Etiketler
öznur doğan, bir bilim adamının romanı, gaziosmanpaşa, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, mina urgan, mustafa inan, olric, otobüs, oznurdogan.com, oğuz atay, taksim, tutunamayanlar
Hayatımın belirli dönemleri belirli insanları kıskanmakla geçti. Çok bir sene yaşadığımı söyleyemem şimdilik, fakat kazık çakmak gibi bir niyetim de yok dünyaya. Toplasanız yüz beş sene daha yaşarım sonra ölür giderim ben de, Sultan Süleyman’a kalmamış bana mı kalacak dünya? Kalmaz.
Oğuz Atay’ı tanıyanları kıskandığım bir dönem de oldu benim, bazen nükseder hala bu kıskançlığım. Özünde çok kıskanç bir insan değilimdir ama yazarlar ve kitaplar olunca söz konusu saldırganlaşıyorum birazcık. Ya ben başkası olayım ya da kıskandıklarım benim yanımda olsun istiyorum. Bencillik seviyesini de böyleye yükseltiyorum.
Şimdiye kadar yazdığım bloglarda birden fazla gönderme yaptım Oğuz Atay’a ve Tutunamayanlar’a. En çok de kitap hakkında yapılan yorumlara. Kitap… Kitap… Nasıl güzel kokar.
Tutunamayanlar’ı bana Gaziosmanpaşa’dan Taksim’e giden 55 numaralı otobüs hattında tavsiye edildi ilk, orta sondayken ben henüz. İki kadın konuşurlarken beni de konuşmalarına davet ettiler, sorular sordular. O sırada elimde okumakta olduğum kitabı gördüler ve adı Tuğba olan – bu adı hala unutmamış olmam enteresan – bana “Oğuz Atay okumalısın” dedi, “Tutunamayanlar’ı çok beğeneceksin.”
Allah allah, Oğuz diye bir adam varmış, ne de acayip isimli kitap yazmış. Tutunamayanlar mı? İşin aksi tarafı otobüs tıklım tıkış ve ben tutunamıyorum. Gereksiz bir gülümseme yayılıyor yüzüme. Taksim’de iniyorum. Zaman geçiyor, kitabın varlığını unutuyorum. Tabii o zamanlar kitap gözümüze gözümüze sokulur vaziyette değil. Sakin ve kuytu köşelerde hafif nefes alışverişleri ile yaşıyor. Oğuz Atay zaten sessiz adam vesselam, harala güreleye gelemiyor.
Yine de Oğuz Atay ismi aklımın bir köşesinde, ortaya çıkmayı bekleyen türden. Lise 2’de edebiyat öğretmenimin evine gitme vizesi alıyorum. Kitabı görüyorum. Tutunamayanlar. Hemen rica ediyorum, alıyorum. Ama bu kitabı elime aldığımda daha önce duyduğum tüm cümleler kulağıma geliyor; Çok zor, bölümleri çok acayip. Ben okumaya başladım ama bıraktım. Hayatımda okuyamadığım tek kitaptı. O kadar çok kalındı ki taşımaktan usandım. Ve niceleri.
Korkuyorum kitaptan. Gerçekten de kalın bir kitap. Üzülüyorum ama çaktırmıyorum. Alıyorum kitabı elime, yaklaşık 2 hafta bende kalıyor. Geri veriyorum sayfasını bile açmadan öğretmene kitabı. Üzgünlük var üzerimde. Kitaba dokunmadım bile; korkuyorum.
Aradan seneler geçiyor, üniversite ikinci sınıfın ikinci dönemindeyim. Herkeste bir Oğuz Atay telaşı. Etekleri zil çalıyor milletin, bir adam varmış ölmüş de kıymeti bilinmemiş. Oğuz’muş da Atay’mış. Bu sefer daha çok üzülüyor ve utanıyorum. Yıllar önce elime geçen şansı kötüye kullandığım için. Ama bozmuyorum pozu ve arkadaşımdan alıyorum kitabı.
O daha önce kitabı okumuş hatta Olric’le çoktan içli dışlı olmuş. Sıra bana geliyor. Kitabı okumaya başlıyorum ve masal burada başlıyor.
Tutunamayanlar’ı seviyorum. Tutunamayanlar’ı karelere bölemeyeceğim kadar seviyorum. Olric’i sürekli söylemeyecek kadar, noktasız virgülsüz bölümünden dem vurmayacak kadar, Oğuz Atay’ın diğer tüm kitaplarını okumaya söz verecek kadar seviyorum. Elimde olan Bir Bilim Adamının Romanı’na başlamaya karar veriyorum.
Tutunamayanlar’ı seviyorum ama Oğuz Atay’ı daha çok seviyorum. Korkuyu Beklerken’i Tutunamayanlar’dan önce okumuş olduğum için seviyorum. Oğuz Atay’ı erkenden öldüğü için bile seviyorum. Bazen ölüm daha kıymetlidir yaşamdan.
Ama ben en çok Oğuz Atay ile aynı sofrada yiyip içebilenleri kıskanıyorum, hem de delicesine.
Not: Güzel adamsın vesselam.
Oğuz Atay edebiyatta hâla bir çok tarafından sevilmiyor maalesef. Şavkar Altınel oğuz atay için yaptığı yorumda ”Sığ ve yapay” demiştir. Bir de şey var, insanlar kendi yapamadıkları kimsenin yapamiyacağını düşünür ya, Şavkar Altınel de öyle, Oğuz Atay için ”bunları bir yerden duymuş olmalı” demiştir.
Kesinlikle haklısın, yapamayacağı demeyelim de anlamlandıramadığı ve büyüklüğünün altında kendini küçük hissettiği bir şey olsa gerek Oğuz Atay Şavkar Altınel için.. 🙂 Bunları hayattan duymuş olması çok muhtemel =)
‘ben buradayım sevgili okuyucum sen neredesin acaba?’ diyen adama ‘burdayım!’ diyen bir yazı yazmışsınız. Hoş bir duygu Oğuzum Atayım’ı seven insanlar görmek.
Çok çok teşekkür ederim. :)) Ben de mutlu oldum Ataysever birilerini görünce. 🙂
Oğuzatayısevengillerden biri olarak: Bir şiir yazarının bir edebiyatçı için böyle şeyler söylemesi düşünmesi, düşündürme çabası içinde olması üzücü. Şavkar Altınel’ i tanımıyorum. Yalnızca 1 şair olduğunu biliyorum. Oğuz Atay yaşadığı dönemlerde pek (çok yazar, eleştirmen, şair vb) insanı korkutmuştur. Düşünsenize mühendisin biri çıkıyor ve yazmaya başlıyor hem de ne yazmak! “Tutunamayanlar” ayrı bir dünya. Döneminin burjuva ve yarı aydınlarının da eleştirildiği, bir başyapıt! Atayın o muhteşem mizah duygusu okuyanı durup dururken güldürüyor; Öyle ki katıla kaltıla. Ama çok sürmüyor, gülmeniz yüzünüzde donuyor ansızın. Çünkü bir bakıyorsunuz o güldüğünüz “şey” sizsiniz, ta kendiniz… Bat Selçuk Bat…
Not: Adı geçen şair bu kitabı okuduğunda kendisiyle yüzleşmek zorunda kalıp biraz endişelenmiş olmasın sakın!
Şavkar bence daha iyisini yazamayacağını anlayıp paniğe büründü. Anlatımı yetersiz ve “sığ” kaldı. Ayna etkisi yaşandı.