• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: tiyatro

İstanbul Efendisi / Kahkaha Mühendisi

17 Pazar Şub 2013

Posted by Öznur Doğan in Sanat, resim, tiyatro

≈ Yorum bırakın

Etiketler

astrolog, astroloji, çağlar çorumlu, çengi afet, ümit daşdöğen, derya çetinel, engin altan, esaretin bedeli, esma hanım, ferhat ağa, iktidar egosu, istanbul efendisi, kadının metalaştırılması, menteş ağa, molla irfan, musahipzade celal, pagan, paganizm, paganlar, sadabad tiyatro sahnesi, safi çelebi, savleti efendi, sevil akı, sinem özlek, tankut yıldız, tarla kuşuydu juliet, tiyatro, tiyatro sahnesi, vişne bahçesi, volkan ayhan, zafer kırşan, şark dişçisi


istanbul-efendisi-5Tiyatro serüvenimize İstanbul Efendisi ile devam ediyoruz. Uzun zamandır gitmek istediğim ancak bir türlü denk gelemediğim tiyatro oyunu ile musmutlu bir gün geçirdim. İstanbul Efendisi’nin çok seveni olduğunu biliyordum ta ki otobüslerle gelen teyzelerimiz ve amcalarımızı görünce. Onlar da tüm tatlılıklarını takınarak, tontiş tontiş gelmişler oyunu izlemeye. Şark Dişçisi’ndeki “Ay bu sefer çok kişi yok bak.” diyen teyze renkli çorapları ile pıtı pıtı yürüyen teyzeler gibi en az 30 tanesi vardı. Onlar ile izledik oyunu.

Musahipzade Celal’in kaleme aldığı, günümüze kadar defalarca oynanmış, yüzlerce kişi tarafından canlandırılmış bir oyun İstanbul Efendisi. Vişne Bahçesi, Tarla Kuşuydu Juliet ve diğerlerinde olduğu gibi yöneten koltuğunda Engin Alkan oturuyor. Şark Dişçisi’nin replikleri henüz aklımdayken Şark Dişçisi kadrosunun 3/4’ünü bu oyunda görmek güzel bir deneyim yaşattı. Sahnede gördüklerimi parmağımla gösterip arkadaşıma anlatmak istedim Şark Dişçisi’ni. Şimdiye kadar farklı oyunculara  ve yönetenlere teşekkür etsem de tiyatro oyunun kemiğini oluşturan dramaturglara teşekkür etmeyi hep unuttum. Bu kez Sinem Özlek’e kostum seçimleri, dekor ve güzel oyun düzenlemesi için teşekkür ediyorum.

Gelelim oyunculara ve hikayemizin her bir can alacı noktasına. Hikayemiz 18. yüzyılda geçmektedir. Henüz esir alıp satmak yasaklanmamış, İstanbul’da toprak ve insan sahibi beyler var. Bir nevi derebeylik usulü ile yaşanmaktadır. Bizim derebeyimiz olan Savleti Efendi (Tankut Yıldız) burçlar konusunda usta bir astrologtur. Astrologtur astrolog olmasına ama bundan haberi var mıdır yok mudur belli değil. Savleti Efendi’nin oğlu Molla İrfan (Çağlar Çorumlu) ise onun peşinden gitmeye çalışan ancak yarım aklı ile anca takunyalarını takırdatarak giden ve bir sürü işi beceremeyen küçük efendidir. Savleti Efendi’nin kızı Esma Hanım (Derya Çetinel) bir gün gönlünü yakışıklı mı yakışıklı, yanağı benli bir yiğide kaptırır gönlünü. Safi Çelebi’den (Ümit Daşdöğen) başkası değildir o delikanlı. Ne yapacağını bilemeyen Safi hemen esir alıp satan Çengi Afet’in yanına koşar. Çengi Afet ona Esma Hanım’ın verdiği mendilin ne anlama geldiğini açıklar ve olaylar hızla gelişir.

İstanbul Efendisi günümüz tiyatro sahnesine cuk oturmayı başaran bir oyun. Her zamanki gibi tiyatronun daha doğrusu sanatın zamansızlığını görmüş oluyoruz ancak artık bundan bahsetmek bile istemiyorum. Biliyoruz ki yazılan bir eser ya da oynanan bir oyun yalnızca çağı için geçerli değildir. Kendisinden önceki dönemi, içinde bulunduğu dönemi ve gelecek dönemi bir yumak haline getirerek devam eder.

Tüm oyunların neredeyse bir noktasında var olan aşk teması daima karakterlerin gerçeklerini ortaya çıkarmak için kullanılır. İstanbul Efendisi’nde de ilk bakışta gördüğümüz hikaye talihsizlikler yüzünden garip bir hal alan aşk hikayesidir ancak arka planda kadının metalaştırılması, iktidar egosu, din ve inanç gibi önemli konular sorgulanır. İlk olarak Çengi Afet (Sevil Akı) ile esir kadınlar ve erkeklerin dünyasına gireriz. Onları daha yüksek paradan satabilmek için kalifiye elemanlar haline getirmeye çalışan Çengi için tek önemli şey yatlara ve katlara esir yollayabilmek, bununla övünmek ve parasını çatır çatur harcamaktır. Menteş Ağa (Zafer Kırşan), Ferhat Ağa (Volkan Ayhan) için kadın bakmaya geldiğinde aralarında geçen konuşma kadının metalaştırılması ve insan esaretinin boyutlarını gösterir. Menteş Ağa Ferhat Ağa’ya nasıl bir kadın istediğini sorarken ne istersen yapar, istersen sana eş olur istersen eşek minvalinde şeyler söyler. İstersen o kadınla sadece yatarsın istersen de başka tüm işlerde kullanabilirsin. Aynı zamanda ellerine, dişlerine, gözlerine bakarak seçmek de mümkündür kadınları. Kadınlar orada iki kez kölelik hükmünü giymişlerdir. Çengi ile birlikte yaşarlarken kendileri olabildikleri bir esaretin altındadırlar ancak erkek egemenliği onlara kimliklerini kaybettirir. Handan’ı seçen Ferhat Ağa “Alayım mı seni?” diye sorduğunda Handan’ın herhangi bir şey söylemeye, reddetmeye hakkı yoktur.

istanbul-efendisi-caglar-corumlu-sadabad-sahnesi

Osmanlı’da kadı unvanına sahip olmadan kadılık yapma hakkına sahip İstanbul Efendilerine bir bakış atıyoruz oyun sayesinde. Küçük alanda ele geçen iktidar dolayısıyla egoların nasıl değiştiğini ancak hayati olaylar ile elinin kolunun bağlı kalabileceğini görüyoruz. Halkı teftişe çıktığında hiç düşünmeden esnafı falakaya yatıran Savleti Efendi söz konusu kızı olduğunda in cin, hacı hoca, üfürükçü tükürükçü ayırt etmez. Çengi kadına gider ve bir çare, bir medet umar. İktidar egosuna sahip olsa da Savleti Efendi zaaflara sahiptir. Bir çift meme ile egale edilebilir. Yardımcı konu olarak da erkeklerin zaafları işlenmiş oluverir bu sırada. Kadınların peşinden koşarak onlara ulaşmaya çalışan erkek elde ettiği sürece değer vermeyecek, kıymetini bilmeyecektir. Çengi Afet göğüslerini gösterip salladıkça Savleti Efendi’ye doğru, Savleti Efendi’nin de aklı gider gelir. Gider gelir. Erkeğin iktidarı bu yüzden hiçbir zaman sonsuza kadar sürmez. Dünyevi zevklere çabucak dönen erkek için bir imparatorluğu kadın lafı ile yıkmak bile mümkündür. Ancak bu olayı daha sonra “aşk” bahanesini kullanır, gözden çıkarmak gibi gösterirler. Kadınların kendileri için bir zaaf olmadığına bizi inandırmaya çalışırlar.

Türklerin ilk inançlarının paganizm olduğunu düşünürsek Savleti Efendi zamanının biraz gerisinde bir adamdır. Elinde burç kitabı ile gezer, gökyüzünü izler ve paganlar gibi yıldızların, dünyanın hareketine göre düşünür her şeyi. Batıl inançlarının yanı sıra büyük ölçüde yıldızlara itikadı vardır. Oğluna da bu yüzden öğretmeye çalışır 12 burcu. Molla İrfan’ın burçlar ile büyü yapmaya çalıştığını gördüğümüzde ise inançlar ile batılın çok ince bir sınırda yan yana gittiğini görürüz. Kutsal kitap diye içinde burçların olduğu kitabı öper, ona özen gösterirler.

İstanbul Efendisi kahkalara boğar, avuçlarının içi kızarana kadar alkışlamayı gerektirir. Ben gerçekten çok sevdim ve biliyorum ki siz de izlerseniz seversiniz. Sevinç Erbulak’ı izlemek istemez mi insan canım? Harikalar yaratan küçük kadın, seni seviyoruz.

 

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz

29 Salı Oca 2013

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım, Sanat, resim, tiyatro

≈ 2 Yorum

Etiketler

anlatıcı, anşe, aziz nesin, çanakkale, bürokrasi, cezaevi, hakk, kara kaplı nizami, nesin vakfı, nizami, ozan geleneği, tiyatro, yaşar ne yaşar ne yaşamaz


yasar ne yasar ne yasamaz aziz nesin

“Böyle şeyler hepimizin başına gelir.”

Evet, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, bizim kahramanımız, bizim sahnede, radyoda, televizyonda hayat bulmuş halidir. Aziz Nesin’den bu eser yazılmasını istenildiğinde aklında kesin bir çizgi yokmuş. Yavaş yavaş 12 parçalık bir radyo oyunu olarak ortaya çıkmış. Ardından senaryo ardında da roman haline dönüşmüş.

Hikaye Yaşar’ın cezaevinde olduğu sahne ile başlar. Hakk yoluna kendini adayan Yaşar’ın imamı kızdırıp dayak yemesi üzerine arkadaşları onun ilk geldiği zamana döner ve Yaşar kendi hikayesini anlatmaya başlar. Daha önce koğuşun anlatıcısı gittiği için ozan boşluğu dolan koğuşta anlatıcı Yaşar olur. Doğduğu andan itibaren aksilikler kovalar da kovalar Yaşar’ı. Önce Çanakkale’de şehit olduğunu öğrenir. Ardından da başka bir yerde.

Devlet kayıtlarında ölü olan Yaşar söz konusu vergi ödemeye gelince canlı, miras almaya gelince ölü olur. Tüm hayatı ölmek ile yaşamak arasında gidip gelerek geçer. Kendi kimliğini kazanmaya çalışan Yaşar bir türlü kimliğine ulaşamaz, üstelik sevdiği kadına da bu yüzden ulaşamamaktadır. Anşe’si oldukça anlayışlı tatlı ve akıllı bir kadındır. Deli gibi aşık olduğu Yaşar’ın peşinden koca İstanbul’a gelir, hamile kalır yine de Yaşar’ını bırakmaz.

Yaşar tüm devlet dairelerinde akla hayale gelmeyecek bürokrasilerle karşılaşır. Ona inanmayacak olan cezaevi arkadaşları bir yandan “Yuh böyle şeyler olur mu?” diye düşünürken diğer yandan aslında bunların hepsi onların da başına geldiği için merakla bir sonraki anlatıyı beklerler.

Kimlik sürecinde olan Yaşar Yaşamaz, tüm yaşadıklarının sonunda aklını başına toplayıp o çok bahsedilen Kara Kaplı Nizami Bey oluverir. Artık hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Bir kimliğe kavuşmuş olur. Salla pati geldiği cezaevinden külhanbeyi gibi çıkar. Aslında Yaşar’ın yaşadıkları her birimizin başına gelen ancak söylemekten bıktığımız, devletin ve kurumların çürümüşlüğü, yok olmuşluğunun delaletidir.

Aziz Nesin’in yazarlığını tekrar yakından hissetme fırsatı buluruz. İçimizden bir adamın bizi bu kadar güzel anlatmasına şaşmamalı tabii ki de.

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ı ilk olarak sahnede izlemiş birisi olduğum için kitabı okumadan önce hiç düşünmedim. Direkt atladım hikayenin akışına. Tiyatrodan sahneler aklıma geldikçe mutlu oldum. Daha çok bağlantı kurdukça, okudukça ve gülmek ile gülmemek arasında kaldıkça Aziz Nesin’in kalemine bir kez daha saygı duydum.

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz yalnızca Yaşar’ın öyküsü değil ajan olduğunu ispat edemeyen ajanın da öyküsü. Bizim öykümüz, sizin öykünüz.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...