Etiketler

, , , , , , , ,


Her kitabın bir hikayesi bir anlatısı var bende. Nasıl olduğunu şu an hiç hatırlamadığım bir şekilde, bir adamla sanat ve kitaplardan bol bol söz ediyorduk. Şimdi ne adını hatırlıyorum ne de ne iş yaptığını. Sadece bildiğim bir şey vardı o da sanat ile alakalı bir sitesinin olmasıydı. Daha doğrusu blog kıvamında, sanat haberlerinin yayınlanacağı bir internet sitesi. Bir süre sonra bu sitenin pek çok alanı ile ben ilgilenmeye başlamıştım. Jethro Tull’ın gelişini ben müjdeliyordum, Ankara’da olanları ben yazıyordum fakat site bu ya, kimse girmiyordu. E içinde kadın da yok seks de. Site satmadı, biz sadece denemiş olmakla kaldık. O zamanlar çok kitap okuyor gibi görünmek ya da çok film izliyormuş gibi davranmak cool değildi. Sözüm ona. Sözüm… Of.

Fakat bu kişinin bana teslim ettiği bir internet sitesinin yanında bir de kitap vardı. Çok etkileneceğimi düşünmüş ve bana yollamıştı. Kitapyurdu.com’dan satın almıştı. İlk defa o zaman duymuştum bu siteyi. Sonra kitabı okumaya başladım ve fark ettim ki  minicik bir kitabın anlatacağı çok şey olabilir.

Durmadan bölümler çıkarıyordum kendime. Kitabın altını çizmek gibi bir huyum olmadığından kitabı doğrudan baştan yazmak zorunda kalıyordum. Demek ki kitap delik deşik olacaktı, eğer o cümleleri çizseydim.

Uyuyan Adam içimdeki sessizlikti. Kimsenin görmek istemediği en kirli ve durgun tarafımdı. Uyuyan Adam’ı okuyor olmak kendine kocaman bir aynadan bakmak, tüm dev aynalarını kırmaktı.

Dönüp dolanıp şu bölümü okuyordum fakat. En çok burayı sevmiştim:

Saatler, günler, haftalar, mevsimler boyunca her şeyden kopuyor, her şeyden soğuyorsun. Bazen, neredeyse bir tür sarhoşlukla, özgür olduğunu, seni bunaltan, senin hoşuna giden ya da gitmeyen hiçbir şey olmadığını keşfediyorsun. Ve oyun kağıtlarının ya da kimi gürültülerin, kendine sunduğun kimi gösterilerin sana sağladığı bu yıpratıcı olmayan havada, anların heyecanından başka leye yer vermeyen bu yaşamda, mükemmele yakın, büyüleyici, bazen de yeni heyecanlarla dolu bir mutluluk buluyorsun. çok mutlu bir parantez içindesin, her an esirgeniyor, korunuyorsun. çok mutlu bir parantez içinde, hiçbir şey beklemediğin, vaatlerle dolu bir boşlukta yaşıyorsun. görünmez, duru ve saydamsın. Yoksun artık: Saatlerin ardından, günlerin ardından, mevsimler geçerken, zaman akarken, neşelenmeden, 
hüzünlenmeden, geleceksiz ve geçmişssiz, öylece, düpedüz, apaçık yaşayaduruyorsun, tıpkı sahanlıktaki mustuktan damlayan bir su damlası gibi, pembe plastik bir leğende suya batırılmış altı adet çorap gibi, bir sinek ya da istiridyegibi, inek gibi, salyangoz gibi, bir çocuk ya da ihtiyar gibi, bir fare gibi.

Kitabı böylesine yaşamak beni mahvediyordu. Bir fare gibi kapanıyordum kendime. Hiç bitmesin istiyordum bir de kitap. Böyle kitaplar neden bitecekti ki? Daha biraz dışarı çıkıp kimseyle konuşmadan eve dönmüşlüğüm bile yoktu.

Georges Perec, Uyuyan Adam’ı yazdığında gözleri fal taşı gibi kapalıydı bence. Gözleri fal taşı gibi kapalı.