• Hakkımda
  • Yazılarım

Öznur Doğan

Tag Archives: sema bulutsuz

“Gecede” Saklı Kalan Vapur ve Dahası – Leyla Erbil

11 Salı Eyl 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

amerikan kültürü ve edebiyatı ders kitapları, gecede, leyla erbil, odysseus, sema bulutsuz, türkiyede kadın olmak, toplum baskısı, toplum ve kadın, toplumda kadının yeri, vapur


Size en bildiğim hikayeyi, Leyla’nın Gecede’sinde ikinci sırada yer alan Vapur’u anlatayım…

Boğaziçi’nde bir gün, aniden kaptanı olmadan gezinmeye başlayan bir vapur bu. Halkların kardeşliği, ayaklanmanın ruhunda başlıyor yaşamaya. Tüm halk davetli onun gösterilerine. Bu vapur konuşuyor, bu vapur şaklabanlıklar yapıyor, bu vapur halkını ve tarihini anlamaya çalışıyor. Herkes onunla hem çok ilgili hem çok ilgisiz.. Kim anlatıyor bu hikayeyi? Minicik bir kız. Vapuru gerçekten gördüğünü söyleyen, onu inkar etmeyecek olan bir kız. Hem kadın hem çocuk. Kim güvenir bu anlatıcıya? Leyla ondan dinliyor Vapur’un hikayesini.

Annesi ile yine deniz kıyısına indikleri ve annesinin Penelope gibi sürekli bir şeyler ördüğü, yine de denize doğru yola çıkan Odysseus’u beklerken denize sırtını döndüğü bir akşamda görüyor küçük kız vapuru. Babasının da denize gittiğini biliyor, uzun zamandır da görünmemiş ortalarda. Annesine sesleniyor, “Vapura bak, vapura bak!“. Küçük bir çocuk, bir ayaklanmanın ilk dakikalarına şahit oluyor, heyecanlı ve tamamiyle kendini vermiş bir şekilde. Annesi ise yılların ağırlığı, Odysseus’unu beklemenin yorgunluğu ile, “Ne oluyorsun hiç mi vapur görmedin?” diyor. Asıl keskin olan annenin bu cümlesinden sonra kızın anlatıcılığa dönüp “Balıkçının sandalı da o gece batmıştı.” demesi. Başlangıcın olduğu yerde, yeni heyecanların tam da doğduğu noktada çünkü, daima söndürmeye hazırlanan bir yangın tüpü ve itfaiye vardır. Başlayan her şey, insanlar ve ilgilerini kaybetmeleri, onlara göre sıradanlaşmaları yüzünden bitmeye mahkumdur.

“Hiç nöbetçisi, vardiyacısı olmada, adamsız bir vapur kaçar mı? Vapur olur da kopar gider de kaptanı ortaya çıkmaz mı? Benim gemime ne oldu? Hani benim vapurum? Ben neyin kaptanıyım şimdi? Şimdi ben ne olacağım diye sormaz mı?… Öteki vapurlar da severlerdi kaptanlarını: Aziz kaptan, Temel kaptan, Ömer kaptan, kaç kez vapurunu şuraya buraya çarptıran Asım kaptan ve babam. Babam neredeydi benim?”

Neredeydi bu küçük kızın babası? Hangi gemi ile birlikte açılmıştı denize? Mektuplar geliyordu bir yerlerden fakat nereden atıyordu mektupları? Denizin büyüklüğü karşısında küçük çocuğun küçüklüğü vardı. Babası gitmişti, belki de geri gelmeyecekti. Vapur o anda onun görmediği babası da olabilirdi. Özgür ve yanlarında. Türlü şaklabanlıklar yapıp iş sıradanlaştığında varlığını bile duyumsamayacağı babası.

Vapur ile donanma gemileri savaş halindedir. Nasıl olur da kaptanı olmadan, sadece bir uyanış ile bir vapur denizde tek başına gezebilir? Donanma vapurun peşinde koşmakta, önüne geldiği gibi silahlarını şehre de doğrultmaktadır. Halk, karışık ruh hali ile (kolektif şuur) önce donanmadan yanadır. Donanma devlettir, devlet güçlüdür. Asilikleri ve isyanı bastıracaktır. Fakat donanma başarısız olur. Vapur donanma ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynar. Halk o anda gaza gelmiştir, onlardan birisi sanki büyük bir oyunu kazanmıştır. Ya ya ya şa şa şa , va pur va pur çok yaşa’dır o andan sonra söyledikleri. Vapur, onların kazandığı zaferdir. Kendisi için, halkının uyanması için deli divane koca “deniz”in ortasında “donanma”ya kafa tutmaktadır. Tarihte yaşanılanları, sesli ve yürekten söylemektedir vapur. Tüm halk etrafa kaçışıyor, vapuru görebilmek için sahile iniyordur. O anda annenin dilinden şu sözler dökülür: Tanrım sen koru onu, bize bağışla, kaza bela verme.

Bir annenin kaybetmekten korktuğu çocuğuna söylediği söz müdür bu yoksa yıllardır uzaklarda olan kocasıyla özdeşleştirdiği vapura mı? Yani kocasına mı? Bir devrimin, bol ayaklanmalı ve beklenmedik gösterilen başlangıç noktası olan vapurun kendisine mi üzülmektedir? Halkın kanı devrime, donanmaya karşı çıkan onlardan bir güce mi ısınmıştır?

Vapur belki de devam edecektir hayatına fakat halk bir gariptir. Unutmaya ve umursamamaya hazırdır. Tüm şaşası ile herkesi başucuna toplayan vapur bir süre sonra cazip gelmeyecektir, hem polisler ve jandarmalar da basıyordur mahalleleri. İnsanlar kaçıyor, korkuyor, mahalle aralarından yitip gidiyordur. Şu vapurun gözü kör olsun, başına neler açmaktadır insanın. Gözden kayıp gider vapur bir süre sonra. Arkada ise sorular kalmıştır, cevapsız ve bir o kadar bol cevaplı:

“Boğazda hiçbir nenleri değiştirmeksizin salt hokkabazlık edip çevreyi güldürdüğünü sanarak, salt insanların temel yaşamalarını bozmayıp arada bir eğlendirdiği, avuttuğu için, bir bakıma kandırdığı, başladırmaya değil de boyun eğmeye doğru itelediği için onları, çaresiz, tek, umutsuz sandığı için, kıymış mıdır kendisine vapur?”

…

“Uykularımızın içinde bugün bile düdük sesleri duyarak uyandığımızı biliyor mudur?”

“Annemin ölene dek öncekilerden daha hızlı ve severek ördüğünü biliyor mudur?”

“Karnına, göğsüne basa basa öldürdüğümüz annemin?”

…

“Babam kimdi benim ve neredeydi?”

Hişt Hişt Saif Faik!

28 Salı Şub 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

öznur doğan, edebiyat, kalafat, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, martı, oznurdogan.com, sait faik abasıyanık, sema bulutsuz, semaver, sivriada, sivriada geceleri, son kuşlar, sotiri, tahir, yapı kredi yayınları


Size bir adamdan bahsedeceğim; bir deniz adamından. Bir güneş ve mehtap, yıldız ve ay, adalar ve Ege adamından bahsedeceğim. Sait Faik’ten bahsedeceğim.

İki isim o dönemler kullanılmazsa olmuyor, Abasıyanık ailesine gelen yeni bir değer Sait Faik olarak adlandırılıyor. Sene 1906 Sait doğduğunda, daha dönem Osmanlı. Büyüyor Sait, farklı ülkelerde eğitim görüyor. Yazmaktan hiç vazgeçmiyor. Diğerlerinden farklı bir hikaye tarzı var onun çünkü o durumları yazıyor.

Bir çocuğun gülümsemesi mi? Hay hay, Sait Faik yazacaktır en ufak kıpırtıdaki anlamı. Bir Semaver mi? Sait Faik etrafında dönen hikayeleri yazacaktır bu sefer de.

Sait Faik bir yazı makinesi, hikayelerini yazdıkça yazıyor. Uslanmayan bir çocuk gibi. “Yapma.” diyen de yok tabii bu çocuğa, o da fırsat biliyor bunu. Aslında iyi ki de biliyor.

Lise yıllarında “Durumhikayesiniçabuksöyleçabukzamangeçiyorsınavsorusubitiyor!!!!!!” sorularına karşılık düşüyor Sait Faik Abasıyanık. Kitaplarda birkaç hikayesi yarım yamalak veriliyor. Kimse ağız tadı ile Sait Faik okumuyor çünkü o sadece bir sınav sorusu cevabı.

Alıyorum Son Kuşlar kitabını elime, başlıyorum okumaya. Ben bir kadın tanıyorum Sait Faik’i tanıdığım gibi; Sivriada Geceleri’ni okurken ve anlatırken sesi titreyen bir kadın. Sema Bulutsuz. Leyla Erbil’den okurken de böyle titrer sesi, gözleri dolar.

Kitabı okuyorum, hikayelere dalıyorum. Hikayeleri çiziyorum aklıma, aklımda tutuyorum. Ta ki gelene kadar Sivriada Geceleri’ne. Hemen tanıyorum hikayeyi, Sema Bulutsuz okutmuştu bize  bunu. Tekrar keyif alarak okuyorum bu sefer. Ve görüyorum ne kadar usta  bir yazar ile karşı karşıyayım.

Bir martıya hikaye yazıyor Sait faik, bir Sivriada gecesinde. Bir martı ölüyor bu hikayede, birkaç adam görüyor bunu. İkisi balıkçı ve birisi Faik. Şöyle anlatıyor Abasıyanık bu görüntüyü;

“Sotiri ile Kalafat, çalı çırpı aramaya gittiler. Ben kıyıda beyaz çakıllara oturdum. Üç adım ötede, akşamın şimdi güvermiş renklerine doğru kırmızı bacaklarını sallayan bir martıya daldım.

Martı arka üstü yatmıştı. Kırmızı ördek ayakları ara sıra havayı dövüyordu. Ne oluyor, diye martıya doğru gittim. Hayvanın gözleri açıktı. Güzel kafası da ara sıra sallanıyordu.

Sotiri, sırtında kıyıya düşmüş boş bir portakal sandığı ile tepemde gözüküverdi.

-Ne oluyor bu martıya, Sotiri? dedim.

-Ölüyor be! dedi, ne olacak?

-Sahi ölüyor mu?

-Yok, yalandan. Ölüyor işte…

…

Onlar ateşi yakıp topladıkları midyeleri bir teneke üstünde pişirirken ben hala martının yanı başındaydım. Kalafat:

-Ne oluyorsun be? dedi. Şair misin, ne boksun?

-Martı öldü de… dedim.

-Martı da ölür, dedi. İnsan ölmüyor mu?

Dünyanın yaratılışındaydık şimdi, insanın ilk zamanlarını yaşıyorduk. Onlar avlıyorlardı, ateş yakıyorlardı. Ben martıya ait bir mersiye yazmış ateşin karşısında okumak üzereydim.

…

Kalafat:

-Ee, dedi, anlat bakalım şu martının ölümünü…

-Martı, dedim, üç adım ötemdeydi. Güneş yeni batmıştı. Doğudan bir mavi karanlık ağır ağır kayalara, çakıllara, çakıllardan vücuduma sinmeye başlamıştı.

Kalafat’la Sotiri birbirlerine bakakaldılar.

-Ee, sonra? dediler.

Kalafat’a baktım. Gözlerini kapamıştı.

-Dinliyor musun Kalafat? dedim.

Cevap vermedi. Sotiri ondan tarafa döndü. Dikkatle baktı.

-Uyudu, dedi, bana anlat.

-Ölen martıyı tanıyordum, dedim. Hani iki hafta önce ölen Tahir’in martısıydı. Başka türlü bir martıydı o. Ötekiler gibi bağırmazdı. Bir kayanın tepesine çıkar, oradan Tahir’in sandalını gözlerdi. Uçardı doğru Tahir’in sandalına. Surattan da anlardı kerata. Tahir somurtkan adamdı. Pek keyifsizse yanına sokumazdı. Uzaktan gözlerdi. Pek keyifliyse gelir, sandalın kıçına otururdu. Yemlerin kafasını, kılçıklarını, bekçi balıklarını, ince izmaritlerini Tahir fırlatır ona atardı. Ara sıra konuşurlardı da. Ne Tahir onsuz, ne o Tahir’siz yaşayabilirdi. Üç gün sır sırta rüzgar esse, Tahir de balığa çıkmasa, martı tenezzül edip de çöp mavnalarına doğru kanat çırpmazdı. Tembel miydi, şair miydi bilmem ki?…”

İşte böyle bir adam Sait Faik. Bir martı üzerine bir hikaye yazabiliyor ve bam teline dokunabiliyor adamın. Hiç beklenmeyen masallar anlatıp inandırabiliyor bizleri.

Şair midir, ne boktur bilmem ama Sait Faik Abasıyanık kalbimdir.

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Abone Ol Abone olunmuş
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 aboneye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Abone Ol Abone olunmuş
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucu'da görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...