Etiketler

, , , , , , , , ,


Godot’yu beklemekten zor… Korkunun neye olacağı da belli değil, nasıl olacağı da. Nasıl korkacağını da bilemezsin, neden korkmayacağını da. Ama…

Oğuz Atay’a hikaye kitabı ile başlamak bana kalırsa en doğru tercih. Korkuyu Beklerken, kısa hikayelerden oluşan bir kitap. Ne kadar zor olabilirmiş ki Oğuz’u okumak diye düşünenler için başlangıç seviyesinde rahat okunabilir kitap. Oğuz’u anlamak mesele değil ki, Oğuz’u anlatabilmek mesele.

Türkiye’de yaşamak, sanat yapmak ve değerinin bilinmemesi üçlemesini yaşayanların listesi uzayıp gittikçe Oğuz Atay aklıma gelir. Sırf bu yüzden Mina Urgan olmak isterim ve Oğuz Atay’ı betimleyebilmek.

Korkuyu Beklerken’deki her bir hikaye kendi küçük korkularınızı sizi hatırlatacak kadar büyük. Tavanda yaşayan bir ölü ile yaşamak örneğin… Orada daima kalacak şekilde hem de. Kulağından küçük bir böcek inerken ölünün ve sen tam da geçmişin fotorağflarına bakarken. Gerçek mi ölü? Hayal mi yoksa? Tam arada kaldığın noktada işte, yani korkuyu beklerken, cevap bulman gerekmez. Hem ölü olmasa ne yapardın ki?

Bir beyaz manton vardır örneğin, karışır durursun insanların içine. İnsanlar da seni görürler fakat korkarlar mı desek, yadırgarlar mı? Beyaz manto meselesi biraz sıkıntılı. Sen biraz Beyaz Mantolu Adam’sındır, paran da yoktur ve başarısızsındır. Topluma ayak uydurabilir misin yani böyleyken sen. Nerelerde buldun kendini ve nasıl anlatabildin ki her şeyi, herkese, her zaman. Yazık.

Korkuyu Beklerken, küflenmiş ve paslanmış, sökülmüş ve dikilememiş bizlerin hikayeleri, korkuyu beklerkenki halimiz, geçmiş dönerkenki gerginliğimiz ve başarılarımız, başarısızlıklarımız, umutlarımız, umutsuzluklarımızın hikayeleri.

Hikayenin hikayesi, hikayelerin anlatımı mı olurmuş? Okusanız ya.