Etiketler

, , , , , , ,


Bir bakış ile pek çok şeyi çözme çabası genelde filmlere konudur. Uzun bir film boyunca sözlerin eksikliği filmin sanatsallığını arttırır diye düşünülmesi de bundan gelir. İnsanların uzunca süre düşünecek zamanları yoktur çünkü hayatta ve bir film süresi olan 110 dakikada düşünüp, sinema çıkışı tekrar düşünmemeye gömülmek çekici gelir bu yüzden. Kimse, sinemanın karanlığında yanındakinin ne düşündüğünü düşünmez ve düşündüğünü düşünmediğinin düşünce kendi aklına gelirse işte o zaman rahatlar ve kendi düşüncesinin peşine düşer.

Kadın, adama bakmak zorunda kaldı. Aslında bakmasa da bir şey fark etmezdi fakat bir süre sonra eline bakabildi. Elinin üzerinde hiçbir şey yoktu. Adamın elini minik bir neşter ile kestiğine yemin edebilirdi. O kesikten ve hatta kanının sıcaklığından başka bir şeyden emin olmadığı kadar emindi.

Adam, tekrar kadının gözlerinin içine baktı ve gülümsedi. Aslında bunun olacağını çoktan biliyordu. Her şeyin plansız görüntüsünün altında planlanmış harika bir oyun vardı. adam tekrar kızarmış dudaklarını kadına uzattı. Kadın, tereddütsüzce uzattı dudaklarını. Aslında bu durumda karşı koyması gerektiği gün gibi açıktı ama o da bu öpüşmenin neler getireceğini bilmek istiyordu.

Bir durumun çok da net olması o durumun olmaması gerektiğinin getirisi ile birleşse de pek bir şey ifade etmez tutku devreye girdiğinde. Tutku, sizi esir aldığında gerçek bir esirliktir bu. Tutkularınızın esiri olmak, nikotin sakızının bıraktığı etkiye denk değildir. Bir anda ve hatta hastalıktan da daha beter bir şekilde yayılır. Sadece size değil, ilişkiniz olduğu insanları da. Sizi neredeyse mahvedecek duruma gelir. Sadece seks tutkusu değildir bu, yaşama tutunma tutkusu da olabilir. İsteklerin tutkuya dönüşmesidir yani anlatılmak istenilen. İsteklerin böyle bir boyuta çıkması, herkes için kabullenilir ve başaçıkılabilir bir iş değildir. Kişiyi sarsar şöyle bir. Ardından tıpkı adamın yaptığı gibi gözlerinin içine bakar ve “bana aitsin” der. Bu aidiyet çok hoşa gitmez ama için için bu aidiyete bağlanmak ister kişi.

Zamanın nasıl geçtiği ya da geçiyor olduğu önemli değildi. Adam elini kadının gömleğinin içine sokmuş, kadının boynundan aşağı beline kadar süzülmüş yağmurla karışık ter tanelerini yok ediyor, kadını daha da kendine çekiyordu. Kadın ise adamın saçlarının arasına elini sokmuş hafif bir çekme edası ile şehvetle öpüyordu adamı. Yoldan geçenler bu görüntüye alışık değildi tabii ki ama umursamıyorlardı. Birilerinin bir sokak köşesinde öpüşüyor ve hatta neredeyse sevişiyor olmaları pek önemli değildi. Adam bir an kendisini geri çekti, kadın da buna ayak uydurdu. Adam, kadının elinden tuttu ve onu götürmeye başladı. Daha da tutkulu bir hal alıyordu her şey. Kelimeler ihtiyaç yoktu ve sanki bu yaşanılanlar o saçma salak sanat filmlerinden çıkmaydı. Konuşma yok, sadece eylemler var ve fakat zaten sevişmenin ve öpüşmenin de bir konuşmaya ihtiyacı olduğu pek savunulur bir şey değildi onlar için. Köşeyi döndükten sonraki ilk sağa saptılar. Evin arkasında olduğu anlaşılan merdivenden yukarı çıkıp, ne kapı ne de tam anlamıyla pencere olan bir yerden içeri daldılar. İçerisi alabildiğine sadeydi. Tezatlığın “t” harfi henüz uğramamıştı bu eve. Az önce cebinden neşter çıkaran bir adamın evi olmasa gerekti ama duvarda asılı olan aile resmi ve bu tablodaki adam her şeyi gün yüzüne çıkarıyordu. Pencerenin yaklaşık olarak 2 metre uzağında olan yatağa doğru ilerlediler.

Sevişme sahnesinin geçtiği yerlerde insanlar şöyle bir durup hayal etmek isterler. Nerede nasıl oluyor, kim hangi davranışta bulunuyor? Kadın ve erkek bu zamanda ne düşünüyor, düşünmüyorsa bu düşüncesiz olma durumunun devamı ne kadardır gibi? İşte tam da bu zamanlarda ne filmlerin ne de romanların kahramanları bunları düşünmezler. Düşünürlerse bunu karakter değil yazar düşünmüş olur. Okuyucular ya da izleyiciler yazarın beynine girmiş orta boyda bir hamam böceği gibidirler. Yazardan bir şeyler çalarak ortaya koyarlar düşüncelerini. Yani beyinleri yiyerek ve o cıvık ortamda hareket ederek kendi doğrularını oluştururlar.

Kadın, adamın üzerini yavaşça çıkarmaya başladı. Bu sırada eline bir kere daha göz atmayı unutmadı.

Gördüğü şey, görmek istemediği anıları kadar silik fakat yeni yanmış deri gibi tazeydi.