• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: aziz nesin

Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım

28 Perşembe Mar 2013

Posted by Öznur Doğan in Sanat, resim, tiyatro

≈ Yorum bırakın

Etiketler

ayışığı şamatası, aziz nesin, üç maymun, bilmiyorum, can doğan, duymadım, engin alkan, eşeğin gölgesi, Ferhan Şensoy, görmedim, gözlerimi kaparım vazifemi yaparım, haldun taner, kabare, muhsin ertuğrul sahnesi, nizami, sansür, savaş dinçel, sefajin, türk tiyatrosu, yaşar ne yaşar ne yaşamaz


three_monkeys_by_sejafin-Bir nevi üç maymun yani.

Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım Haldun Taner’in en bilinen oyunlarından bir tanesi. Üniversite birinci sınıfta Türk Dili dersi mi olurmuş canım diyenlere inat hocanın verdiği tiyatro eserlerini alıp bir güzel okumuştum. Söz konusu tiyatro olunca akan sular duruyor bende. Eşeğin Gölgesi, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım ve diğer Haldun Taner eserlerini okuduk güzelce. Bu eserlerden de sınav olduk sonra. Sınavın geneli test olduğu için saçmasapan olsa da (yoruma dayanmadığı için) edindiğimiz Haldun Taner sevgisi yeterliydi.

Peki Haldun Taner neden böyle sevilesi bir adam ve Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ın muhabbeti nedir?

Türk Tiyatrosu’na Kabare türünü getiren ilk adamdır Haldun Taner. Ferhan Şensoy’u keşfetmiştir. Birbirinden değerli oyuncuları bir araya getirmiştir. Ferhan Şensoy’un anlattığına göre müthiş uysal ve aydın bir adamdır. Oyunu eline aldığında dayanamayıp oynamaya ve seslendirmeye başlayandır. Haldun Taner büyük bir adamdır, devleşen bir adamdır. Aynı zamanda muhaliftir.

Zannediyorum Ferhan Şensoy’un Haldun Taner’i bu kadar çok seviyor oluşunun en  büyük nedenlerinden birisi Haldun Taner’in muhalif duruşudur. O Aziz Nesin gibi Türk ‘ün kurnazlığını bilir. Aklın hangi çakallıklara erdiğini, bürokrasisini, devletini, insanını bilir. Bu yüzden hep yakın yakınadır Aziz ile oyunları. Eşeğin gölgesinden yararlandı diye para alabilecek adam olduğunu bilir bu topraklarda ve aynı şekilde Aziz Nesin’in Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ındaki Nizami’ye dönüşebilenleri. Aynen böyledir Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım da. Vicdani aptal, Vicdani saf. Efruz çakal. Yaban çakalı hem de. Az anasının gözü değil. Ne geliyor Vicdani’nin başına geliyor, tokatları o yiyor. Efruz şiştikçe şişiyor.

Neden 4 sene sonra Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’dan bahsediyorum çünkü bu dönem İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahneleniyor. Şehir tiyatrosunun gedikli yönetmeni Engin Alkan değil bu kez Can Doğan var yöneten koltuğunda. Ancak öyle tatlı bir ayrıntı var ki bu oyunda, öyle güzel… Savaş Dinçel yapmış daha önce yönetmenliğini, bu yüzden kışlanın adı Savaş Dinçel (daha sonradan erkek arkadaşım bana söylemiş olsa da bunu, kaçırmıştım ben)  ve broşürde Savaş Dinçel’in el yazısı ile oyun hakkında daha doğrusu Vicdani hakkında yazdığı bir bölüm var.

Şehir tiyatrolarının kapısını bu sene iyi aşındırdım. Şimdiden 2 bilet daha hazır. Bir de açık hava tiyatrolarına gidilir helbet. Süper olur her şey. Gelelim konumuza tekrar.

Oyun, son zamanlarda İstanbul Efendisi ile yükselmiş hatta ayyuka çıkmış beklentimi tam olarak karşılayamadı. Sanki biraz fazlaca uzun ve fazlaca parçalanmış. Dönemler geçerken (sokak adlarının değişmesi ile) politik göndermelerin yer aldığı sahnelerin uzaması insanda anlık duraksamalar yaratıyor. Bunun dışında pek bir problem göremedim. Salonda bağıran “Bu Haldun Taner’in gerçek metni değil! Bize sansürlü izletiyorlar.” adam dışında bir de. Oyunun ilk yarısı bağırarak protest tavrını ortaya koyan bir adam vardı. Şimdi düşünüyorum, sansürlü olduğunu düşündüğün (her tiyatro eseri yönetenin elinden geçer ve daima yönetenin zihnince sansürlenir yani değişir) oyunu seninle birlikte yaklaşık 300 kişi izliyor. O anda bağırarak sanat için bir yerlerden gelmiş insanları rahatsız etmeye hakkın var mı? Sakin bir protest tavrın olamaz mı? İlla mı bağırmalısın? Madem metne sadık kalınmadı diyorsun, bastırsaydın Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ın orjinal metnini, dağıtsaydın çıkışta. Aslına bakarsanız yaşadığımız bu olay bana biraz planlanmış geldi. Eğer metni henüz okuyup oyuna gelmediyse.

Muhsin Ertuğrul Sahnesi yıkılırken en çok karşı duranlardan birisi bendim. Zaten büyük tepkimiz sayesinde göz göre göre başka bir binaya çevirmeye de göz/tleri yemedi. Sonuç olarak tiyatromuzu geri aldık. Tiyatronun büyük ekranı anlatım kolaylığında büyük önem taşıyor. Bir de sağırlar için altyazı geçiyor. Oy canım. Gayet güzel olmuş. Uzun zaman sonra Muhsin Ertuğrul’u böyle görmek mutlu etti.

Peki sonuç olarak Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’a gitmeli misiniz? Bence gidin ama çok büyük beklentileriniz olmasın. İstanbul Efendisi mi GKVY mı? İstanbul Efendisi. Son olarak tiyatro metni okunmalı mıdır? Kesinlikle!

Not: Görsel için Sefajin’e teşekkür ederim.

PS: Thank you Sefajin, without your illustration this text would be weak.

 

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz

29 Salı Oca 2013

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım, Sanat, resim, tiyatro

≈ 2 Yorum

Etiketler

anlatıcı, anşe, aziz nesin, çanakkale, bürokrasi, cezaevi, hakk, kara kaplı nizami, nesin vakfı, nizami, ozan geleneği, tiyatro, yaşar ne yaşar ne yaşamaz


yasar ne yasar ne yasamaz aziz nesin

“Böyle şeyler hepimizin başına gelir.”

Evet, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, bizim kahramanımız, bizim sahnede, radyoda, televizyonda hayat bulmuş halidir. Aziz Nesin’den bu eser yazılmasını istenildiğinde aklında kesin bir çizgi yokmuş. Yavaş yavaş 12 parçalık bir radyo oyunu olarak ortaya çıkmış. Ardından senaryo ardında da roman haline dönüşmüş.

Hikaye Yaşar’ın cezaevinde olduğu sahne ile başlar. Hakk yoluna kendini adayan Yaşar’ın imamı kızdırıp dayak yemesi üzerine arkadaşları onun ilk geldiği zamana döner ve Yaşar kendi hikayesini anlatmaya başlar. Daha önce koğuşun anlatıcısı gittiği için ozan boşluğu dolan koğuşta anlatıcı Yaşar olur. Doğduğu andan itibaren aksilikler kovalar da kovalar Yaşar’ı. Önce Çanakkale’de şehit olduğunu öğrenir. Ardından da başka bir yerde.

Devlet kayıtlarında ölü olan Yaşar söz konusu vergi ödemeye gelince canlı, miras almaya gelince ölü olur. Tüm hayatı ölmek ile yaşamak arasında gidip gelerek geçer. Kendi kimliğini kazanmaya çalışan Yaşar bir türlü kimliğine ulaşamaz, üstelik sevdiği kadına da bu yüzden ulaşamamaktadır. Anşe’si oldukça anlayışlı tatlı ve akıllı bir kadındır. Deli gibi aşık olduğu Yaşar’ın peşinden koca İstanbul’a gelir, hamile kalır yine de Yaşar’ını bırakmaz.

Yaşar tüm devlet dairelerinde akla hayale gelmeyecek bürokrasilerle karşılaşır. Ona inanmayacak olan cezaevi arkadaşları bir yandan “Yuh böyle şeyler olur mu?” diye düşünürken diğer yandan aslında bunların hepsi onların da başına geldiği için merakla bir sonraki anlatıyı beklerler.

Kimlik sürecinde olan Yaşar Yaşamaz, tüm yaşadıklarının sonunda aklını başına toplayıp o çok bahsedilen Kara Kaplı Nizami Bey oluverir. Artık hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Bir kimliğe kavuşmuş olur. Salla pati geldiği cezaevinden külhanbeyi gibi çıkar. Aslında Yaşar’ın yaşadıkları her birimizin başına gelen ancak söylemekten bıktığımız, devletin ve kurumların çürümüşlüğü, yok olmuşluğunun delaletidir.

Aziz Nesin’in yazarlığını tekrar yakından hissetme fırsatı buluruz. İçimizden bir adamın bizi bu kadar güzel anlatmasına şaşmamalı tabii ki de.

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ı ilk olarak sahnede izlemiş birisi olduğum için kitabı okumadan önce hiç düşünmedim. Direkt atladım hikayenin akışına. Tiyatrodan sahneler aklıma geldikçe mutlu oldum. Daha çok bağlantı kurdukça, okudukça ve gülmek ile gülmemek arasında kaldıkça Aziz Nesin’in kalemine bir kez daha saygı duydum.

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz yalnızca Yaşar’ın öyküsü değil ajan olduğunu ispat edemeyen ajanın da öyküsü. Bizim öykümüz, sizin öykünüz.

Usta’m Doğmuş Dedim, Doğmuş

05 Pazar Ağu 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

aziz nesin, james joyce, laurence sterne, nazım hikmet, sait faik abasıyanık, Turgut Uyar


Gün bugün sevinçli gün, umutlu gün bugün.

Usta’m  doğmuş -muş, – muş, -muş.

Gördünüz mü bu dünyada neler doğuyor  ve neler yaşanıyor?

Nazım Usta, Aziz Usta, Sait Faik Usta, James Usta, Laurence Usta ve tabii ki Turgut Usta.

Kitaplar cümle dolu, cümleler anlam ve hayat dolu iken,

sadece bir adam bir şiirle binlerce yaşam dolduruyorken,

kelimeler kapıları açıp kapatıyor,

heceler hücrelerimiz yerine geçiyorken,

ustaların doğumlarından hangi hadsiz bahsetmek istemez?

Şiir ile daha anlamlı bu hayat, ustalarla daha güzel.

Ölmeyen ustaların bir kere daha doğması şerefine.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com.

Vazgeç

 
Yorumlar Yükleniyor...
Yorum
    ×
    Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
    Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası