• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: da vinci şifresi

The Lost Symbol / Kayıp Sembol / Mevlana / Etli Ekmek

18 Perşembe Eki 2012

Posted by Öznur Doğan in Filmler, sinema, film inceleme

≈ 2 Yorum

Etiketler

ahit, altın kitapları, beowulf, D&R, da vinci şifresi, dan brown, elif şafak, kathrine, kayıp sembol, konya, malakh, mevlana, peter, robert langdon, tengri, the lost symbol


Yurtdaşlarım! Az zamanda büyük kitaplar okuduk. Yeri geldi kitapları bağrımıza bastık, yeri geldi onları bir köşeye ayırdık. 7.5 liraya satıldığını görünce D&R’dan hemen satın almış olduğum Dan Brown’ın son kitabı The Lost Symbol, Türkçe’si ile Kayıp Sembol gün itibari ile tarafımca bitirilmiş bulunuyor.

Dan Brown serüvenlerini seven, om nom nom iştahı ile kitapları okuyan bir kitapsever olarak Kayıp Sembol’ü iyi ki bu kadar geç okudum diyorum. Herkesin yorum yaptığı ve yücelttiği ya da yerin dibine soktuğu dönemde kitabı okusaymışım kesinlikle hayata küsermişim. Peki nedir bu Kayıp Sembol abimizin beni yerden alan yere çalan özelliği?

Her zaman olduğu gibi Dan Brown sağlam ve iç gıcıklayan bir kurgu ile başlamış olaya. Masonluktan ve masonlardan vazgeçemeyen bu koca adam Kayıp Sembol’de tüm kapılara açacak, insanları Eski Ahit’in aydınlığına kavuşturacak sembolü arattırmakta Robert Langdon’a. Langdon arama konusunda pek işe meyilli değil. Bir masonluğa inanıyor ama pratikte içerisine girmiş de değil. Kayıp Sembol adamı zorla mason locasının içine sokuyor.

Kitap boyunca beni en çok etkileyen nokta masonluğun temelini oluşturan “bir güç var, biz de ona inanıyoruz” çevresinde bulutlanan fikirler. Bu Allah olsun, Tanrı, İsa, Tengri ya da bilemediniz Beowulf olsun. Olsun efendim, istediği herkes tanrı olsun. Hal böyle olunca masonluğun o ürkütücü, “bu adamlarda çok pis para var.” küçültücü fikri ortadan kayboluyor. Ayrıca en eski inanış biçimlerinden birisi olan (bu noktada tam doğru kelimeyi bulamıyorum) masonluğun sağlam temellere dayanıyor olması hiç şaşırtıcı değil. Eğer zaten yamuk yumuk bir şeyler üzerine inşa edilmeye çalışılsaydı her şey kötü olurdu. Düşünsenize, tuttuğunuzda elinizde kalan bir sistem. Eminim hoşlanmazdınız. Matematikte 2+2 = 4 etmiyormuş gibi.

Noetik bilimi de kitap sayesinde tatlı tatlı araştırmış, yüz göz olmuş oluyorsunuz. No-etik, etik olmayan gibi şakalara maruz kalsa da aslında köklü bir bilim dalı olması ve sıradan çizgilerin dışında bulunması onu farklı kılıyor. Birkaç biyoloji dersine girdikten sonra bile “acaba yeni bir insan yaratabilir miyiz?” düşüncesi ile gezen insanların varlığını düşünürsek Noetik bilim tüm canlıları bir araya ve yeniden dünyaya getirmeye yarayacaktır.

Kitapta dikkatimi çeken ve var olmasına hem kızdığım hem de sevindiğim bir nokta var.

Ağır spoiler geliyor. Robert Langdon’ın Malakh tarafından içine yerleştirildiği ve oksijen seviyesi doyurulmuş suni su. Evet bu hem anne rahmine dönüşü sembolize ediyor hem de bilimde atılmış bir sonraki adımı gösteriyor. Sevindiğim nokta şu: yaklaşık 6 sene önce abimle bir konuşmamızda “aslında suda da oksijen var, bence bunu alabilmeliyiz.” dememdi. İleri görüşlü bir karı olduğum oradan belli olmuş. Benim mantığıma göre hemen o anda oksijeni vücuduma alabilmem gerekiyordu ama küçüktüm de. Kitapta bu olay gerçekleştiğinde gerçekten mantıklı bir yol izlediğimi görmüş oldum fakat… Robert tam da o sahnede, sandığımız gibi ölmeliydi. Neden mi? Başrol kahramanı öldüğünde de film devam edebilir. Etmelidir. Ağır spoiler gidiyor.

Kitabın sembolleri nelerdi, nelerden bahsediliyordu ve kast ediliyordu gibi bir şeyler yapmak istemiyorum çünkü kitabın kendisi tamamen semboller üzerine kurulmuş Dan’in diğer tüm kitapları gibi. Size sadece kitabı okumak ve sonunu getirmek kalıyor. Sonu geldiğinde okuduğunuzun sizi tatmin edip etmemesi konusunu size bırakıyorum.

Kitabı büyük umutlar ile okumaya başlayıp helyum balonu gibi sönmesini gördüğümde gerçekten üzüldüm. Ben aynı şeyi Elif Şafak kitaplarında da yaşamıştım. Hep bir sakinleşme, hep bir duralama. Nedendir bilmiyorum(!), sanki bu romanı Konya’da Elif Şafak ile birlikte yazmış. Hem de Etli ekmek yiyormuş ve Mevlana’nın öğretilerini dinliyormuş. Ne diyeyim, hayal kırıklığı büyük oldukça insanın canı da sıkılıyor tabii ki.

Söylemeden geçemeyeceğim son nokta ise kitapta beklemediğiniz anda karşınıza çıkan Soğanlık Cezaevi. Evet, gözler bir anda İstanbul’a hatta Kartal’a dönüyor ve hapishane müdürü ile gerçekleşen konuşma gözümüzün önünde canlanıyor.

Kitaba dair yorumlarınızı bekliyorum. Birileri beni hayal kırıklığından kurtarmalı.

Dan Brown Külliyatı

13 Salı Mar 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

altın yayınları, anagram, öznur doğan, bahis, bilgisayar, can yayınları, da vinci şifresi, dan brown, dijital kale, elmas, evan mcgregor, ihanet noktası, jean christophe grange, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, kripteks, maroia, melekler ve şeytanlar, oznurdogan.com, sait faik abasıyanık, yunanistan


Çakmak çakmak bakan adamları severim. Aslında çakmak çakmak kim bakarsa baksın severim ben. Bir çocuk da olsa bu, bir kadın da… Biraz Sait Faik Abasıyanık’tır bir yanım, sevdiğim şeylere dair yazasım gelir.

Dan Brown ile tanışıklığım lise yıllarıma dayanıyor. Jean Christophe Grange var bir süredir ortalarda bir de bir Dan Brown’dır gidiyor. Hemen el atıyorum, ilk kitaba. Da Vinci Şifresi. Arkadaşlarım çoktan bitirmişler, ben o sırada benim diğer çakmak adamla ilgilendiğim için pek pas vermeme taraftarıyım Dan’e ama kan da çekiyor, işin içinde polisiye var gerilim var. Başlıyorum Da Vinci Şifresi’ni okumaya.

Şaşmaya hazır aklım dakikasına şaşıyor ve ben hayatımda ilk defa o kadar uzun bir kitabı 6.5 saat içerisinde okumuş oluyorum. Bunu gurur duyulacak bir şey olarak söylemiyorum fakat şu anda. Sadece belirtmek istediğim şey arada sadece yemek yediğim. O andan itibaren en acayip Dan Brown hayranı ben olabilirim, ama pek atak değilim bu konuda. Dur bakalım ihtiyatındayım, ya diğer kitapları kötüyse?

Da Vinci Şifresi serimi, düğümü ve çözümü ile bir bütün geliyor bana. Kripteksler çözülürken ilk ben bulamadığım için kendime kızıyorum bazen. Bazen de sayfaların çabucak bitiyor oluşuna takıyorum. Altın bu işi bilmiyor diye yakınacağım neredeyse, bak Can Yayınlarına! Öyle mi yapılır bu iş? Ama yine de doğru bir mantıkla ilerliyor, merak öğesini daima canlı, okunabilirliğini fazla kılıyor bu kısa yazılar. Kitabı okuduktan sonra arkadaşıma veriyorum ve Matematik hocamın elinde görüyorum kitabı. 5 teneffüs peşinden koşturduktan sonra kitap sonunda benim oluyor!

Ardından Melekler ve Şeytanlar geliyor, bunun da hastasıyız. Özellikle son sahnelerdeki aksiyonda nefesimin kesildiğini hissediyorum ve hatta çok uzun süre anagramlara takıyorum. Böyle bir dövme yaptırmaya bile karar veriyorum hatta yaptırmaya karar verdiğim dövme işte tam da kitapta geçen elmas dövmesi. Dan Brown ikinci kitabı ile de beni mest etmiş oluyor. Bir çakmak adam daha olmaya başlıyor kalbimde. Benim gönlüm geniş fakat, herkese yer var. Seviniyorum bu işe.

Melekler ve Şeytanlar’ı ayrımlarından ötürü de seviyorum. Kitapların henüz filmleri çıkmamış durumda ve her şey benim hafızamda benim kurduğum yerde. Karakterler hiç de filmdekilere benzemiyor sonradan fark edeceğim üzere.

Ardından Dijital Kale geliyor. Fakat buna pek ısınamıyorum. Fazla teknik geliyor bana. Sorsanız bilgisayar delileri bu kitaba vurgunlar, hesaplar işin içine girdi mi ben yokum. O yüzden dil bölümünü seçmedim mi zaten neredeyse?Tamamen sebep bu olmasa da etken olma oranı oldukça yüksek. Kitabın sonuna bir de bir şifre koymuş hain Dan, gözümden düşmeye yer arıyor sinsice. Ben o şifreyi nasıl çözeyim? Öyle bakıyorum olmuyor, böyle bakıyorum bir şeye benzetemiyorum. Kendi kendime sinir oluyorum, zaten üniversiteyi de kazanamam ben böyle dangalak kafayla. Dan Brown bana bir depresyon kıyısından dönmeye patlıyor.

İhanet Noktası’nı Yunanistan’da yengemin kitaplığında buluyorum. Deli gibi seviniyorum ama kitabın adını bir türlü aklımda tutamıyorum. Hala yazarken “Kehanet Noktası” diyorum. Nereden geldiyse artık bu? Kitap yine sarıyor başlarda beni fakat artık sabit bir Dan Brown mantığı esir alıyor beni. Nasıl olsa has oğlan ya da has kız halletmeyecek mi bu işi? Kaçıyor keyfim. Çakmak Christophe’a nasıl kırıldıysam çakmak Dan’e de öyle kırılıyorum. İhanet Noktası benim Grange’de yaşadığım hayal kırıklığının bir diğer noktası. Yine -aferin ki onlara – bizimkiler kazanıyor. Aklımda “Kızlaaar, yine kazandııık.” gibi cümleler mevcut. Ben Brown’un hep aynı kalmasına uyuz olmuşum, ters köşe olamamanın sinirini yaşıyorum. Ve nasıl ki Grange’ye arar veriyorsam, Dan’e de ara veriyorum.

Kayıp Sembol büyük bir gürültü ile çıkıyor ve fakat ben satın almıyorum. O yüzden onun fotoğrafını buraya koymak gibi bir niyetim yok. Okuduktan sonra belki hakkında bir yorum yapabilirim.

Toparlamak gerekirse – ki aslında toparlamak zorunda da değildim ama – Dan’in kitaplarında iyi bir çocuk olabilirsen şirinleri hep görebiliyorsun. Evet, müthiş aksiyon sahneleri geçiyor, evet gerçekten kapılıyorsun hikayeye fakat hayatın en büyük gerçeğini atlıyor Dan her seferinde. Hayatta sadece iyiler kazanmaz. Hatta, kötülerin kazanma oranı daha yüksektir, bahis oranları da bu yüzden düşük.

Melekler ve Şeytanlar, Da Vinci Şifresi film haline getirildiğinde, ikisi de bazı noktalarda benim için hayal kırıklığı oldu. Da Vinci Şifresi’ndeki kripteks sayısı azlığı ve Melekler ve Şeytanlar’daki son uçma sahnesinin düzgün bir şekilde verilmemiş olması bir hayal kırıklığıydı evet ama işin içinde de Evan McGregor var. Nasıl kötü der şu deli gönül? Diyemiyorum. Evan’ı her yerinden öhöm, her şekilde seviyor ve besliyoruz.

Salut!

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 1.572 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...