• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: Franz Kafka

Melville Karanlığından Kafka Karanlığına

19 Salı Kas 2013

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

bartelby inceme, dönüşüm incelemesi, Franz Kafka, herman melville, katip bartelby, metamorphosis, moby dick, moby dick incelemesi


Moby-Dick-3

Dünya edebiyatının başyapıtlarından bir tanesi olan Moby Dick’in yazarı Herman Melville, karakterleri ve işlediği konular ile yıllar sonra Franz Kafka’ya yol göstermiş, Kafkaesk olarak adlandırdığımız Kafka’ya has üslubunu büyük oranda etkilemiştir.

Moby Dick ile kendi serüveninde şeytanı arayan, Moby Dick’i şeytanın hayat bulmuş hali olarak gören en karanlık karakter Ahab ile çıkan Melville, Bartelby hikâyesinde “Yapmamayı tercih ederim.” diyerek sivil itaatsizliği başlatan ancak bu sırada duvarlara bakarken kör olmayı tercih eden Bartelby ile sözü okuyuculara bırakır. Büyük bir balina peşinde giden kocaman bir ekibin başarısının/başarısızlığının hikâyesidir Moby Dick. Bir görünen bir kaybolan, kendisini yalnızca beyaz balinayı öldürmeye adamış olan Ahab’ın her bir hareketi kitap boyunca farklı bir öngörüye açılır. Aynı zamanda ekibin başına gelen her olay da kitabın sonuna dair bilgiler verir. Ancak bu noktada kitabın sonu ya da başından daha önemli bir nokta vardır. Herman Melville’in Moby Dick’i (yıllar sonra torunu Richard Melville Hall’un müzik grubuna isim babalığı eden) yalnızca özelleştirilmiş bir dil sistemi kurmaz aynı zamanda semboller ve metaforlar ile edebiyat dünyasına büyük katkıda bulunur.

Moby Dick’te tutku haline gelen beyazlık bu yüzden Kâtip Bartelby’de karanlığa ve duvarlara denk düşer. Melville iki uç rengi bir arada kullanarak zıtlık yaratmış gibi görünse de uzun süre iki renge de bakıldığında görme yitinizi kaybetme ihtimaliniz vardır. Balinanın beyazlığı tüm gemi ekibini tekinsiz hissettiren cinstendir çünkü renk olarak beyaz ele alındığında hem tüm renklerin birleşimi olduğu görülür hem de oldukça sade. Ahab’in beyaz balinanın peşinden koşmasının en büyük nedenlerinden birisi de budur çünkü balina onun aradığı tüm iyilik ve kötülüğü bir arada tutar, korku ile sevgiyi içinde barındırır. Aynı zamanda beyaz renk anlamlandırmayı da zorlaştırır. Ishmael ve Ahab’in birbirinden farklı şekillerde bu beyazlığı yorumlaması kendi doğalarını balinada aramaları ve bundan korkarak hareket etmeleridir. Bu korku ve sevgiyi Sigmund Freud “The Uncanny” adlı makalesinde şöyle açıklar: Öncelikle bir nesneden korkarsınız. Ardından bu nesneyi incelersiniz. Uzun bir süre geçtikten sonra bu nesneyi sevmeye ona tutku ile bağlanmaya başlarsınız. Bu “uncanny” olarak adlandırdığı tekinsiz durum Ahab ve Ishmael için geçerli bir nokta. Bir diğer “uncanny” tanımı da şu şekilde uyum sağlıyor Moby Dick’le, bir nesneden ilk önce korkmazsınız. Onu diğer nesneler gibi kabul eder ve bu doğrultuda hareket edersiniz ancak bir süre sonra aynı şekilde görmeye başladığınız nesneler size korku vermeye başlar. Tekinsiz hissedersiniz. Tıpkı uzun süre tavana baktığımızda gördüğümüz garip görüntüler gibi. Ahab için balina avlamak en başında çok normal bir uğraştı, bu onun mesleğiydi ancak bir süre sonra yalnızca korkuya değil büyük bir tutkuya da dönüşecek tekinsiz bir noktası vardı yaptığı işin, Moby Dick. Devasa boyutu ile Ahab ve diğer tüm ekibi korkutan, peşinden koşturan ve tekinsiz hissettiren balina Melville’in karanlığında yer alır.

Çok değil yaklaşık iki sene sonra Melville Bartelby karakteri ile gözlerimizi kör etmeye gelir. 1853 yılında basılan kısa hikâyede Wall Street’in arka sokaklarında yer alan bir yazıhanede çalışan kâtip Bartelby’den bahsedilir. Bartelby tüm diğer karakterler arasında tabiri caizse en çıkıntı olanıdır çünkü itaatsizliği yalnızca patronuna değil çevresindeki her şeyedir. Onun sözü: Yapmamayı tercih ederim’dir. Sivil İtaatsizlik’in Henry David Thoreau tarafından 1849’da yazılmasının ardından kulağa oldukça mantıklı bir hareket geliyor Bartelby karakterinin yaratılması. Kendi döneminin sosyal ve politik noktalarını alan, bunları kendi kitapları ile birleştiren Melville’in Bartelby’si belki de edebiyat tarihinin en inatçı karakteridir. Kasvetli bir ortamda çalışan kâtipler arasında Bartelby’nin masası daha önce hiç boyanmamış, kirden ve karanlıktan simsiyah hale gelmiş bir duvara bakar. Duvarlar yalnızca Bartelby’nin karşısında değil aynı zamanda ofisin içindedir. Her bir kâtip ve bu bağlamda işveren birbirinden ayrı odalarda paravanlar arkasında çalışırlar. İletişimsizlik ve Bartelby’nin bir önceki işinden kaynaklanan ruh bulantısı (Ölü Mektuplar Ofisi’nde çalışmıştır), Bartelby’nin beklediğimizin tam tersi bir karakter olmasına neden olur. Kendi ölüm yöntemini bir şey tercih etmeyerek tercih eden Bartelby’den bahsediyoruz. Patronu tarafından kovulduğunda hiçbir yere gitmeyen ve yalnızca ofisin girişinde durup orada yaşamaya devam eden, kitabı okudukça sisli ve gri bir hava hissetmenize neden olan isyanlar adam. Bu yüzden Melville’in karanlığı diye bahsedebileceğimiz, Ahab’in ruhunda başlayan çürümeler ile Bartelby’nin hayatında başlayan çürümeler kesif bir depresyon kokusu yayar. Amerikan Edebiyatı’nın içine bu sayede zamanın en bulanık iki karakteri girmiş olur.

Her iki karakter de yalnızca başkahraman değillerdir, aynı zamanda anlatının sonunda kendi idealleri doğrultusunda ölümü seçerler. Moby Dick’in beyazlığının peşinde koşarken Ahab, her seferinde farklı bir öngörü ile ölümü hatırlatan doğa olaylarına hiç dikkat etmez. İletişimsizliği kötüye yormaz ve bu yüzden hiç haberi yokmuş gibi gider ölüme. Balinanın beyazlığı karşısında yalnızca kör değil aynı zamanda sağırdır da. Kimsenin söylediğini dinlemez, yine yeniden kendi dediğini yaptırır. Ahab’in inadı ile Bartelby’nin sabitliği birbirine bu anlamda da yakındır. Hareketlerinin başına bela açabileceğini tahmin etse de Bartelby, hiç o şekilde hissediyormuş gibi davranmaz. Daima daha sakin, daima daha fazla tercih etmeyen. Ahab’in korsan görünümü ve Bartelby’nin gözlerindeki fersizlik… İki farklı karakteri tek bir noktada birleştiren ve Herman Melville karanlığı dediğimiz o nokta.

Peki Melville neden bu kasveti seçmiştir? Neden Bartelby gibi itaatsiz bir karakter ile Ahab gibi karanlık bir karakter yaratmıştır? Melville’in bu iki karakteri yaratmasında en büyük amaçlardan bir tanesi tüketimciliğe ışık tutmaktır. Ölü Mektuplar Ofisi’nde iletişimsizlik içinde yaşayan ve buradaki işi yüzünden ruhunu kaybeden Bartelby, Wall Street’in hızlı tüketiciliği arasında yok olmayı tercih eder. Her bir ölü mektup Bartelby’nin hayatından parçalar götürür. Daha sonra kâtiplik yapa yapa kararacak olan gözleri ölü mektupların yorgunluğu ile yoğrulur. En az Ölü Mektuplar Ofisi gibi Wall Street de ölüdür, can sıkıcı ve kasvetlidir. Wall Street’te yalnızca iş vardır. Sabah binlerce insanın olduğu ancak akşamları sokak hayvanlarının bile gelmeyi tercih etmediği bir yer. Bu büyük kapitalin içinde Bartelby yalnızca çalışır. Kapitalden daha kapitaldir ancak kendi işi dışında hiçbir şey yapmayı kabul etmez, buna patronunun verdiği ufak tefek işler de dâhildir. Bartelby için hayat çok basittir: İşe gel, işe gel ve gitme. Bu nedenle Bartelby’nin Wall Street’te mutlu olmaması, kendisini ait hissetmemesi ve loş odalarda kimse yokken gizlice uyumasının nedeni insanları çepeçevre çevreleyen kapitaldir.

Yalnızca kendi kamarasında yaşayan ve günün belirli saatleri dışarı çıkarak George Orwell’ın “Winston Smith”ine benzeyen Ahab en büyük tutkusunun peşinden bıkmadan usanmadan koşar. Aynı zamanda kendini balina ile karşılaştıracak kadar çizginin dışındadır. Kendisini var olan her canlıdan üstün tutmaya meyli ile dikkatleri üzerine çeker. Ahab ne başka bir geminin onlara yardım etmesini kabul edebilecek yapıdadır ne de Moby Dick’i paylaşabilecek. Balinanın her parçası onun olmalıdır, her şekilde onu yakalamalıdır. Bu onur yalnızca Ahab’in olmalıdır. Hatta diğer ekip üyelerinin de açlığı ile tüm deniz ve okyanuslardaki tüm balıklar onların olmalıdır.

Tüketimciliği yalnızca insan doğası ve Bartelby ile sınırlamayan, içinde yaşadığımız doğaya da dikkat çeken Melville, günümüzde yaşasaydı belki de Ahab’i tüm ormanlık alanlara AVM dikmeye çalışan bir politikacıya dahi çevirebilirdi.  Böylece doğanın her alanından yararlanmak isteyen Ahab, hızlı değil toplu tüketimin en büyük simgelerinden birisi haline gelirdi.

Melville tüketimciliğe yaklaşımı ile önemli bir duruş sergilerken aynı zamanda toplumun iletişimsizliğine, medenileştirdiğimizin doğanın klostrofobik haline gönderme yapar. Yarattığı kaotik ve gri anlatım ile politika, sosyal yaşam ve ekonomiye gönderme yapar ancak en çok psikoloji hikaye anlatım alanlarında öne çıkar.

Moby Dick ve Bartelby ile şenlenen Melville karanlığı kendisinden ilham alan bir yazarın dokunuşu ile daha da karanlık bir hale gelir. Franz Kafka edebiyat dünyasında adım attığında ona örnek olabilecek onlarca yazar vardır ancak o Herman Melville’in gri alanına girmek ister.  Rus Edebiyatı’nın anlatım tokluğunu alan Kafka, Amerikan Edebiyatı’nın olmazsa olmaz adamı Herman Melville’in klostrofobik betimlemelerini kendi hikâyeleri ile harmanlayarak Kafkavari üslubu oluşturur. Bu üslupta yalnızca bir odanın içinde tıkılmış gibi hissetmez aynı zamanda bir anda böceğe dönüşmeyi bile gözlemleyebilirsiniz.

franz-kafka-donusum

Franz Kafka’nın karanlığında her şey daha karanlıktır. Belki de Freud’un “tekinsiz”i işte bu noktada devreye girer. Kafka’yı okumak daima zevkli olsa da ilk başlarda rahatsız edicidir. Emin olamadığınız ancak okumaya devam ettiğiniz bir havası vardır. Kim bir sabah uyandığında böceğe dönüşen bir adamın hikâyesini okumak ister ki? İşin özü Kafka’da gizli. Herkes. Aslında herkes kendi içindeki karanlığı biraz okuduklarında, izlediklerinde ya da dinlediklerinde görmek ister. İnsan içinde var olan ve çocukluktan itibaren bastırılmaya çalışılan o kötüye eğilim, karanlık ve tekinsizlik Kafka sayesinde ortaya çıkar. Bir anda o çok korkulan böcekler bir kahramana dönüşür. Oda dar ve karanlıktır. Her yer birbirine benziyordur ve hatta o odadan çıkış yoktur. Bartelby ile hissettiğimiz grilik Gregor Samsa ile siyaha dönüşür çünkü içinde korku ve tiksinme vardır. Akla gelen böcek, Samsa’dır. Belki de Kafka bu resme mutlu(?) bir koku da eklemiştir.

Julia Kristeva’nın metinlerarasılık ile vurguladığı nokta Bartelby, Ahab ve Samsa üçgeninde bir araya geliyor böylece. “Intertextuallity” olarak adlandırılan ve edebiyat dünyasının en çok kullanılan tekniklerinden bir tanesi olan metinlerarasılık, Ahab’in kibrini, Samsa’nın karanlığını, Bartelby’nin isyankarlığını birleştirir. Birbirinden ayrı ne Ahab Ahab’tir ne Samsa Samsa. Melville’in karanlığını alıp kendi karanlığına katan Kafka, romanları ile hepimizi klostofobiye davet ediyor.

“Aşiyan Dergisi 2013 Ekim sayısında yer alan Öznur Doğan yazısı”

Franz Kafka Sevenler?

05 Pazar Ağu 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

aforizmalar, edgar allen poe, facebook, Franz Kafka, sözlük aforizmaları, twitter


Dönüşüm ve ardından Aforizmalar. Franz Kafka ile tanışıklığım böyle başladı. Franz bir garip çirkin adam, korkutucu gözleri var. Aslında bayağı bayağı jeune kılıklı. Allah’ım karar veremiyorum.

Dönüşüm’ü sizler için daha önce anlatmış birisi olarak sürekli geri dönüş yapmayacağım ve sizin de içinizi daraltmayacağım yine de orada da bahsettiğim bir konu vardı; tüm hikayeler yazılmışken ve fantastik romanların adamakıllı yazılmasına da epey zaman varken sen nasıl oluyor da bir böceğe dönüştürebiliyorsun karakterini? Aklına nereden geliyor? Nasıl bir beyindir ki o içinde en az Edgar’ın evi gibi binlerce küflü ve keskin düşünce var?

Edgar ile kardeş olabilme ihtimalini sevdim ben Franz’ın. Ruhları farklı zamanlarda ve yerlerde bir araya gelmiş gibiydi. Dünya üzerinde Araf’ı yaşayarak hikayeler anlatan adamlar bunlar.

Aforizmalar kitabında Franz Kafka’nın iki farklı yapıtından derlenen aforizmalar var. Hani şu son zamanlarda Twitter’da, Facebook’ta ya da orada burada en bolundan gördüğümüz ve bir tez sunan cümleler var ya, işte onlar hep aforizma. Kimisi kendi yaratıyor aforizmasını kimisi de en ünlü yazarların cümlelerinden alıntılıyor. Karşınızda armut piş ağzıma düş bir kitap. Tek yapmanız gereken sayfaları kurcalamak, anlamlar çıkarmak ve kendinize en uygun aforizmada karar kılmak.

Aforizma kelimesi bir süre sonra bünyemde organizma etkisi yaratmaya başladı. Nedense içimden organizma yazmak geliyor, yine de bu isteği sabahın bir saati oluşuna veriyorum. Franz Kafka’dan fazla uzaklaşmadan kitaptan örneklere dönüyorum. Cümleler benden, üzerine düşünüp kafa patlatmak, çalıp çırpmak sizden.

– Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı. –

– Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamak ne büyük bir mutluluktur. –

– İyi, bir yanıyla rahatsız edicidir. –

– Dünyayla arandaki savaşta, dünyanın tarafını tut. –

– Ruh, bir dayanak olmaktan çıkınca özgürleşir ancak. – 

Kafka’dan Dönüşüm’üm

29 Pazar Oca 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 9 Yorum

Etiketler

Ölüm, öznur doğan, Böcek, Dönüşüm, Franz Kafka, Gregor Samsa, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, oznurdogan.com


Uzun zamandır ha okudum ha okuyacağımdı Dönüşüm benim için. Bazı kitapların voodooları olduğunu düşünüyorum bu yüzden. Benim Adım Kırmızı da öyleydi çünkü. Binlerce kez elime alıp başlayamamıştım. Ama zamanı var sanırım hepsinin.

Dönüşüm daha bugün bitti. O yüzden çok taze bütün fikirler aklımdaki. Gregor Sama olup uyanada bilirim sabaha yani.

Kafka’nın aklına düşüyorum öncelikle. Yani neden aklına geliyor bir böcek olarak doğabilme ihtimali bir sabaha. Ama sonra hatırlıyorum ki Kafka hep böyle. Biraz tozlu ve bulanık zihni. Belki de sabah uyandığı gördüğü kişi kendisiydi yatağında böcek olarak.

Hayatını pazarlamaya adamış bir adam. Hiçbir zaman kendisine vakit ayırmıyor ve ayırmamaktan zevk duyuyor aslında. Ve fakat sonu -dikkat spoiler içerir- kendi odasında ölü bulunmak oluyor.

Ailesi onun ölümünden memnun oluyor. Çünkü yük haline gelmeye başlamış birisi artık var olmasa da olur.

Şimdi düşünüyorum da kim bilir kaç kişi için yük kelimesini kullandı insanlık. Bir çoğu da ölüp gitmesini istedi bu yüklerin. Onları en çok seven kişiler bile. Gregor’un kardeşi en başta ona bakmayı kendisine iş edinse de evden uzaklaştırılması gerektiğini ilk söyleyen o oluyor mesela. Acı bir gerçek.

Hayat yeni böcekler üretiyor, insanlar bu böcekleri yok etmek için savaşıyor. Bazen bu böcekleri öldürerek kendileri böceğe dönüşüyorlar.

Kafka’nın zihnine girdim bugün. Pek çok *böcekli* rafta ellerimi gezdirdim. Bir böceğe dönüşmemek için kendime söz verdim. Yoksa beni en çok sevenler bile bencen çarçabuk kurtulacaklar. Korktum.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...