Etiketler
arayış, ayrıntı, aşk, Ölüm, öznur doğan, ben merkezcilik, bir boşluk, D&R, detaylar, erkek, eş, iki tür yitim, kadın, kan bağı, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, münir göle, münir göle'nin yazı anlayışı, noktürn, oznurdogan.com, toplumda kadının yeri, yansılar kitabı, yanılsama, yapı kredi yayınları, zaman kayması
7 farklı hikaye içinde hayata dair görünmeyen detaylar. Şimdiye kadar düşünmediğim şeylerin varlığını bir kez daha kanıtladı bana Yansılar Kitabı. D&R’da dolanırken denk geldim bu kitaba. Münir Göle’den daha önce okuduğum bir kitap olmadığı için yeni bir tanışıklık yeni bir arkadaşlık olacaktı benim için. İlk defa okuduğum yazarlara dair önyargısız olmanın keyfini çıkarmaya hazırlanıyordum.
Kısa parçalardan oluşan kitapları severim. Bölümlerin bitişi ve başlaması beni motive eder, kendimi kaptırır giderim okurken. Bu kitapta da bunu yaşadım. 7 bölümden oluşuyordu kitap. “Zaman Kayması”, “Yanılsama”, “İki Tür Yitim”, “Bir Boşluk”, “Noktürn”, “Kan Bağı” ve “Arayış”. Bu 7 farklı hikayede beni çeken şeyler de birbirinden farklıydı.
Zaman Kayması’nda bir kadının hisleri doğrultusunda kendi kocasını bile kocasının aklında yarım kalan bir aşk yaşanmamışlığını bitirmesi için yollayabileceğini gördüm. Bu sıradan bir hikaye değildi. Bu, olgun bir kadının yapabileceği bir şeydi. Eğer kadın kendine güveniyorsa zaten gerisi neredeyse boştu. Çünkü biliyordu, erkek de onu sevecekti. Eşine ve kendine güvenmek gerekirdi ilişkilerde. Yaşadığın şüpheler yaşamadığın gerçeklere dönüşebilirdi. Başka bir kadının hayali peşinde koşan bir erkeğin aslında yanı başında duran hayatı görmezden gelebileceği de vardı hikayede, bunun pişmanlığını yaşaması gerekmediği de.
Yanılsama’da karşımızdakini ne kadar az tanıyor olabileceğimizi gösteriyordu. Seneler sonra boşanmaya karar veren çiftler hayattan bir parçaydı. Eşinin tırnaklarının uzamadığını fark etmeyen bir adam vardı. Ama tırnağın uzadığı ve kesildiği zaman hep es geçilmez miydi? Oysaki sevilen ile birlikte bir tırnağın uzayış süresinde bile görülebilecek ve yaşanabilecek ayrıntılar vardı. Aşk eğer bir yarışa ve kendini ispata dönüşüyorsa işte orada da bir sorun ortaya çıkacaktı.
İki Tür Yitim klasik bir yaşanmamış baba-oğul hikayesine kuruluydu fakat benim için hikaye değil verilen detaylar hep daha önemliydi bu kitapta. Yani aslında hikayeler hep tanıdık ve bildik olanlardan fakat Münir Göle’nin (henüz tam emin olamasam da) tarzı böyle. Aklınıza gelmeyen noktaları çekip çıkarıyor. Ölen bir adamın traş bıçağında kalan sakalları, şarap şişesinin üzerindeki tükrükleri. İnsanlar ölünce bunlar kalıyordu geriye fakat şimdiye kadar benim için hep boşluk vardı. Birisi ölür ve yaşadığı oda boş kalır, başını koyduğu yastık. Üstüne giydiği kıyafetler boş kalır ya da. Fakat bu hikayede öyle değildi. Ev hınca hınç doluydu ölenle. Aslında hiçbirimiz terk etmiyorduk yaşadığımız yeri. Aksine her şey bizle doluydu.
Bir Boşluk ve Noktürn bana yaşanılan fakat yaşanmamış gibi davranılan anlardan bir tiyatro oluşturdu. Bir Boşluk’ta ben-merkezcilik vardı. Karşındakini dinlemediğin ve onun gibi olmadığın sürece sen hep haklıydın ve yalnızdın. Ama ödün vermeye başladığın anda görüyordun ki paylaşılan derin bir hıçkırık da olsa bir tatil de, daima mutlu kalabilirsin. Noktürn’de ise kanımın daha yavaş aktığını hissettim. İnsan anıları olmasaydı nasıl yaşardı ki? Düşünün, son bir haftanızı hatırlamıyorsunuz. Bir ay ve bir yıl! Ve bir ömür. Hatırlayamadığımız sanatçı isimleri için bile dipli başlı kazılar yapıyoruz beynimizin derinliklerinde. Peki ilk öpüşmemizi hatırlamasaydık? İlk sevişme? İlkleri unutsaydık sonların ne anlamı kalırdı ki?
Kan Bağı’nda beni iten bir şeyler vardı. Belki de kanın açık teşhiriydi. Aslında biliyorum ki Münir Göle bunu gerçek kan kırmızılığında değil, düşlerin ve tutkunun kırmızılığında yazıyordu fakat… Bu fakat’lar bir gün beni mahvedecek. Kan Bağı’nda yine de nokta atışının yapıldığı en önemli yer, kadınların hayatları boyunca tek eşli olmaları gerektiği fikri ve erkeklerin çok eşli olabilirliği. Halbuki kadın, baştan ayağa kadındı. Baştan ayağa tutku ve şehvetti aslında. Münir Göle haklıydı, bu renk olsa olsa kanın kan kırmızı rengiydi.
Münir Göle hayatın detaylarından hikayeler yaratıyor anladığım kadarıyla. Onun için bir gözlem, bir fikir ya da bir hayal yazılabilir ve çizilebilir. Sosyal normlar alt üst edile de bilir. Yakın hissettim fakat Göle’yi.
Ayrıntılarda boğulmak dileğiyle.