaşıyorsun içimde

Oysa ki seninle güzel olmak var

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi

Sen yerçekimli bir karanfilsin, düş içimize diyor. İçime çektiğim karanfilsin, bir sevdanın büyütüldüğü…

Sonra Şey Şey Şey ve Şeylerden çıkıyor karşıma. Nerenden başlasam seni soymaya, sevgili şiir. Şöyle beylik lafların var, şöyle incelikli;

bir adam kendi tiyatrosunda, tamam
bir köpek sokak değiştirdi, korkak
ici süt dolu bir lokanta, ve kapandı
ben ağzıma geleni söyledim, öyle
gene bir ağaç öttü, bu kaçıncı.

sevişsek olmaz mıydı, varan bir
elbette olurdu, bir kır çiçeği bir bulut
bir gülüş kanamak üzere, ve gizli
ve çabuk tarafından bir şey, şarap
aşk gene kelime değiştirdi, vahşi.

güneşe çıktık, bunu unutma, varan iki
ne uzak bir sesimiz vardı, efsane
gelince çile geliyordu bir çay
oysa biz iki demiştik, varan üç
gözler ki demeye kalmadı, derin.

kimbilir ne seviştik ki saat kaç
elleri tetikte bütün gazetelerin.

Hiçbir bölümü atıp kaçamıyor, çırpıp kurtulamıyorum. Sanki bir kelimeyi yerinden oynatsam tüm mısralar taarruza geçeceklermiş gibi. Sanki tüm kelimeler düşman olup gideceklermiş.

Aklım okulumda, aklım sınavların açıklanmasında. Aklıma şiir dersi geliyor, T.S.Elliot. Ne yapmış bu zat-ı muhterem? Şiir benim değil mi, yıkarım gelenekleri demiş. Bir aşk şarkısı yazdırmış anlatıcısına ama aşk şarkısı asla aşk şarkısı olamamış. Şiiri de uzun, adam akıllı. Mısralar desen çıkmış yoldan. Kafiye ve uyak var, ama bildiğimiz gibi değil. Sonra gözüme çarpıyor işte Edip’in bir şiir, hemen aklıma Elliot geliyor. Tahtakale şiirinde gözümün önünde birden fazla şair oluyor.

İnsanın kendi tragedyasını yazıyor Edip. Tragedyalar III / Koro. Hep beraber birbirimizin hikayesini anlatmaya başlıyoruz;

birden bire yapayalnızsanız her yerde
ve bundan korkuyorsanız
en küçük şeylerden bile. örneğin birine saati sorsanız
karşıdan karşıya geçseniz bir caddede
sesinizi alçaltıp dikkatle bakaraktan çevrenize
biriyle bir şeyler konuşsanız
ve her gün kitaplar, dergiler alsanız. postacı her gün mektup getirse
sözgelimi bir resmi dairede
fazlaca oyalansanız
şöyle bir iki otobüs kaçırsanız üst üste neden olmasın
kaldı ki, hiçbir şey yapmasanız bile
tuhaftır
sanki herkes kuşkuyla bakacaktır yüzünüze.

Ben şairi, kelimeleri ile severim. Edip’le kelimeleşesim gelir.

Su, Pas ve cendilimde Kan Sesleri. Sen sen ve sen! Siz üçünüz! Yani nasıl koparayım cümleleri, nasıl anlatayım derdimi? Yardımcı da değilsiniz sorularıma. İşiniz ve gücünüz sorun yaratmak.

Ama kırıyorum zincirlerini şiirlerin, mısraları özgür bırakmak adına.

“Herkes dünyayı bir yanından onarıyor sanki”

“Bir gün, bir uzun gün bir aynanın önündeyim

Kirpikler ve saçlar bitti

Gövdem duvara sürte sürte inceltilmiş bir nesne gibi

Dalgın ve uzun

Uzun ve sisli

Ben ki gövdemle tattım gövdemi, iyi bilirim”

“Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar

Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar

Mendilimde kan sesleri.”

Yıkarsın ve yeniden yaparsın, en sonunda yeniden yıkarsın Edip. Kelimelerin dostu ve kelimelerin düşmanısın. Ruhi Bey’e takmışsın kafayı, Ruhi aşağı, Ruhi yukarı. Bırak rahat şu adamı!

Yine de bir kadına İçinden Doğru Sevdim Seni diyebilirsin, büyük aşk sözleri edebilirsin. Büyük aşk sözleri nasıl yakışıyor ağzına, tekrar söyle;

“içinden doğru sevdim seni
bakışlarından doğru sevdim de
ağzındaki ıslaklığın buğusundan
sesini yapan sözcüklerinden sevdim bir de
beni sevdiğin gibi sevdim seni
kar bırakılmış karanlığından”

Seyir defterinin satırlarını açmakta üstüne yok, kelimeler inci tanesi. Doğanın sana verdiği bu ödülden, çıldırıp yitmemek için, iki insan gibi kaldın, birbiriyle konuşan iki insan. Doğanın ona verdiği hediyeyi bilmem ama hediyeleşesim gelir Edip’le.

Edip! adından gelir senin böyle edip oluşun. Böylesine can’ı ve canan’ı sever, şair tabiatlı oluşun. Şairleşesim gelir seninle.

“Süreya” Yeter, ‘Üstü Kalsın’

05 Cumartesi May 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 4 Yorum

Etiketler

ama senin, aşk, özdemir asaf, öznur doğan, ülke, üvercinka, beni öp sonra doğur beni, Cemal Süreya, cevdet kudret, doğan hızlan, Edip Cansever, ilhan berk, işte tam bu saatlerde, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, mehmet kaplan, nazım hikmet, nurullah ataç, oznurdogan.com, suut kemal, tahir alangu, Turgut Uyar, william carlos williams, yapı kredi yayınları


Sen git bir iddia uğruna soyadından harf eksilt. Adam gibi adam vesselam. Verdiği sözü tutuyor, yazdığı sözü okutuyor. Üstü Kalsın’a başladığımda hiçbir şiiri ayırt edemediğimi kitabın sonunda anlıyorum. Her şiir sanki benim için daha özel hale geliyor. Keliimeler içimde büyüyor. Nazım Hikmet’i yazarken öyle değildim halbuki. Seçebilmiştim aralarından kolayca. Cemal Süreya bana daha yakınmış demek ki, vazgeçemiyorum hiçbir şiirinden. Bunu Özdemir Asaf okurken de fark ediyorum sonradan.

Cemal Süreya.

‘Aşk‘ ile başlıyor kitap. Bence Cemal de her işe aşk ile başlardı. Bildiğim, daha önce okuduğum her Süreya şiirinde kendimi daha iyi hissettiğimi fark ediyorum. Bu şiiri biliyorum ki siz de biliyorsunuz;

“Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.

Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.”

Sonrasında Elma şiirinde görüyoruz adında bir harf atışını. Şimdi düşünüyorum da Öznur’a bir nokta daha koyup Öznür yapanları dövme fikrimi. Fakat Cemal yüce gönüllü müdür, şair midir ne boktur(?) adından harf atıyor fazla gelmiş gibi. Fazlaydı belki de.

“Adımın bir harfini atıyorum.” diyor 1956’da. Ve daha o tarihte henüz babam bile yok.

Sonra Üvercinka söylüyor şair. Afrika dahil tüm kıtalarda seviyor, yaşıyor, sevişiyor, öpüşüyor. Afrika dahil tüm kıtalarda ben de dolu dolu seviyorum ya Cemal gibi, içim kabarıyor; içime sığmıyor. Kendime taşıyorum.

“Aydın düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma

Yatakta yatmayı bildiğin kadar

Sayın Tanrı’ya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler

Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının

Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde

Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor

Bütün kara parçaları için

Afrika dahil.”

Elim saçıma gidiyor. Kısadır benim saçım. Diken dikendir hatta bazen. Bu yüzden kötü hissediyorum kendimi biraz. Kimse benim için böyle şiirler yazmayacak, yazamayacak. Ne saçlarımın uzunluğundan ve dalgasından, ne pembe topuğumdan ne de ince bileğimden.

Ve ardından Ülke geliyor. En sevdiğim iki şiir böylesine art arda ve bana özel sanki. Aldığım zevkin haddi hesabı yok, ben gerçek bir Cemal Süreyasever Süreyayer olarak hayatıma devam ediyor oluyorum. Şiirler de cabası.

Karar bile veremez oluyorum, neresini seçsem Ülke’nin diye. Herkesin seçtiği yerlerden farklı bir parça seçiyorum fakat ben;

“Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin

Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi.

Birtakım genç anneleri uzatırdı bir keman 

Sen tutar kendini incecik sevdirirdin

Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa.”

Gecenin bir vakti Cemal’i okumak da misillemeydi yalnızlığa. Çünkü gidemiyordun sevdiğinin kollarına. Söyleyecek çok şeyi vardır herkesin. Ayıptır ve günahtır ve yasaktır ve olmazdır ve komşular ne derdir ve daha nicesidir. Oysa duymak var sevgilinin derin nefesini uyumak ile uyumamak arası. Bir kere de onun için nefes almak var. Tanıdık bir ten var teninde, yanağında, belinde. Ve yine yasak işte.

İşte Tam Bu Saatlerde derken de şu satırları yazdığım saatleri anlatıyordu belki de. Uyku ile uyumamazlık arasını. Beynin uyumaktan vazgeçtiği ama gözlerinin uyku sinyalleri çaldığı şu saatleri;

“İşte tam bu saatlerde bir yara gibidir su

Yeni deşilmiş uçlarında sokakların, küçük uçlarında.

Senin güneş sarnıcı gözlerin

Ölüm yası içindeki evde

Olmaması gereken bir şey gibi, kırılan bir ayna gibi.

Bu saatlerde.”

Peki bir sevgili sevgilisinden en çok neyi isteyebilirdi ki? Gerçek yaşamda yeni bir doğumu mu? Beni Öp Sonra Doğur Beni diyebilmek için ne kadar yürekli olmak gerekiyordu? Kabullenmek tüm eksiklerini ve fazlalarını, geçmişini ve geleceğini. Tek bir kadına ya da adama dönmek yüzünü; doğursun seni diye.

“Annem çok küçükken öldü

beni öp, sonra doğur beni.”

Sen ne diyorsun be adam? Nasıl vuruyorsun tam da kanımın donduğu, gözlerimin dolduğu yerden…

Ve bir de beyit şeklindeki şiirlerin, sade ve anlatım dolu. Belki biraz objectivist. Hem ortada bir nesne var hem de sözlerde bir ekonomi. William Carlos Williams ile arkadaşlığın nedir senin?

“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem 

Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.”

Ve fakat beni bu ikilik değil öyle bir iki satır mahveder ki her seferinde. Tam yerinde bir söz söylenmiştir de işte ben ona tanık olmuşumdur. Duygular bizden çok zaten tercüme edildi ama bu tercüme asırlıkmış gibi. Tek bir cümle halinde olsa böylesine anlamlı ve mükemmel olmayacakmış gibi.

“Daha nen olayım isterdim

Onursuzunum senin!”

Ve bu iki satır, hem Cemal’in el yazısı ile hem de imzası ile bulunuyor kitapta. Nasıl sevindiğimi 65. sayfaya gelince anlayacaksınız. Her bir şiiri başkadır benim için Cemal’in ama ah bu ‘Ama Senin‘ yok mu? Var işte, gözü kör olmayasıca.

Bir de herkesle dost bu adam. Adı İlhan Berk Olan Şiir‘de herkese bir lakap takıştırıyor. Herkesin işi var, Nurullah Ataç çeliştirmen çünkü. Tahir Alangu soruşturman. Cevdet Kudret, Suut Kemal, Mehmet Kaplan diye devam ediyor liste. Kitabı hazırlayan Doğan Hızlan da nasibini alıyor.

Cemal’i anlamaya çalışıyorum. Cemal diyorum ona. Anlayamıyorum. Süreya’dan zaten bana ekmek yok. Cemal Süreya benim gizli bahçem oluyor. Anlıyorum fakat anlayamıyorum.

Edip Cansever için bir şiir yazıyor adı Edip Cansever.

“Her şeyin fazlası zararlıdır ya,

Fazla şiirden öldü Edip Cansever.” diyor. Bu Cemal de beni öldürdü öldürecek fakat.

Gün gelecek “Fazla okumaktan öldü Öznur Doğan.” denilecek mi diye merak eder oluyorum. Fazlalıksam bu dünyada ya da mesela, “Fazla Öznur Doğan’dan batar mı bu Dünya?”

Turgut’uma Uyar’ıma da yazıyor bir şiir. Ve bu sefer bir gerçek hikayeden bahsediyor.

“Öldüğü gün

Hepimizi işten attılar.”

Şimdi ben soruyorum sana Cemal, işte burada yanıldın!

“şimdi insan şaşıp kalıyor, uyar diyorlar ölmüş 22’sinde ağustos’un. öyle iş mi olur, usta ölür mü?
daha bir iki ay önce bir cümlesini ona okudum şiirinin.
bir şiirini sevgilime yazdım mektupla.
bir şiirinde kendimi buldum, bir diğerinde onu tekrar tanıdım.
daha birkaç ay önce karşılıklı oturduk dertleştik, “geçer mi bu özlem.” dedim. “geçer, sen sadece göğe bak.” dedi.
bir iki yıl önce daha fazla okumaya söz verdim onu kendime. 
üç beş yıl onca geç doğmanın ve geç tanımanın acısını anlattım ona. benim için üzülme, dedi. 
şimdi gelmişler de bana diyorlar ki, ustan ölmüş.”

Ama yine de seviyorum ben seni ve “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.” Daha neler neler var bir bilsen Cemal. Şöyle gelseydin bir karşıma, otursaydın. Anlatsaydın yerli yersiz. Kadınlardan konuşsaydık. Adamlardan konuşsaydık. Öğrenseydik. Sussaydık. Bir harfini bana verseydik. Ben Öznur Doğan olmaktan çıksaydım. Ve ben öylece Üstü Kalsın ile kapatmasaydım bu yazıyı. Ben seni yazarak değil, yaşayarak öğrenseydim.

“Ölüyorum tanrım

Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür

Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat

Fena değildir…

Üstü kalsın...”

Sus be adam… Sus.

Gökyüzünden Görüntüler

31 Salı Oca 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

öznur doğan, Cemal Süreya, Cesare Pavese, Ece Ayhan, Edip Cansever, Gökyüzü, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, oznurdogan.com, Turgut Uyar, yunanistan, Yıldız, İstanbul


Turgut Uyar’ı göğe bakabildiği için seviyormuşum meğerse bilmeden. Her sene buraya geldiğimde İstanbul’un o yıldızsız gökyüzünden uzaklaşmış oluyordum. Gökyüzüne bakmak çok zevkliydi çünkü burada. Aradan seneler geçti. Benim Yunanistan tatillerim azaldı ama gökyüzünün yıldızlı hali hiç bitmedi.

Balık tutmak zevklidir. Kaçınız balık tuttu bilmiyorum ama geceleri oltaları sabitleyip ucuna da çan takıp balık beklemek ayrı güzeldir sahil boyunda. Yere serersiniz birkaç örtü. Böceklerden de korkmazsınız ilginç bir biçimde. Halbuki taşların arasındadır onlar da sanki rahatsız etmek istemezler sizi.

Tam da dalarsınız gökyüzüne. Venüs’ü çoktan görmüşsünüzdür de başka yıldızlara kendinizce isim verirsiniz. Bir çan sesi gelir. Mırmır çıkmıştır denizden. Mis gibi tertemiz deniz size bir armağan verir. Mırmır da mutlu mudur bilinmez halinden sakince çıkar iğneden.

İşte öyle akşamlarda o balıktan sonra gök hep daha parlak ve yıldızlı görünür. İstanbul’da tutsanız aynı balığı aynı yıldızı göremezseniz. Sayıyladır İstanbul’da yıldız. Adam başı hesabı. Üç mü düşer beş mi?

Ama dün akşam kafamı kaldırıp da buz gibi havada göğe baktım. Sayamadım yine bana düşen yıldızları çünkü yine fazlaydı yıldız sayısı. Bulut da yoktu görüşümü engelleyen.

Turgut Uyar’la birlikte göğe baktım dün. Bir de yanıma baktım ki Süreya da burada Pavese de. Cansever diğer yanımda bir de yanında Ayhan.

Böyle zenginlik kolay nasip olmaz. Sadece gök değil dört bir yan ışık saçıyor.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...