• Hakkımda
  • Yazılarım

Öznur Doğan

Tag Archives: sirenler

Ice Age / Buz Devri 4

01 Salı Oca 2013

Posted by Öznur Doğan in Filmler, sinema, film inceleme

≈ Yorum bırakın

Etiketler

ali poyrazoğlu, buz devri, continental drift, dünyanın oluşumu, diego, haluk bilginer, ice age, korsanlar, manny, mitoloji, nuhun gemisi, sid, sirenler, yekta kopan, yunus peygamber


ice-age-buz-devri

Buz Devri’ni izleyip de sevmeyen olacağını zannetmiyorum. Animasyon filmler arasında benim için farklı bir yere sahip bu yüzden. En son Despicable Me’yi izleyip dört köşe olsam da Ice Age’in yeri bir başka. Çünkü Ice Age, art arda “şapşal, ahaha şapşal, şapşal” diye söyleyenerek izleyebileceğiniz bir animasyon serisi.

Peki Ice Age’i yani Buz Devri’ni bu kadar farklı ve güzel kılan nedir? Bence karakterlerin bizlere çok yakın olması en büyük etken. Her bir karakter etrafımızda kolayca bulabileceğimiz tiplerden. Yalnızca Sid, Diego ve Manny biraz daha kahraman bizden. Hatta ve hatta üç karakter aynı zamanda tek bir karakter yaratma konusunda da oldukça başarılı. Sid, daima tembellik yapmak isteyen, yedikçe yiyen, doymak bilmeyen tarafımız gibi. Bir nevi bizim idimiz. Manny, hem düşünceli hem de katı tarafımız. Göstermek istemediğimiz bir gururumuz ve bağlı olduğumuz önemli bağlar var. Manny bu yüzden egomuz. Diego ise her hali ile gururlu ve üstün olduğu, aslına bakarsanız da aslan familyasından olduğu için bile gücün sembolü oluşu ile superegomuz oluyor. İşte üç karakter bu yüzden bize bu kadar yakın geliyor. Her halimizi anlatabildikleri, her şekilde bize benzedikleri için.

ice_age_4_continental_drift-buz-devri-izle

Buz Devri’nin zamanda yaptığı göndermeleri de bilenler için Buz Devri 4 neredeyse derya gibiydi. Yunus peygamber, Nuh’un Gemisi, Sirenler gibi mitolojik ve dini göndermeler de vardı.

Korsanlar ile savaşta Karayip Korsanları aklımıza gelirken, Diego’nun aşk kıvılcımlanması bir Türk filmi bir Gülşen Bubikoğlu Tark Akan aşkını hatırlattı.

Doğa olaylarının başlangıcı ve dünyamızın şu anki haline gelişi sürecinde kahramanlarımızın başına daha neler geleceğini bilemiyoruz. Buz Devri 4 bu açıdan bir geçiş filmi gibi geldi bana. Aile sorunlarını da anlatarak, hayatın daha gerçek noktalarına parmak basmış oldu. Sid’in aile bağlılığına karşı terk edilmesi, bir anda ona bırakılan anneanne, Manny’nin ailesi ile imtihanı. Her şey aile mitinin üzerine kurulmuş durumdaydı. Manny’nin ailesi daima görmeye alıştığımız bir aile. Manny kızgın ancak kızına kıyamayan baba, annesi kızına daha yakın. Kız, biraz uçarı biraz ergen. Sid’in ailesi ise görüp de tasvip etmediğimiz ailelerden. Bir arada olmak yerine eksik ya da kendince kötü parçalardan vazgeçmeye karar vermiş olan.

Son olarak Buz Devri 4’e gülsem de hatta bazı yerlerde kahkaha da atsam Buz Devri 3 daha iyiydi diye düşünüyorum. Sid’in dinozorlara annelik etmeye çalışmasını ve belki de dinozorları sevdiğimden dolayı daha ilgi çekici ve eğlenceli bulmuştum. Filmin sonuna bakılırsa da Buz Devri 5 gelecek, bizi böyle Kestanepazarı’nın avlasunda mahzun bırakmayacak.

Ice Age – Buz Devri 4 Trailer

Odysseia / Homeros’un Sesi

12 Pazartesi Kas 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 1 Yorum

Etiketler

athene, aşilus, can yayınlarıı, homeros, ilyada, ithaka, kiklop, Odysseia, odysseus, penelope, poseidon, sirenler, telemakhos, tepegöz, ulysses


Savaş biter… Herkes geri dönmeye hazırlanmıştır ve dönüyordur. Kayıplar çoktur. Gidenler dünyanın en şanlı savaşında yer almışlar, dönüş yollarını uzun zaman gözlemişlerdir. İçlerinde Odysseus – Ulysses’ın olduğu bir grup ise çok çok çok zaman sonra anavatanlarına kavuşabilmeleri üzerine Poseidon tarafından lanetlenmiştir. Tanrılar Odysseus’un ailesine kavuşacağına, Penelope’nin saçlarını bir kez daha okşayarak uyuyabileceğine vakıftır fakat deniz yolculuğuna çıkmış bu tanrısal adamın başından geçmesi gereken yüzlerce olay, karşılaşması gereken insanlar ve kadınlar vardır.

Yaşanılan her bir olay Odysseus ve arkadaşlarının bağlılıklarını ölçen, amaçlarına hangi boyutlarda sıkı tutunduklarını gösteren olaylardır. İlyada’nın devamı niteliğinde olan bu hikayede İthaka’ya dönüş yollarının ne kadar karanlık olduğunu görürüz. Topraklarından, karısından ve yeni doğmuş oğlundan 20 sene boyunca uzak kalmak zorunda kalır Odysseus. Kimseler bilmemektedir öldü mü kaldı mı? Bu zaman zarfında Penelope -zekada tanrıçalara denk- evlenmemek için taliplerinden herhangi bir ile küçük bir oyuna karışır seneler sürecek. Kocası için bir kefen dikmeye başlar. Her sabah diker, her akşam çözer. Uzun yıllar boyunca taliplerini böyle kandırabilir, ta ki hizmetçilerinden bir tanesi taliplerine Penelope’nin çevirdiği işi söyleyene kadar. Odysseus’un yokluğundan fırsat bilen talipler kralın evini yağmalamaktadır. Her gün koyunlar kesilir, hizmetçiler ile sevişilir, Penelope’ye göz süzülür. Telemakhos, Odysseus’un oğlu, her şeyin gözleri önünde olup bitmesini izlemektedir. Elinden bir şey gelmez çünkü talipler şehrin en azılı adamlarıdır. Bir akşam babasını bulmak, bulmasa bile ondan haber almak amacı ile yola çıkar tanrıça Athene’in yardımı ile. Aynı anda Odysseus geri dönüş yollarındadır.

Kikloplar, Tepegöz, Sirenler ve daha fazlası ile karşılaşır. Krallar tarafından konuk edilir Odysseus. Telemakhos da ulaşabildiği yerlere gitmektedir. Sonunda Telemakhos geri dönmeye karar verir, işaretler babasının geri geleceğini göstermektedir. İthaka’ya binbir badire sonrasında geri dönen Odysseus oğlu ile buluşur. Bir baba ile oğlunun karşılaşmasına tanık oluruz o anda. Ardından talipleri nasıl öldürecekleri üzerine plan yaparlar. Zekası ve kurnazlığı ile ünlü Odysseus yol gösterir oğluna. Dilenci kılığında kraliyet sofrasında yerini alır, Penelope tarafından düzenlenen yarışa talipler tabii tutulur. Odysseus dilenci görünümünün altındaki güçlü erkeği bu sayede ortaya çıkarır. İki iyi savaşçı, Telemakhos ve Odysseus tüm talipleri öldürürler. Mutlu sonla biten ve tarihin ilk romanlarından bir tanesi olan Odysseia yüzlerce sembol, anlam ve gönderme içerir.

İlk olarak deniz motifinin olduğunu görürüz. Ne zaman okuduğunuz bir kitapta deniz görüyorsunuz ya da nehir, işte orada bir maturity process olacaktır. Baş kahraman ya da yan kahramanımız mutlaka bir olgunlaşma evresi geçirecektir. Zaten aklı başında olan Odysseus ilk olarak Truva’ya ardından da oradan dönüşte İthaka’ya deniz üzerinde gider. Dönüşünün sonunda hayatının en büyük zorlu görevini yapmış bir adam görürüz. Küçük adam Telemakhos da aklını toplamak, babasına eş değer akıllı bir adam olabilmek için yola çıkar. Denizleri aşan adamlar olarak bilgelik yolunda adım atmış olurlar.

Odysseus’un karşılaştığı her zorluk, hayatının bir bölümüne önemli bir şekilde etki eden olaylardır. Tanrıçalar tarafından alıkoyulması, sirenlerin aldatıcı seslerine kanmaması ailevi bağlarının güçlü olması gerektiğini hatırlatıyor. Hiçbir kadın sevdiği Penelope’nin yerine geçemeyecektir. İkisi arasında verilmiş söz ve yaşananlar bunlara izin vermeyecektir.

Tepegöz ile yaptığı savaşta zekasının en yüksek sınırını görmüş oluruz. Kandırmak, işi kurnazlığa çevirmek, bir durumdan yarar sağlamak gibi öncelikli özellikler Odysseus’un daima en önemli özellikleri olmuştur. O çok iyi bir savaşçıdır, Aşil’in yanında savaşmış, kılıcının keskinliğini göstermiştir.

Odysseus okumaktan sıkılmanın imkansız olduğu bir yolculuk, bir hikaye. O anda siz de en az Odysseus kadar üzgün olabiliyorsunuz ailenizden uzak olmadığınız halde. Oğlu ile karşılaştığında gözünüzden yaşlar süzülebiliyor. Talipleri alt ettiğinde sevinebiliyorsunuz. Bunların yanında empati kurmuş olmanın sınırlarını da yaşıyorsunuz. Penelope’nin Odysseus’u hemen tanıyamaması, aralarında var olan gizli bir durumun söylenmesini beklemesi gibi. Türk filmi izlemiş ve kafamızın içi güzel klişelerle dolmuşken bekliyoruz ki geriye dönen Odysseus’u Penelope hemen tanısın. Ama olmuyor öyle. Ben sinirlendim örneğin nasıl tanımazsın yahu? diye. Fakat tanımıyor işte. Sonradan anlıyor.

Telemakhos da erkekliğini kanıtlamış oluyor. Bir bir öldürürken talipleri ve yardım ederken babasına. Çünkü o da en az babası kadar güzel konuşan, aklı başında ve hatta aklı diğer adamlara göre daha ötede olan.

Can Yayınları’ndan çıkan Odysseia’yı sevmemek elde değil fakat benim bu kitap ile ilgili yapmak istediğim özel bir yorum var. Kitabın önsözü olarak verilen her bilgi kitabın en önemli noktalarına getirilen açıklamaları içeriyor. Böyle bir şeyi önsöz olarak koymak nasıl bir mantık? Ayrıca Homeros’un sihirli dilinden çok uzak olan açıklamacı dili ile de kitaptan soğumanın kıyısına getiriyor. Evet, tarihin en önemli hikayelerinden bir tanesi Odysseia ve yüzlerce farklı açıklama getirebilir her satırına.  Yine de önsöz değil, sonsöz olsaydı o açıklamalar ve incelemeler her şey çok daha güzel olacaktı.

Bir de çevirinin artık bir tık daha güncellenmesi gerekiyor. Odysseus ve diğer tüm karakterlerin “tanrısal” olarak geçebildiği bir durum söz konusu. Tanrısal kelimesi yerine belki de ulu tercih edilmeli. Tanrıçanın ya da bir tanrının Odysseus’a tanrısal demesi komik duruyor. Gibi geliyor. Gibi gibi. Ooo yeah.

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Abone Ol Abone olunmuş
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 aboneye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Abone Ol Abone olunmuş
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucu'da görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...