Etiketler
alterego, breaking bad 2. sezon, breaking bad inceleme, ego, hank, heisenberg, id, ikincii sezon izle, jane, jesse, pollos, saul goodman, skyler, ted, walter white
Birinci sezonun bitmesi ile hiç ara vermeden ikinci sezonun ilk dört bölümünü izlemiş bulunuyordum. Garip bir şekilde Breaking Bad’e sarmıştım. Hala da sarılı durumdayım. Hatta üçüncü sezondan 7 bölüm bile izleyiverdim bir oturuşta. Sanıyorum ki Breaking Bad’i her hafta beklemek benim için en zor işlerden bir tanesi olacak çünkü büyük bir iştah ve oburluk ile tüketiyorum şu anda diziyi.
Birinci sezonda işin içine çok girmeyen, büyük pişmanlıklar yaşayan Walter White abimizin daha büyük değişimine tanık oluyoruz. Aynı zamanda Vince Villigan’ın kamera ve anlatım tekniğinde daha da üste çıktığına tanık oluyoruz. Hikayenin başında evin havuzunda görünen oyuncak ayının ne olduğunu sezonun son bölümlerine kadar anlamamız imkansız bir durumda. Birinci sezonda görmeye çalıştığımız “bölümün başında ne görürsem bölüm sonunda onu anlarım” gevşoluğunu üzerimizden atmamızı istiyor Vince. Burası benim bölgem ve izin verdiğim sürece burada “anlak abi” olabilirsiniz diyor. Maşallah. Anlayamıyoruz da zaten.
Tuco’nun kendi öz elemanını öldürdükten sonra olayların gelişime ile başlıyor ikinci sezon. Tuco’nun büyük bir kompleks ardında olduğuna tanık oluyoruz. Sanıyorum ki Tuco tam olarak id’i temsil ediyor. İçindeki hayvansı dürtüler ve egolarına asla dokundurtmaması açısından, ağzından tükürükler gelene kadar bağırması ve hayvani iç güdüler ile kendisinden daha rütbeli birisine sarılmaya kalkmasını başka bir şekilde açıklayamıyorum. Gariplikler diğer bölümlerde de devam ediyor. Hikayenin girift yapısı ve insanların birbirine çok yakın oluşu nedeniyle sürekli bir nefes kesilmesi halinde kalıyorsunuz. Hank’in daima çevrelerinde oluşu fakat dizideki ha yakaladım ha yakalandım havası insanı çıldırtan bir hale itiyor. Karnınızda sürekli bir sancıma başlıyor. Aynı anda hem Walter, hem Jesse hem de Hank oluyorsunuz. Bu üç adam kendi dünyalarında yolculuk yapmak zorunda olan adamlar olarak karşımıza çıkıyor. Jesse en başından bulunduğu ortamı terk etmiş, kendi yolunu pişirerek çizmeye çalışan bir adam. Karmaşalar içerisinde bir ruh. Hem çok duygusal hem de oldukça kibirli. Walter, kötü ile iyi arasında arafta kalmış bir adam. Fakat ikinci sezonde tanık olduğumuz portre Walter’ın artık “kötü” olarak kabul edilen tarafa daha da yatkınlaşmaya başladığı. Kendi kendine gerçekleştirdiği sorgular, gerçeklerden kaçmak için söylediği yalanlar ve diğer her şey Walter’ın en büyük arafının simgesi. Hank ise diğerlerinden farklı bir adam. Kas kuvveti ile beyin gücünün birleştiği fakat handikaplara sahip bir insan. El Paso’da yaşadıklarından sonra akıl ve vücut sağlığının doğru orantıda gitmediği bir adam. Çok kuvvetli görünmeye çalışıp bazen savunmasız kalmanın, tam da o anda birileri tarafından vurulmanın ne demek olduğunu gören adam.
Ve her açıdan ahlak gurusu olarak gezinmeyi kabul etmiş Skyler. Skyler benim için en zorba karakterlerden bir tanesi. Tüm yaşananlara tek bir pencereden bakmayı kabul ediyor. Kardeşinin kleptomanisine karşı takındığı tavır, Walter’dan intikam alma biçimi, kendi çocuğuna karşı guru olmasına rağmen yerine getiremediği sorumlulukları ve tüm bunlara aslında bir kadın olarak katlanamayışı. Skyler bir yandan kadınların duyarlı ve daima doğruyu, ortaya bulma çabalarının eseri. Bir yandan ise yine aynı kadın bünyesi ile çelişkilerin içinde varlığını sürdürüyor.
Bu sezonda yeni tanıştığımız bir karakter daha var. Skyler’dan daha zorba ve hırslı: Jane. Temizlenme döneminde olan Jane Jesse’nin farklı bir adam olmasındaki en büyük etken haline geliyor. Jesse’nin tamamen duygusal yanını ortaya çıkaran Jane katalizör görevi görüyor. Bir tepkimeye giriyor, değişikliklere neden oluyor fakat kendisi olduğu gibi çıkıyor. Jesse’nin ilk ve ikinci sezonda tanıdığımız adamdan çok daha farklı, duygusal, hırslı ve üşütük olmasının nedeni haline geliyor. Jesse’nin ruh eşi olarak görüyoruz ilk başta onu. İkisi de çiziyor, ikisi de güzeller fakat sonrasında Jane’in çabuk değişebilen fikirlerine tanık oluyoruz. Var olan gerçekleri yadsıması, işine geldiği gibi davranması ve kendi kurallarını koyması. Daha fazla spoiler vermeyeceğim bu kız önemli.
7. bölümün başında şarkı söyleyen elemanlar bizlere yeni birilerini tanıtıyorlar. Bu açıdan bölümlerin ileriki bölümler ile doğrudan bağlantısını da görmüş oluyoruz. Üçüncü sezonda göreceğimiz olaylar için ikinci sezondan bir gönderme yapılıyor. Tabii ki bu bir spoiler değil fakat karakterleri işin içine sokma açısından Vince düşünceli davranıyor. Aniden birilerini çıkarmak yerine yan karakterleri -ki bu karakterlerin ana karakterler için oldukça önemli olacağını da açıkça söyleyebiliriz- tanımış oluyoruz. Heisenberg’ün ününün tüm dünyaya yayıldığından bahsediyor şarkıda. Ayrıca Kartel’den de. Kartel ve sülalesini yakından tanıma fırsatı bulacağımızı muştulayan bu şarkının sonunda Walter’ın “hadi gidin bakalım evlerinize” demesini bekledim. 🙂 Şöyle bir tavuk kışlar gibi kovsaydı çok eyiydi.
Kilolarca meth yapmak için yola çıkan Jesse ile Walter’ın garip arkadaşlıklarına da şahit oluyoruz. Birbirleri ile hem uyumlu hem de bir o kadar uyumsuz olan bu iki adam hayatlarının araflarını maddi dünyada da yaşama devam ediyorlar. Spoiler alert -akünün bitişi nedeni ile ne ileri ne de geriye gidebiliyorlar. Walter’ın en büyük itirafı, kabullenişi burada geliyor. Ben bunu hak ediyorum diyerek kabullenmişliğini ifşa ediyor. Kocaman bir çölün ortasında aynı Lost gibi kalıyorlar. Nereye gitseler çayır, gitmeseler ölüm. Gitseler yolda ölüm.- spoiler gider. Sadece ruhi durumları zorlamış olmuyor karakterleri, materyal etkenler de karakterleri üzerindeki değişimi hızlandırıyor.
Ve sezon ilerledikçe işin içine Saul Goodman “her noktayı kurtarır abi” ve büyük adamlar giriyor. Tabii biraz da ihanet. Spoiler gençler bu paragraf bitene kadar uzaklaşın, – Skyler’ın hafiften yeni işindeki Ted’e yaltaklanması ile birlikte birkaç gün sonra “Ay ben boşluktayaaam” diye adamla yatması bir oluyor. Garip bir şekilde bunun gerçekleşmesini de istiyorsunuz fakat karşıda hiçbir aldatma gözetmeden parasını sırf ailesi için biriktirmeye çalışan bir adam var. Tabii ki onun artık eski Walter olduğunu söyleyemeyiz. Söyleyemiyoruz çünkü toplum kabul ettiği kötülük ve iyilik normları bir kere kişinin içinde yeşermeye başladıysa her şeyin gerisi geliyor. Bir süre sonra Walter paraya ihtiyacı olmadığı halde bu işi yapmaya devam ediyor. Karısını aldatmadan. Garip insan dürtüleri ile Skyler’ın yeni bir hayata girmeye çalışması, eski hayatından kaçarak güvenli bir limana sığınması göze çarpıyor. Tabii sevişmek zorunda da değilsin ablacım. Yapma lütfen. Ve tabii ki 17 kilo methi satacakları büyük abiler. Bu abinin kim olduğunu ve neler yapabileceğini üçüncü sezonda çok daha iyi görüyoruz. Burada karakter hakkında değil işin büyümesi ile birlikte artan sorumluluklardan bahsetmek istiyorum. Kendi çevresinde geliştiği sürece problem olmayan şeyler büyük alanda, tam o satranç tahtasında karmaşıklaşıveriyor. Eğer acemi iseniz tek hamlede yeniliyor ve karşı tarafın istediği pozisyona geliyorsunuz. – geri gelebilirsiniz.
Jane karakteri sezonun sonuna doğru en büyük atışını yapıyor ve tüm hikayenin çok farklı bir noktaya gitmesine neden oluyor. İşte tam burada aslında Jane’in sıradan bir insan olduğunu anlıyoruz. Hırsları doğrultusunda hareket eden, toplum tarafından eğitilmeye çalışılsa da aslından vazgeçmeyen bir karakter. Biliyoruz ki insanlar ne kadar çok değiştiklerini iddia ederlerse etsinler, değişmezler. Jane bunun ayaklı kanıtı oluyor. Paralar karşısında kendisini kaybedip demir yolunun rayını çevirince, ikinci sezon güçlü bir son ile bitiyor.
-Hangi telefon?