Etiketler
anne oğul ilişkisi, aşk hikayesi, aşk romanı, can yayınları, içimizdeki şeytan, marthe, raymond radiguet, sabahattin ali, sigmund freud, şehvet
Sabahattin Ali’den sonra Raymond Radiguet’nin İçimizdeki Şeytan’ı bana biraz yavan geldi. Can Yayınları’ndan okuma fırsatı bulduğum ve 19 yaşında bir yazarın yazdığı kitap nereden baksanız meh.
İlk olarak kahramanımızın küçük bir çocuk oluşu dikkatimizi çekiyor. 1. Dünya Savaşı sırasında Fransa’da kendisinden büyük bir kız ile aşk yaşamaya başlıyor. O anda kendi ergenliğimize dönüyor, yaşamaya çalıştığımız aşkları nasıl yaşadığımızı hatırlıyoruz. En az onun kadar problemli ve sorunlu. Herkes bizi sevsin ama biz istediğimizi yapalım, sorumluluk kabul etmeyelim ama en büyük sorumlu biz olalım gibi. Bu yüzden küçük bir anlatıcının bize söyledikleri canımızı skıyor. Ergenliğe dönmüş oluyoruz, çoğumuzun istemediği o atarlı giderli zamanlara.
Ardından hikayenin kurgulanışı ile klasik bir aşk romanı okuduğumuzu anlıyoruz. Burada taraflardan bir tanesinin küçük olmasına gerek yok. Hikaye şehvetin ve aşkın bir araya geldiği topraklarda geçiyor. Hikayemizin dramatize kısmını seven genç kız oluşturuyor. İçimizdeki Şeytan’ın alınıp sevilesi tarafları olmasına rağmen bütüncül olarak bakıldığında geri planda kalıyor.
Bir annenin oğlunu evlendirmek isteyişi ancak daima gelini beğenmeyişi, işlediğimiz suçların aslında gerçekten su yüzeyine çıkmasını isteyişimiz gibi nokta atışlarının yanı sıra basit roman örgüsü ve beklenen son ile bitirmesi bize çantada keklik hissi veriyor. Şu anda kitabın yeni basımları yapılıyor mu bilmiyorum ancak arkakapakta abartılarak anlatılan genç dahi Raymond Radiguet’yi ya çok yanlış çevirdiler ya da o çok yanlış geldi.