Etiketler

, , , , , , , , , , , , , , ,


a streetcar named desire marlon brando

New Orleans’ın bozulmuş yapısında, II. Dünya Savaşı’ndan sonra geçen bir oyun A Streetcar Named Desire. Oyun neredeyse her sahnesi ile farklı bir noktayı vurguluyor, sembolize ediyor ya da eleştiriyor. Bu tiyatro eserinin sinema uyarlamasında o zamanlar gencecik ve taş gibi olan abimiz Marlon Brando’yu görmek de mümkün.

Blance DuBoi nevrotik bir karakterdir. Hayatı boyunca en büyük korkusu yaşlanmak ve erkeklerin onu beğenmemesi olmuştur. Missisipi’deki kardeşini ziyaret ettiği sürece onu ve çevresinde olup bitenleri görürüz. Hayal dünyasında yaşamaktadır aynı zamanda. Duygularını kontrol edemez, alkol bağımlısıdır. Daha önce bir öğrencisi ile ilişkisi olduğu ortaya çıkınca hayatının geri kalanını erkeklerin gölgesinin altında kalmayı tercih etmiştir. Missisipi’nin tozlu ve erkek kokan sokaklarında hayatının en büyük kazığını kız kardeşinin eşinden yiyecektir. Blance, izlediğinizde sempati duyduğunuz fakat garip bir şekilde sevip sevmemek arasında kaldığınız bir karakter. İsminin Fransızca’daki anlamı olan beyaz ile oldukça ilişkili bir yaşantısı vardır.

a-streetcar-named-desire-marlon-brando-izle

Stella Kowalski, erkeklere karşı zayıf bir karakterdir. Ablasının tam olarak savunucusu bile olamaz. Bir mağara adamı tarafından neredeyse alıkoyulmaktadır. Kocası olan Stanley ile hem insanı hem de hayvansal bir ilişkileri vardır. Birbirlerine bağırarak ve dövüşerek hareket ederler fakat içgüdüleri birbirilerini bırakmalarına izin vermez. Hamiledir fakat onun için görebileceğimiz, bakabileceğimiz tek fal şanssız bir çocuktur.

Stanley, tiksinmek isteyeceğiniz bir karakter. Kendisi Polak fakat Polak olduğu söylendiğinde kabul etmeyen bir adam. Amerikalı olduğunu düşünüyor ve aslına bakarsanız Amerika’nn ideali olan bul ve yok et psikolojisine oldukça uygun bir karakter. Hayvani bir yanı var genel olarak, iri yarı bir adam olduğu için Stella’yı tek parmağı ile hareket ettirebiliyor. Arkadaşlarına karşı yüksek oranda sadık bir karakter.

Mitch, Blanc’ın hayatında umut ışığı gibi görünse de aslında kör bir ışık haline gelecek hatta onun hazin sonuna neden olacak adamdır. Pasif bir kişidir, gerçekleri görmekte gecikse de son kararı mantığı iel verir.

Şimdi birazcık hikayeyi anlatalım, Blanc ile Stella soylu bir aileden gelmektedirler ancak Stella, Stanley ile yaşamak üzere Mississippi’ye kaçmıştır. Stanley’in çocuğunu taşımaktadır ve ablasının geleceğini öğrenir. Yavaş yavaş her şeyi hazırlar, Blanc kırmızı bir araba ile kardeşinin yaşadığı yere gelir. Arabanın isminde geçen -desire- Blanc’ın bir önceki hayatını ve süregelecek olanı müjdelemektir. Blanc temizlik takıntılı bir kadındır. Çok sıcak sular ile sürekli duş alır, kardeşine Stanley’den ayrılması için baskı yapar, Stella ise bu durum karşısında keskin bir tavır sergiler. Stanley’den vazgeçmeyecektir. Blanc’ın en çok ısrar ettiği ve takıntılı olduğu konu ise ışıkların tamamen açık olmamasıdır. Blanc’ın olduğu noktalarda ışık daima az olacaktır. Bu sayede Blanc hem günahlarını hem de yaşını kapatabileceğini düşünmektedir. Kimseyle sabah görüşmez, yüzündeki çizgilerin görülmesini istemez. Bir gün Stanely’i her zamanki gibi azarlarken Stanley ona tecavüz eder. Bu psikoloji ile yaşayamayacağını bile Blanc bu olay ardından akıl hastanesine kapatıldığında ölür.

Hayal dünyasında yaşamayı kabul etmiş olan Blanc, gerçekleri tamamen reddediyordur. Kendisini zayıflığından, aşktan, fakirlikten korumak için bu dünyaya sığınmak zorundadır. Dünyayı görmek istediği şekilde görür, alkol bağımlısı olduğunu tıpkı Stanley’nin kaba bir insan olduğunu reddettiği gibi reddeder. En büyük suçun acımasızlık olduğunu söyler ve bunun uzmanının oyun boyunca Stanley olduğunu görürüz. Çünkü Blanc yaşlı bir kadın olsa da oldukça naiftir, hayatın ondan aldıkları ve onu zorladığı kadarıyla yaşamaktadır ve bir de insanların onu üzmesini istemez.

İlkel ile medeni arasındaki farkı da görmüş oluruz oyunda. Stanley’nin arkadaşlarının yanına gitmeden önce eline alıp karısına attığı et parçası mağara devirlerindeki toplayıcı ve avcı erkekten farksız olduğunu gösterir. Daha cannibal bir adamdır çünkü. Freud’un teorisine göre Stanley id, Stella ego, Blanc süperegodur.

Oyunda seks ile ölüm arasında da bir bağ kurulmuştur. Blanc’ın içinde “sex” geçen taksisi aslında onu ölüme getirir. Aynı zamanda Stanley’nin tecavüzü de bunun en önemli nedenidir. Kadınlar bu erkek dolu, tamamen erkeklere ait dünyada yalnızlardır ve kurbanlardır. Stella garip bir adamla evlidir ve çocuğu bu kaba adamın evinde doğacaktır. Aynı şekilde Blanc da toplumun ve erkek egemenliğinin kurbanı olacaktır. Kadınların tek imkanları evlenip erkeklerinin istediği kadınlar olmaya çalışmaktır. Başka hiçbir şey yapamazlar.

A Streetcar Named Desire insanın tüylerini şöyle bir hareketlendiren türden. Stanley’nin tüm o içgüdülerini içinizde hissettiğiniz ve korktuğunuz bir oyun.

A Streetcar Named Desire Trailer