Etiketler

, , , ,


Tamam hem en dibimiz düştü diye “Auuuv” demeyiniz. Şimdiye kadar takip edebildiğiniz kadarıyla Christian Bale’i ne kadar sevdiğimi anlamışsınızdır. Daha iki sabah önce inen The Prestige’in kalitesine bakmak için açtığımda filmi kapatamadım ve tekrar izledim. O akşam yine aklımda filmi izlemek vardı. Günde iki kere Christian, iyi gider.

American Psycho’yu izlemeye karar verişim yine bir tavsiye üzerine ortaya çıkıyor. Tam da film izlemenin dibine vurduğum dönemler. Arkadaşım ile izlemeye başlıyoruz hakkında hiçbir yorum okumadan. İşin içinde Christian olunca doğal kızsal tepkiler verip “Aaa, yaaa.” gibi şeyler söylesek de işin cinayetler – ler – ler boyutu dikkatimizi çekmeye başlıyor. O anda biz de film üzerine düşünmeye ve kafa yormaya karar veriyoruz.

Christian Bale’in canlandırdığı Patrick Bateman, Wall Street’te çalışan ve enfes paralara sahip olan bir adam. Arkadaşlarının hepsi de en az bu arkadaş kadar sağlam elemanlar. Hayatlarındaki en önemli vaziyet ise her şeyin en iyisine ve en güzeline sahip olma takıntıları. Patrick her sabah uyandığında en bakımlı kadının bile yapmaya belirli bir süre sonra usanacağı bakım kürlerini uyguluyor. Solaryuma giriyor, maske yapıyor, cildine ve her bir parçasına dikkat ediyor.

Sporu ve seksi yapılan bu adamı tüm olayların dışına çıkaran bir nokta var. Gerçek bir seri katil. Peki buna neden olan olay nedir? Hayatında her şeye sahip olabilen bir adam düşünün. İstediği kadın ile yatabilir, istediği kıyafete milyonlarca para dökebilir, iş hayatını zirvesindeyken en güzel ~kartvizit~e sahip olabilir. Olamıyor işte. Bu adamın aklına o dünyanın en paçoz kartivizitini yaptırmak gelmiyor.

MCDAMPS EC020

Geldik mi Amerika’nın şekilcilik üzerine kurulan toplumuna. Wall Street’ten haybeye gelen paraların nasıl kağıt parçalarına ve oradan da caka, hava, artistliğe dönüştüğüne. Hayatında her şeye sahip olabilen bir adamın şehvetini durdurabilecek, sapkın düşüncelerini dizginleyebilecek ne vardır? Bana kalırsa bir hiç.

Tüm filmi izledikten sonra ve şiddet sahnelerinden sevişme sahnelerine kadar her bir sahnede yorum yapabileceğimiz yerler varken biz gittik de şuna takıldık: fazla film izlediysek demek o ara, bu yaşananlar gerçek miydi?

Wall Street’in zengin hayatları, Wall Street’in hemen yan sokağına bile değmezken, bölgenin en iyi restoranına gidebilmek için günlerce bekliyor, en güzel takım elbiseleri ve bakım ürünlerini alabilmek için paraları deli gibi saçıyorken Patrick’in yaşadıkları bir rüyadan mı ibaretti yoksa gerçek miydi?

Filmi tekrar izlemem gerektiğini düşünüyorum. The Prestige’i tekrar izledikten sonra anladım lisede izlediğimde anlayamadığım yerleri. The Prestige bir kez daha “en çok sevdiğim film” olarak kuruldu gönlümün en başına.

American Psycho’yu tekrar izledikten sonra özet geçeceğim. 🙂 Beni bekleyin anacım.

American Psycho – Amerikan Sapığı – Trailer