Etiketler

, , , , , , , , , , , , , ,


Evet Oğuz Atay ve evet Tutunamayanlar değil. Belki de bu blog içinde Tutunamayanlar’ı en son yazmayı düşüneceğim, çünkü şu anda Tutunamayanlar kullanılması ve yok edilmesi gereken bir kullan at eşya gibi görülüyor. Üzülüyorum.

Her kitabın bende bir hikayesi mi var? Size böyle sürekli bıdı bıdı yapıyorum evet, fakat kitapların hayatıma giriş şekilleri hep farklı oluyor. Her bir kitabın bir anısı var üzerimde. Kitaplığıma girerken hepsi birer Oedipus oluyorlar, yola çıkan ve kendi yolunu bulmaya çalışan. Tutunamayanlar da öyle fakat onu başka zaman anlatacağım.

Lise öğretmenim, daha önce yıldız ile ismini verdiğim şöyle diyordu; Kitapları çalabilirsiniz, öğrenci okumak için kitap çaldığında buna yayınevleri de göz yumar keza eskiden kitap fuarlarında standlardan çalınan kitaplar için sevinen yayıncılar vardı.

Ben de onu dinledim ve lisenin kütüphanesinden son senede 2 kitap ç/aldım. Birisi Korkuyu Beklerken, diğeri Bir Bilim Adamının Romanı. Aldığım hevesle okumaya Bir Bilim Adamının Romanı’nı fakat bir türlü anlamıyorum. Ya kendimi şartlandırmış bir durumdaydım ya da gerçekten bazı kitapları okumak için bir alt yapıya sahip olmak gerekiyor. Oğuz Atay beni öldürdü öldürecek, e daha okunacak Tutunamayanlar da var kapkalın kitap. Bir Bilim Adamının Romanı’nı kenara bıraktım, Korkuyu Beklerken’i okudum, su gibi akıp gitti. Demek okunuyormuş bu Atay. Tekrar döndüm Mustafa İnan’a fakat yine ilerlemiyor. Kitabı nadasa bıraktım.

Üniversite ikinci sınıfın ikinci yarısında, Bir Bilim Adamının Romanı’na tekrar başladım ve başladığım gibi bittiğini gördüm. Kitap bittiğinde ben artık Mustafa İnan’ı tanıyor, ona kendimi yakın hissediyor ve onun olduğu sınıfta olamayışıma üzülüyordum.

Bu hastalıklar beni mahvedecek, en çok sevebileceğim insanları hep bir hastalık ile kaybediyorum, sakin sakin ölen yok içlerinde. İlla beni kahredecekler, kasıtları bana bu delilerin. Mustafa İnan olmuşsun, ayıp küçücük çocukla dalga mı geçilir böyle. Üzülüyorum…

Geç doğmuş olduğuma bin bir küfür ediyorum, bin iki biraz fazla ileri gider diye düşünüyorum. Sonra aklıma Oğuz Atay’ın da erken terk edişi geliyor bizi. Böyle konuştuğumda sanki onlarla aynı dönemde yaşayıp kaybetmişim gibi oluyor fakat zihnen aynı dönemde yaşadığım doğru. Ben hala Mustafa İnan gibilerin olduğuna inanıyorum, hala bir yerlerde öğretmenler “Anladınız mı?” değil, “Anlatabildim mi?” diyorlar, hala bir yerde öğrenciler ile öğretmenleri müthiş bir ilişki yaşıyorlar, hala bir yerlerde bir kadın ve bir adam son dakikalarına kadar birbirlerinin gözlerinin içine bakabiliyorlar, hala…

Kara kaşlı kara gözlü adamlar büyük aşklar yaşıyorlar, kadınlar hala güzel ve hala hanımefendi. Ben tekrar özeniyorum. Mustafa İnan sanki benim babammış gibi hissediyorum, acaba tanışsaydık ya da bir yerde ne derdi benim için? Ya da ben ne derdim bu sevgi dolu büyük yürekli adam için?

Mina Urgan’ın yerinde olmak istiyorum bazen, gerçek anlamlı bir yer değiştirme. Bir dinozor olayım ve fakat Oğuz Atay’ı da tanısaydım, Atatürk’le dans da etseydim. Mina, Oğuz, Mustafa, Cemal, Turgut… Canlarım.