Etiketler

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,


Sen git bir iddia uğruna soyadından harf eksilt. Adam gibi adam vesselam. Verdiği sözü tutuyor, yazdığı sözü okutuyor. Üstü Kalsın’a başladığımda hiçbir şiiri ayırt edemediğimi kitabın sonunda anlıyorum. Her şiir sanki benim için daha özel hale geliyor. Keliimeler içimde büyüyor. Nazım Hikmet’i yazarken öyle değildim halbuki. Seçebilmiştim aralarından kolayca. Cemal Süreya bana daha yakınmış demek ki, vazgeçemiyorum hiçbir şiirinden. Bunu Özdemir Asaf okurken de fark ediyorum sonradan.

Cemal Süreya.

Aşk‘ ile başlıyor kitap. Bence Cemal de her işe aşk ile başlardı. Bildiğim, daha önce okuduğum her Süreya şiirinde kendimi daha iyi hissettiğimi fark ediyorum. Bu şiiri biliyorum ki siz de biliyorsunuz;

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.

Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.

Sonrasında Elma şiirinde görüyoruz adında bir harf atışını. Şimdi düşünüyorum da Öznur’a bir nokta daha koyup Öznür yapanları dövme fikrimi. Fakat Cemal yüce gönüllü müdür, şair midir ne boktur(?) adından harf atıyor fazla gelmiş gibi. Fazlaydı belki de.

Adımın bir harfini atıyorum.” diyor 1956’da. Ve daha o tarihte henüz babam bile yok.

Sonra Üvercinka söylüyor şair. Afrika dahil tüm kıtalarda seviyor, yaşıyor, sevişiyor, öpüşüyor. Afrika dahil tüm kıtalarda ben de dolu dolu seviyorum ya Cemal gibi, içim kabarıyor; içime sığmıyor. Kendime taşıyorum.

Aydın düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma

Yatakta yatmayı bildiğin kadar

Sayın Tanrı’ya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler

Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının

Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde

Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor

Bütün kara parçaları için

Afrika dahil.

Elim saçıma gidiyor. Kısadır benim saçım. Diken dikendir hatta bazen. Bu yüzden kötü hissediyorum kendimi biraz. Kimse benim için böyle şiirler yazmayacak, yazamayacak. Ne saçlarımın uzunluğundan ve dalgasından, ne pembe topuğumdan ne de ince bileğimden.

Ve ardından Ülke geliyor. En sevdiğim iki şiir böylesine art arda ve bana özel sanki. Aldığım zevkin haddi hesabı yok, ben gerçek bir Cemal Süreyasever Süreyayer olarak hayatıma devam ediyor oluyorum. Şiirler de cabası.

Karar bile veremez oluyorum, neresini seçsem Ülke’nin diye. Herkesin seçtiği yerlerden farklı bir parça seçiyorum fakat ben;

Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin

Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi.

Birtakım genç anneleri uzatırdı bir keman 

Sen tutar kendini incecik sevdirirdin

Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa.

Gecenin bir vakti Cemal’i okumak da misillemeydi yalnızlığa. Çünkü gidemiyordun sevdiğinin kollarına. Söyleyecek çok şeyi vardır herkesin. Ayıptır ve günahtır ve yasaktır ve olmazdır ve komşular ne derdir ve daha nicesidir. Oysa duymak var sevgilinin derin nefesini uyumak ile uyumamak arası. Bir kere de onun için nefes almak var. Tanıdık bir ten var teninde, yanağında, belinde. Ve yine yasak işte.

İşte Tam Bu Saatlerde derken de şu satırları yazdığım saatleri anlatıyordu belki de. Uyku ile uyumamazlık arasını. Beynin uyumaktan vazgeçtiği ama gözlerinin uyku sinyalleri çaldığı şu saatleri;

İşte tam bu saatlerde bir yara gibidir su

Yeni deşilmiş uçlarında sokakların, küçük uçlarında.

Senin güneş sarnıcı gözlerin

Ölüm yası içindeki evde

Olmaması gereken bir şey gibi, kırılan bir ayna gibi.

Bu saatlerde.

Peki bir sevgili sevgilisinden en çok neyi isteyebilirdi ki? Gerçek yaşamda yeni bir doğumu mu? Beni Öp Sonra Doğur Beni diyebilmek için ne kadar yürekli olmak gerekiyordu? Kabullenmek tüm eksiklerini ve fazlalarını, geçmişini ve geleceğini. Tek bir kadına ya da adama dönmek yüzünü; doğursun seni diye.

Annem çok küçükken öldü

beni öp, sonra doğur beni.

Sen ne diyorsun be adam? Nasıl vuruyorsun tam da kanımın donduğu, gözlerimin dolduğu yerden…

Ve bir de beyit şeklindeki şiirlerin, sade ve anlatım dolu. Belki biraz objectivist. Hem ortada bir nesne var hem de sözlerde bir ekonomi. William Carlos Williams ile arkadaşlığın nedir senin?

Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem 

Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.

Ve fakat beni bu ikilik değil öyle bir iki satır mahveder ki her seferinde. Tam yerinde bir söz söylenmiştir de işte ben ona tanık olmuşumdur. Duygular bizden çok zaten tercüme edildi ama bu tercüme asırlıkmış gibi. Tek bir cümle halinde olsa böylesine anlamlı ve mükemmel olmayacakmış gibi.

Daha nen olayım isterdim

Onursuzunum senin!

Ve bu iki satır, hem Cemal’in el yazısı ile hem de imzası ile bulunuyor kitapta. Nasıl sevindiğimi 65. sayfaya gelince anlayacaksınız. Her bir şiiri başkadır benim için Cemal’in ama ah bu ‘Ama Senin‘ yok mu? Var işte, gözü kör olmayasıca.

Bir de herkesle dost bu adam. Adı İlhan Berk Olan Şiir‘de herkese bir lakap takıştırıyor. Herkesin işi var, Nurullah Ataç çeliştirmen çünkü. Tahir Alangu soruşturman. Cevdet Kudret, Suut Kemal, Mehmet Kaplan diye devam ediyor liste. Kitabı hazırlayan Doğan Hızlan da nasibini alıyor.

Cemal’i anlamaya çalışıyorum. Cemal diyorum ona. Anlayamıyorum. Süreya’dan zaten bana ekmek yok. Cemal Süreya benim gizli bahçem oluyor. Anlıyorum fakat anlayamıyorum.

Edip Cansever için bir şiir yazıyor adı Edip Cansever.

Her şeyin fazlası zararlıdır ya,

Fazla şiirden öldü Edip Cansever.” diyor. Bu Cemal de beni öldürdü öldürecek fakat.

Gün gelecek “Fazla okumaktan öldü Öznur Doğan.” denilecek mi diye merak eder oluyorum. Fazlalıksam bu dünyada ya da mesela, “Fazla Öznur Doğan’dan batar mı bu Dünya?”

Turgut’uma Uyar’ıma da yazıyor bir şiir. Ve bu sefer bir gerçek hikayeden bahsediyor.

Öldüğü gün

Hepimizi işten attılar.

Şimdi ben soruyorum sana Cemal, işte burada yanıldın!

“şimdi insan şaşıp kalıyor, uyar diyorlar ölmüş 22’sinde ağustos’un. öyle iş mi olur, usta ölür mü?
daha bir iki ay önce bir cümlesini ona okudum şiirinin.
bir şiirini sevgilime yazdım mektupla.
bir şiirinde kendimi buldum, bir diğerinde onu tekrar tanıdım.
daha birkaç ay önce karşılıklı oturduk dertleştik, “geçer mi bu özlem.” dedim. “geçer, sen sadece göğe bak.” dedi.
bir iki yıl önce daha fazla okumaya söz verdim onu kendime. 
üç beş yıl onca geç doğmanın ve geç tanımanın acısını anlattım ona. benim için üzülme, dedi. 
şimdi gelmişler de bana diyorlar ki, ustan ölmüş.”

Ama yine de seviyorum ben seni ve “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.” Daha neler neler var bir bilsen Cemal. Şöyle gelseydin bir karşıma, otursaydın. Anlatsaydın yerli yersiz. Kadınlardan konuşsaydık. Adamlardan konuşsaydık. Öğrenseydik. Sussaydık. Bir harfini bana verseydik. Ben Öznur Doğan olmaktan çıksaydım. Ve ben öylece Üstü Kalsın ile kapatmasaydım bu yazıyı. Ben seni yazarak değil, yaşayarak öğrenseydim.

Ölüyorum tanrım

Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür

Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat

Fena değildir…

Üstü kalsın...”

Sus be adam… Sus.

Reklam