Etiketler
öznur doğan, basın, devlet, gazete, kitap, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, kuruluş, maroia, oznurdogan.com, televizyon, yayın
BAS/AMAY/IN E Mİ!
“Türkiye gazete okur, yanındaki okuduğu sürece.” diye bir söz vardır, severim bu sözü. Çok da doğrudur çünkü. Bir otobüste görebileceğimiz en
sıradan tablolardan birisidir bu. Birisi gazeteyi okur, diğer yolcu ile gözlerini
belertmiş gazeteyi bilmem kaç derecelik bir açıyla yandan yandan okumaya çalışır;
okuyabildiğini okur, okuyamadığı kısmı da sallar gider kafasından.
Velhasılkelam, insan her yerde insan, huy her yerde aynı şekilde vuku buluyor. Basın dediğimiz iş kolunda da bu “okuyabildiğini okuyan, okuyamadığını
sallayan” insanlardan çok fazla var. Yani bilgiyi edinebildiği kadarıyla bir şeyler
karalayan, kocaman başlıklar atan basın kuruluşları ve kuruluşlarda çalışan insanlar.
Öyle bir durum ki bu, ilk görevi tarafsız bir şekilde insanları
bilinçlendirme olan basın bu amacından saptıkça ortaya çıkan görüntü şaşırtıcı oluyor.
Bir basın kuruluşu, bir grup olarak ele alınıyor artık ülkemizde. Bu kurum ve kuruluşlar içlerinde “yarım” görüş veya “taraflı” bir bakış açısı bulunan kişilerin rahatça kuruluşları adı altında icraatlerde bulunmalarına izin veriyorlar.
Bu özellikli sorun, tarafsızlık olarak addedebileceğimiz, gerçek basın ilkesinden
uzaklaşıyor ve bizleri bir bakış açısına göre şekillendirmeye çalışıyor. Bir
bakıyorsunuz ki taraflar sadece birbirlerini suçluyor, karşı basın şirketinin
haberlerini yalanlıyor ya da yanlış yerlerini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Bir nevi
pazar mantığı ile hareket ediliyor.
“Burada elma 4 lira” diyen bir pazarcıya yan taraftan bir itiraz geliyor, “Onun elmalarında kurt var o yüzden öyle, bizde de 4 lira ama tertemiz.” Ve başka taraftan bir ses daha yükseliyor, “4 liraya elma mı olurmuş, hepsi GDO’lu onların, bizde 5 lira ama en temizi bizde.” İnsanlar da bu en temizi olma durumuna kanıp belki de 5 liralık elmaya yöneliyorlar. Fakat ne buluyorlar?
İşte okuyucu ve ülke sınırlarındaki ergin her bireyin sorması gereken soru da
bu belki de. Elimize aldığımız bilgiler, okuduğumuz ve izlediğimiz, duyduğumuz ve
araştırdığımız konuların gerçekten GDO’suz olup olmadığı. Fakat bahsettiğim üzere
her kuruluş kendi elmasına mum sürüp üstünü parlatıyor, daha parlak daha da
güzel görünüyor her şey, kendi sahaları içerisinde üst seviyelerin ve denetleyici
kurumların izin verdiği sınırda bağırıyorlar, çağırıyorlar.
Türkiye’de basın, olması gereken noktanın gerisinde hareket
ediyor. Ve hatta kıvranıyor diyebiliriz. Devlet yayınları ve devlet kökenli kurumlar
tahmin edilebileceği üzere devlete dair tarafları mumluyor, devletle bir zamanlar
“yakın” daha sonra “ceza” yemiş kurum ve basın grupları kendi elmalarını
parlatırken diğer kuruluşlara kurt yolluyor. Devletin kendi bünyesi dahilinde dahi
olmayan insanlar tarafından devlette bir “yakini” olduğu için basın kurulusuna sahip
olan kişiler ise tahmin edebileceği gibi elmayı cam gibi parlatıyor, neredeyse kabuğu
kalmayana kadar. Diğer dini içerikli basın ve yayın kuruluşları da din
propagandasına basın işini karıştırıyorlar.
Elimize yüzümüze bulaştırıyoruz anlayabileceğimiz üzere bilgi aktarım işini.
En tarafsız dediğimiz kuruluşlar dahi bir taraf aslında. O yüzden kötünün iyisini,
elmanın en az GDO’lusunu seçmek sart.
Basında organik ürünler istiyoruz!
24.04.2010 17:24