• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: potkal kitap

Aşka 12 Mil Kala(bilir)

04 Pazar Kas 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

azıtma, aşka 12 mil kala, çıkmaz sokak sakinleri, boşaltılmış köy güncesi, Ece Ayhan, galaksi, gideğensiz, meçjul öğrenci anıtı, mitoloji, murat yazıcı, paraş tepesinden gazzeyi seyir, potkal kitap, yalnız insan takımadaları


Potkal Kitap ile yeni tanışmış birisinin ilk okuduğu kitap Murat Yazıcı’nın Aşka 12 Mil Kala!sı olursa ne hissetmesi gerektiği karışır durur içinde.

Aşka 12 Mil Kala’da Murat Yazıcı’nın hayatına davet ediliyorsunuz. Coğrafya bizim coğrafyamız, yüzler tanıdık, anlatılanlar tanıdık, anlatılış şekli tamamen Yazıcı’ya özel. İlk olarak Yalnız İnsan Takımadaları dikkatimi çekiyor. Ardından bu şiire kardeş olan Azıtma‘yı kucaklıyorum.

düşlere kapatılmış dağlarımız

kırılan dal kadar yalnızız

dönsek zamana ters izimiz

yürüsek tekiz

ne var olmaya ne de çekip gitmeye

bu duyarsız duruşlar kadar yakınız

Birbirimizden farklı noktalarda aynı yalnızlığı yaşıyoruz fakat aynı duyarsızlık ile yalnız kalmamak adına bir şey de yapmayan insanlarız özünde. Geri dönsek, hareket etsek yine bu yalnızlığa bulanacağız çünkü çevremizdekiler de yalnız. Peki şiirin adını neden Yalnız İnsan Takımadaları koymuştu şair? Yıldızlar gibi bir arada olmamıza rağmen hepimizin farklı bir hikayesi var. Mitolojide nasıl ki her adanın bir oluşum hikayesi vardır ve galaksi gala yani süt kelimesinden gelir, yıldızları ile birlikte, işte öyle hikayelerimiz var bizim de. Herkes bu kadar yalnızken yalnız olmaya devam etmemizin şiiri.

Sonra inişli çıkışlı şiir kitabı yolunda Boşaltılmış Köy Güncesi çıkıyor karşıma. Sorular ile çıkıyor karşıma şiir. Bu köy neden boşaltılmıştı? Bir rejim değişikliği mi olmuştu yoksa insanlar mı hayatı bırakıyordu? Hayat mı değişiyordu? Her şey o kadar tanıdık geliyor ki babaannemin bana anlattığı Bulgaristan’dan bir akşamda Türkiye’ye kaçışları. Tüm evlerini içinde eşyaları ile bırakmaları, ahırlarını hasat ile dolu. Sonra bomboş hissediyorum her şeyi. Bomboş bir köyde, ruh bir köyde yürüdüğümü hissediyorum. Yaşanmamışlıkların arasından geçiyorum. Şiirler en çok kentlere değil en çok köylere yakışıyor.

Bir savaşı seyrediyorum bu sefer, Paraş Tepesi’nden Gazze’yi Seyir ile. O anda farklı bir hisse kapılıyorum. Sanki Murat Yazıcı yalnızca bir şair değil. Ressam, yorumcu, eleştirmen. Bir anda hayatın acılığı diğer yönde hayatın devam edişi ve çocuk sevgisi. Bu yüzden bir çocuğa kurşun izlemez. Bir arkadaşı öldü diye çocuk orada oynamamazlık yapmaz; Gazze’de bile. Gazze’deki çocuklar mermi kovanları ile oynar belki de yine de oyunlar hep oyundur, çocuklar hep çocuk. Gökyüzü bomba dolu iken, gördüğü karartıyı balon sanmaya meyillidir çocuk, ölüm makinesi değil. Sonra Gideğensiz ile tekrar Anadolu’ya bakıyorum. Resimler çizmiş Yazıcı, kahvehanede oturan adamlar ve çalışan kadınlar ve eşekler. Bu arada “gideğen” ne demek bilmiyorum fakat hiç yadırgamadım. Hem de hiç.

Çıkmaz Sokak Sakinleri‘nde Meçhul Öğrenci Anıtı’nı görüyorum Ece Ayhan’ın. Bir başkaldırı vardır ortada, sebebi zenginler ve politikacılardır fakat yine de ezilen ve çürüyen hep halktır. Barajlar vaat edenler ile barajlardan çalanlar aynı kişilerdir, aynı düzenin aynı düzücüleridir.

Son olarak bu yeni tanıdığım şair ve şiirlerin en sevdiğim noktası parantezler içindeki yeni anlamlar. Ben o anlamlar için hep “/” kullanırım. Anlamlar hep daha fazladır, kelimeler yeni kelimelere kucak açacak kadar cömerttir. Murat Yazıcı başka şiir kitapları ile karşımıza çıkacak kadar cömert olmalıdır. =)

Hayaller İçinde Bir Düş

03 Cumartesi Kas 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

derya gibi, hayaller içinde bir düş, kitap inceleme, potkal kitap


Beyaz bir ışık karşısında gözlerini açmaya çalışan bir bebek. Zamanın içinde gidip gelen, uzun siyah saçları olacak olan bir bebek. Adı Derya. Duyguları ve düşleri derya deniz…

Hayaller İçinde Bir Düş beklemediğim anda beklemediğim etki ile karşıma çıkan bir kitap oldu. Potkal Kitap’tan çıkan kısa öyküde içinizin an an darlandığını hissediyorsunuz. Anlık şoklar ile okuyorsunuz bu yüzden. Bir anda kendinizi Derya gibi bomboş, yapayalnız hissediyorsunuz.

Kitabı okurken bir an irkiliyorum, küçük bir çocuk iken babamı kaybetseydim nasıl hissederdim diye. Tam o sırada otobüste bir arkamda oturan adam telefonla konuşuyor ve sesini duyuyorum: Ben sana demedim mi doğru eve gideceksin diye? Nereye gittin? Nereye gittin? Tamam, seninle bu konuyu ben eve geldiğimde görüşücez!!! Kapat telefonu.

Bir an duraksıyorum. Üst üste bu kadar gelemez bir şeyler. Bir yanda babam olsaydı nasıl olurdu diyorsunuz, bir yanda karşınıza garip bir baba çıkıyor otobüsün ortasında bağırabilen. Sonra ben bir an durup kendi babama şükrediyorum. Arkadaşımda kalmak için babama mesaj atmam yetiyor bazen. Biliyorum çok konuşuyor ve ben de çok konuşuyorum ama iyidir babamla aramız; kavga etmediğimiz zamanlarda. Yine de telefonda bağırmaz bana, hem de hiç.

Gelelim Derya’ya. Geçmişi ile geleceğini elleri arasında tutan fakat müdahele edemeyen bir karakter Derya. Düş içinde düş, gerçek içinde hayalleri yaşamak zorunda kalan, belki hiç doğmayan belki de aramızda dolaşan bir kız. Belki de biziz aslında. Geleceğe dair elimizde kesin bir şey yok, yani yaşadığımız an içerisinde. En başından kendimizi görüyor ve biliyoruz belki de, an an, sahne sahne. 17 yaşında hangi adamlar ile karşılaşacağını, deliliğin ne kadar yakınından geçeceğini.

Deliliğe yakın olanların, kocaman denizde buz kütleleri ile dövüşenlerin hikayesi Hayaller İçinde Bir Düş. Bana göre süt, onlara göre çikolata. Yine de Derya, empati kurulduğu sürece insanın kalbini eliyle tutup sıkabilecek kadar güçlü bir kadın.

Hermafrodit / Şiirin Kadını Erkeği Olmaz

02 Cuma Kas 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 4 Yorum

Etiketler

beni kurtar, hermafrodit, hermaphrodite, kadir aydemir, potkal kitap, potkal yayın, yitik ülke yayınları


Farklı deneyimler yaşamak için bazen gözünüzü kapatıp bir şeyler seçmeniz gerekir. Son iki gündür yaşadığım farklı deneyim durumu tamamen Potkal Kitap ile alakalı. Uzun zamandır Yitik Ülke Yayınları’nı takip ettiğim için Potkal Kitap’tan haberdardım fakat herhangi bir kitabını okuma şansını yakalamamıştım ta ki Yitik Ülke Yayınları’nın kurucusu Kadir Aydemir bana üç tane Potkal kitabı yollayana kadar.

Bu üç kitaptan ikisi şiir, bir tane öykü kitabıydı. Hermafrodit ve Aşka 12 Mil Kala, yayınevinden çıkmış kitaplar. İçi şiir mi şiir fakat farklı hikayeler ile dolu iki kitap. İlk önce Aşka 12 Mil Kala’yı okudum fakat Hermafrodit’i daha önce anlatacağım. Çünkü bu şiirleri yazanlar sen, ben, o, biz, siz, onlar olabilir. Şiir kitabının yazarı “Beni Kurtar”. İsa gibi kurtulmayı bekleyen, salvaltion dediğimiz nanenin hasretini çeken birisi. Sevdiğine onu kendinden kurtarması için rica eden birisi. Beni kurtar hem erkek hem kadın.

Şiirlere isim vermeye gerek yoktur. Çünkü onlara bir isim verdiğiniz o artık bir “şey”dir. Beni Kurtar bunu iyi biliyor olacak ki tüm şiirleri ve yazıları isimsiz. Herkes kendi hikayesine göre adlandırabilsin onu diye. Herkes okuduğunda bir başka şiir bulsun, her seferinde hatırlamadan devam edebilsin. Hikayeyi olduğu gibi kabul ediyoruz biz de bu yüzden, yönlendirmiyor bizi hiçbir şeye.

Peki neden Hermafrodit? Önce biraz mitolojiye dönelim o zaman.

Hermaphrodite, Aphrodite ile Hermes’in oğluydu. Aphrodite, bu oğlunu herkesten gizlemek için onu Ida Dağı’nın perilerine emanet etti. Periler onu ormanda büyüttüler, vahşi huylu olan bu çocuk dağlarda dolaşmaktan, ormanın ücra köşelerini keşfe çıkmaktan hoşlanırdı. Bir gün Kariol’de dolaşırken duru tertemiz bir gölün kıyısına geldi. Hava çok sıcaktı ve gölün serin suyu çok baştan çıkarıcıydı. Hermaphrodite üzerindekileri çıkarıp hemen suya girdi. Oysa bu göl hiç de göründüğü gibi tehlikesiz değildi. Bu gölün Salmikis adında bir perisi vardı. Peri kendi gölünde yüzen yakışıklı delikanlıyı görünce ona aşık oldu. Hemen Hermaphrodite’in karşısına çıktı ve ona duyduğu sevgiyi dile getirdi ama delikanlı onu ciddiye almadı. Salmakis onun kendini ciddiye almamasina aldırmadı ve tekrar denedi. Ona sımsıkı sarılıp kendisiyle kalmasını istedi. Ancak Hermaphrodite böyle bir şey yapmayacağını söyleyerek onun kollarından kolayca sıyrıldı. Bunun üzerine Salmakis tanrılara yakardı. ” Ey tanrılar, emir veriniz… Ne ben ondan ayrılabileyim, ne de o benden! Hiç kimse bizi birbirimizden ayıramasın”. Tanrılar Salmakis’in yakarışına cevap verdiler ve ikisini tek vücut haline getirdiler. O günden sonra hem erkek hem de kadın olarak tek bir vücut içinde yaşamaya başladılar.

İşte Hermafrodit’in hikayesi böyledir. Bu yüzden ne tam kadın ne tam erkektir Hermafrodit. Aynı anda ikisidir. Şiirin de cinsiyeti yoktur duyguların olmadığı gibi. Şiirlerin kime yazıldığı da önemli değildir işte. Bahsedilen sevgilinin dudağı hem erkek dudağıdır hem kadın. Zaten ikisi birbirinden ayrıldığı anda tüm bağlar kopmuş olur. Bir sevgili yanağında sevileni ve seveni görebilmektir mesele. Biraz daha uzatırsam Mevlana’ya bağlayacağım bu yüzden şiir kitabından not aldığım ve beni düşündüren noktalara geçiyorum.

Kitabın ilk sayfasını yani 5. sayfasınız açıyorum ve;

Kime diyorum çocuk

Dinliyor musun beni

Kaldır şu bakışlarını yerden

Kirliyle temizi de ayır

Yemek de yapamıyorsun

Değil mi sen

İki kalp kırmayı öğren

Yoksa aş aşık kalırsın

Unutmak zamanıdır şimdi

Bütün günahların silineceğini.

Burada ilk olarak yakın hissediyorum kendimi çünkü “çocuk” demeyi severim ben de çok. Yapma be çocuk! derim hatta bol bol. Beni Kurtar da biliyor bunu sanıyorum, en başa, ilk şiire yazmış “çocuk” diye. Bir de tabii, kelime oyunları ile dakika bir gol bil diyorum, bir şey okunacak ve okunulanlardan nefes alınacak!

Sonra 9. sayfaya geliyorum ve çok garip bir şey ile karşılaşıyorum. 5 sayfa boyunca kesik kesiklik söz konusu. Yani o an koparabilirim sayfaları oradan, asabilirim sağa sola. Bilmiyorum tabi ki bu sadece benim kitabımda mı var yoksa diğer kitaplarda da böyle mi ama mutlu oluyorum it gibi. Kitaptan şiir çalma özgürlüğüm var gibi hissediyorum. Çalıp da duvarları süsleyebilirim şiirlerle. İşte öyle not defteri gibi bir kitap olsa mesela, istediğimiz sayfayı alsak yanımıza. Cüzdanımıza koysak.

Sayfa 11, şiirin ikinci kısmı, not alıyorum yanına: Hayat bir yolculuk üzerine kurulu ve bu yolculukta hepimiz Odysseus gibi kayıplar veriyoruz. Kimimizin sevdiklerini yiyor koca gözlü bir dev, kimi sevdiklerimiz hiç gelmiyor bile bizle. Çıkılan her yolculukta kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz oluyor. Gerisi hep üç nokta.

Sayfa 27. Bir kere daha başka bir bakış açısı ile bakıyorum şiire. Şiir boşluklar ile dolu. Şair diyor ki: Boşlukları sen doldur ve şiirini sen yarat. Yani hiçbir şiir okuyucu olmadan, o anlamlar katmadan olamaz ve her şiir her kişide farklıdır, farklı iz bırakır. Bu yüzden şiiri sen doldur, gerisini sen bil. Sen çıkar tüm anlamları ve duyguları.

Sayfa 49, yaşlılık ile doluyor personanın içi. “Saçların kırlaşacak mesela, sağlam içmişsin bayağı bayağı, gözlerinin altındaki torbalardan belli bu…” Yaşlanırken bizler de belki aynı kalacağız, aynı fikirler ile bakacağız örneğin yarına fakat ellerimizin üzeri yine de kırışacak ve hayat işte böyle bir acılık ile hareket etmeye devam edecek. Göğüs tahtan da sönecek yavaşça ama akılda bir şey var, arkadaşlar ile bir rakı masasında bardak kaldırabilmek, yaşlanmamaya.

Ve böyle yavaşça bitti kitap. Bitti şiirler. Aklımda kurtulmak istemeyen fakat kurtulmak istediğini söyleyen bir persona kaldı. Adını bilmediğim bir şair kaldı. Kimisine göre arabesk belki de şiirler, belki de karamsar yine de kelimeler ile oynayan insanlar biliyorlardır kelimelerin gerçek evrelerini. Ne zaman acıtabilirler, ne zaman acıtmazlar.

Belki de tek bir şey isteyebilirim yazardan, ağız dolusu küfür et be. Et! Sansürleme kendini siktir yaz ağız dolusu. S.ktir değil.:) Oh şiir.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...