• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: aile

Tutuyorum Tutuyorum Tuttum!

24 Perşembe May 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

aile, anneanne, barış manço, cemil ipekçi, deep purple, erkin koray, john lennon, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, konservativ, maroia, muhafazakar, muhafazakarlık, oznurdogan.com, türk aile yapısı, toplum


Zaman geçiyor, yalnızca dünya değil aynı anda biz de evrilmeye devam ediyoruz. Nasıl ya da ne için olduğuna pek dikkat de etmeden açıkçası. Şimdi elimizde kalan birkaç şeyden bir tanesi de eskilere bakıp, “Nerede o eski ?” ile başlayan cümleler
kurmak.

Yaşım itibari ile maksimum “nerede o eski” ile başlayan cümlem, “Nerede o eski meybuzlar, nerede o eski atariler?”. Bahsetmeden geçemeyeceğim ki nerede o eski hülohoplar, hulahoplar, hilihop da olabilir holihop da. Bilemedim, belimizde çevirirdik.
Evet, çok da söyleyecek şeyim yokmuş eskilere dair. Ama öyle mi daha büyükler için? Anneannem sürekli olarak “Nerede o eski saygı?” der. Arsızca ve bıkmadan usanmadan o saygıyı arar her yerde. Anneanneme bunu artık kolayca bulamayacağını söyleyip pskilolojisini bozmak istemiyorum.
Babam da “Nerede o eski sanatçılar?” der. Babamın eski sanatçılardan kastı John Lennon’dır, Deep Purple grubunun tüm üyeleridir, Erkin Koray’dır, Barış Manço’dur. Babam eski rockçılardandır vesselam.

Tabii efendim bir de bu kalıbın aile yapısına ithaf edilmişi de vardır. Sürekli bir feveran içinde olan aileler; çocuklarından dertli. Eskiden böyle değildi, kızlar sokaklara çıkamazlardı kolay kolay. Erkek çocuklar ise babaları ile vakit geçirirlerdi. Hem öyle kolay da değildi “Ben şu bölümü okumayacağım!” diyebilmek, “Okumasam mı ki, nasıl ki, olur ki, yani babacığım siz nasıl uygun görürseniz? ! ?” gibi. Zaman
değişiyor, boşuna demiyorum evriliyoruz diye. Giyim tarzı da değişiyor, konuşma tarzı da tabii ki. Zamanın geçişine insanoğlunun uyma kompleksi ile rüküşleri, şıkları, modaları yaratıyoruz. Yüzüne bakılmayacak tarzdan nesneleri bağrımıza
basıyor, bizden olan şeyleri ise ötelemeye çalışıyoruz. Yüzümüzü ilerlemeye dönmenin aslında popomuzu kendimize dönmemiz olduğunu sanıyoruz. “SANIYORUZ.”

Başlıkta da olduğu gibi, tutucu aile yapısı da değişiyor. İlk olarak kelimemize bakalım “tutucu”. Neyi tutuyor bu efendim? Neleri sahipleniyor da “Aman bırakmam abi!” diyor. Tdk’ye baktığınızda şunu görüyorsunuz; Mevcut toplumsal düzeni, düşünceleri ve kurumları değiştirmeden olduğu gibi korumak isteyen (kimse), muhafazakâr, konservatör. Onlar da bozuluyor evet. Ama bu konuda ne kadar yakınmak gerekiyor ya da ne kadar karşı çıkmak gerekiyor çok ince bir noktadan bakmayı gerektiriyor. Topu ince göreceksiniz, ıstaka ile topun altına vuracaksınız, 3 bant yapması gerekiyor. Evet!

Bir yandan bozulsun istiyorsunuz, çünkü insanlar bir noktada kaldıkları sürece -sabit bir şekilde- işte o zaman toplumdan uzaklaşmaya ve köhneleşmeye başlıyorlar. İlerleme kelimesini hazmedemeyişlerinin acısını dışlanarak çekiyorlar. Toplum kendi değişimi içerisinde onları da değiştirmek isterken sindirilemeyen bir bölümün olduğunu görmesi ile çelişkiler ortaya çıkıyor. Evet bir vücut gibi, mikrobu yok etmeye çalışan bir beyin sinyali gibi. Ancak kendi düşüncelerini ve fikirlerini başkalarına empoze etmeye çalıştıkları, kendi aile içinde dramlara neden oldukları sürece koca bir “hayır!” durmalı karşılarında.
“Muhafazakar aile yapısı” yok olmalı ya da sonuna kadar var olmalı diyemiyorum fakat ayarını bilmeyen hiçbir şeyin mantıklı olabileceğine inanmıyorum.

15.04.2010

Tezer Özlü’den Kalanlar

26 Pazartesi Mar 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

aile, almanya, anadolu, öznur doğan, berlin, kalanlar, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, leyla erbil, maroia, oznurdogan.com, tezer özlü, yaşamın sonuna yolculuk, İstanbul


Ve bazı kadınlar ölene kadar güzeldir. Ruhları o kadar yakındır ki doğaya, bir yudum ölüm ister. Ölmeden rahatlayamayan kadınlar vardır içimizde ve bu kadınlar hep daha da güzeldir.

Tezer Özlü ile tanışmam çok eski bir vakte gitmiyor. Herkesi kaçırmışlığım olduğu gibi ona da bir selam veremeden, yollarımız çakışamadan doğmuşum ben. Selamsız ve sabahsızlığım buradan geliyordur belki de. Çabuk vazgeçebiliyor oluşum en çok bundan geliyor belki. Çünkü vazgeçilmeyecek insanları hep kaçırdım ben. Onlar Almanya’ya doğru hareket ettiklerinde ya da Viyana’ya ya da Anadolu’ya, ben yoktum bile ortalarda. Selamsızlığım ve sabahsızlığım bundan geliyordur belki de.

Ve fakat bazı kadınlar ölene kadar güzeldir yani ölesiye güzeldir. Erken ölürler o yüzden. Zamansızlık kimseye yakışmaz da onlara yakışır işte. Ne yazmış kitaplarının arkasına; Tezer Özlü, Türk edebiyatının gamlı prensesi.

Gerçek bir prenses kadar narin, gülüşünde bin cam var sanki kırılmaya hazır. Gözlerindekiler bebek değil, çoktan büyümüşler. Gamlı bir de evet, cümleleri cümle cümle. Noktaları da adam akıllı nokta. Soru işareti ve ünlem arayanlar hep yanlış kapıda ararlar bu bağlamda. Tezer kullanmayacak kadar noktalıdır. Hayatın biteceğini bilir, ümit etmenin acıyı uzatacağını da.

Neden bu kadını yakın bildim kendime dersek? Şöyle bir geri gitmeniz yeterli olacaktır blogda. İkimiz de Cesare Pavese sevdalısıyız. Tezer, Cesare’ın peşinden gitmiş gezdiği otelleri gördüğü yerleri görebilmiş. Ben sadece okuyabildim Cesare’ı. Okudum da anlayabildim mi? Bir ay sonra okuduğumda farklı bir şey anlayacağımı bile bile baktım şiirlerine. En üste koydum şiirler arasında kitabını. Tezer de benim gibi en çok Cesare’ı seviyor. Bir de Kafka’yı. Bir de Dostoyevski’yi.

Kendimi nimetten sayıp ben kendimi Tezer’le eşleştirirken Tezer aslında benden milyonlarca adım ileride bulunuyor. Acının hayat üzerindeki en büyük gerçeklik olduğunu biliyor. Gerçekçi ve bilinçli yaklaşıyor hayata. En büyük mutluluğun acıdan geldiğini biliyor. Özdeki acıdan haberdar, doğarken ağlamanın ne demek olduğunu hatırlatıyor.

Tezer aslında biraz;

kirpi gibisin çocuk
her tarafın diken
kim elini uzatsa
delik deşik

üstelik sen de kan içindesin

Bense onu bu yüzden daha da çok kıskanıyorum. Kalanlar’da şöyle notları paylaşılıyor Tezer’in, benim seneler boyu yazamayacağım şeyler ve belki de hissedemeyeceğim. Duyguların gerçeğe ulaşmasının tek yolu benim için okumak ve anlamaya çalışmak. Bir bakımdan empati kurmak.

Gün gelir de böyle hissedebilirsem diye şimdiden not ediyor;

Yirmi yaşım ile otuz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını aradım. Çıldırmanın beni ne kadar ilgilendirdiğini biliyorum, bu yüzden onu kendi kafamda ve beynimde yaşamaya kalktım. Akıl ve çılgınlık arasındaki ufak, yıldırım hızına sahip atlayışı sözcüklerle nasıl anlatabilirdim.

…

Çılgınlığın boyutları yok. Sallanan, boyutsuz bir boşluk. Orada daha yüksek, daha geniş, daha derin algılanıyor, boyut yok. 

…

Yaşamımın annemin ve babamın yaşamıyla bir ilintisi olduğunu düşünmüyorum. Bir ana ve babadan olma değilim. Bir yaban otu gibi Anadolu yaylasında bittim. Doğumum bile bir kökünden kopma idi. Köklerimi hiç aramadım. 

…

İşte böyle benim Tezer’le cümlelere kavuşmam. Sözler bitiyor Tezer’den sonra. Öznur’un iki dönemi var bu blogta anlaşılan, bir Tezer’den Önce bir Tezer’den Sonra.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com.

Vazgeç
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası