Etiketler

, , , , , , , , , , , ,


Potkal Kitap ile yeni tanışmış birisinin ilk okuduğu kitap Murat Yazıcı’nın Aşka 12 Mil Kala!sı olursa ne hissetmesi gerektiği karışır durur içinde.

Aşka 12 Mil Kala’da Murat Yazıcı’nın hayatına davet ediliyorsunuz. Coğrafya bizim coğrafyamız, yüzler tanıdık, anlatılanlar tanıdık, anlatılış şekli tamamen Yazıcı’ya özel. İlk olarak Yalnız İnsan Takımadaları dikkatimi çekiyor. Ardından bu şiire kardeş olan Azıtma‘yı kucaklıyorum.

düşlere kapatılmış dağlarımız

kırılan dal kadar yalnızız

dönsek zamana ters izimiz

yürüsek tekiz

ne var olmaya ne de çekip gitmeye

bu duyarsız duruşlar kadar yakınız

Birbirimizden farklı noktalarda aynı yalnızlığı yaşıyoruz fakat aynı duyarsızlık ile yalnız kalmamak adına bir şey de yapmayan insanlarız özünde. Geri dönsek, hareket etsek yine bu yalnızlığa bulanacağız çünkü çevremizdekiler de yalnız. Peki şiirin adını neden Yalnız İnsan Takımadaları koymuştu şair? Yıldızlar gibi bir arada olmamıza rağmen hepimizin farklı bir hikayesi var. Mitolojide nasıl ki her adanın bir oluşum hikayesi vardır ve galaksi gala yani süt kelimesinden gelir, yıldızları ile birlikte, işte öyle hikayelerimiz var bizim de. Herkes bu kadar yalnızken yalnız olmaya devam etmemizin şiiri.

Sonra inişli çıkışlı şiir kitabı yolunda Boşaltılmış Köy Güncesi çıkıyor karşıma. Sorular ile çıkıyor karşıma şiir. Bu köy neden boşaltılmıştı? Bir rejim değişikliği mi olmuştu yoksa insanlar mı hayatı bırakıyordu? Hayat mı değişiyordu? Her şey o kadar tanıdık geliyor ki babaannemin bana anlattığı Bulgaristan’dan bir akşamda Türkiye’ye kaçışları. Tüm evlerini içinde eşyaları ile bırakmaları, ahırlarını hasat ile dolu. Sonra bomboş hissediyorum her şeyi. Bomboş bir köyde, ruh bir köyde yürüdüğümü hissediyorum. Yaşanmamışlıkların arasından geçiyorum. Şiirler en çok kentlere değil en çok köylere yakışıyor.

Bir savaşı seyrediyorum bu sefer, Paraş Tepesi’nden Gazze’yi Seyir ile. O anda farklı bir hisse kapılıyorum. Sanki Murat Yazıcı yalnızca bir şair değil. Ressam, yorumcu, eleştirmen. Bir anda hayatın acılığı diğer yönde hayatın devam edişi ve çocuk sevgisi. Bu yüzden bir çocuğa kurşun izlemez. Bir arkadaşı öldü diye çocuk orada oynamamazlık yapmaz; Gazze’de bile. Gazze’deki çocuklar mermi kovanları ile oynar belki de yine de oyunlar hep oyundur, çocuklar hep çocuk. Gökyüzü bomba dolu iken, gördüğü karartıyı balon sanmaya meyillidir çocuk, ölüm makinesi değil. Sonra Gideğensiz ile tekrar Anadolu’ya bakıyorum. Resimler çizmiş Yazıcı, kahvehanede oturan adamlar ve çalışan kadınlar ve eşekler. Bu arada “gideğen” ne demek bilmiyorum fakat hiç yadırgamadım. Hem de hiç.

Çıkmaz Sokak Sakinleri‘nde Meçhul Öğrenci Anıtı’nı görüyorum Ece Ayhan’ın. Bir başkaldırı vardır ortada, sebebi zenginler ve politikacılardır fakat yine de ezilen ve çürüyen hep halktır. Barajlar vaat edenler ile barajlardan çalanlar aynı kişilerdir, aynı düzenin aynı düzücüleridir.

Son olarak bu yeni tanıdığım şair ve şiirlerin en sevdiğim noktası parantezler içindeki yeni anlamlar. Ben o anlamlar için hep “/” kullanırım. Anlamlar hep daha fazladır, kelimeler yeni kelimelere kucak açacak kadar cömerttir. Murat Yazıcı başka şiir kitapları ile karşımıza çıkacak kadar cömert olmalıdır. =)