Etiketler

, , , ,


Yüzyıllardır anlatılmaya ve anlaşılmaya çalışan varlık: kadın…

Tanrıçalardan tutun da ölümlülere kadar her bir kadın figürünün önemli bir rolü vardır tarihte ve mitolojide. Kimileri delicesine sevip aşık olmuşlar, kimileri ise en büyük kötülükleri içlerinde barındırabilecek kadar karanlıktırlar. Ama kadın, daima anlaşılmaktan uzak, anlamları soyut bırakacak kadar başkadır.

Eros ile Psyche, kitapta geçtiği şekli ile Psyke, mitolojide adlarından en çok bahsettiren iki karakterdir. Upuzun bir aşk hikayeleri ve sonunda da vuslatları vardır. Bu iki karakteri bu kadar önemli kılan şey ise birisi Eros’un Aphrodit’in oğlu oluşu, diğerinin de güzellikte tüm ölümlülerden ve ölümsüzlerden daha güzel olmasıdır. İki karakter de aşkın peşinde koşar. Aşkı anlamaya çalışır ve bunun için çaba sarf ederler. Yine de Eros ile Psyke’nin aşkında kafa karıştıran yüzlerce olay, binlerce ayrıntı vardır. Münir Göle tam da bizim kafamızın karıştığı yere parmağını basarak olaylara açıklık getirir. Okuduğunuz tüm aşk hikayelerine artık tabiri caiz ise kıllanarak bakacaksınızdır çünkü bir kere uyanmışsınızdır ve biliyorsunuzdur. Bilmenin aydınlığı çoktan inmiştir okumalarınıza.

Yazılmış bir hikayeyi yeniden yazmaya çalışan Apuleius ve Münir Göle, aynı anda büyük bir kaybolmanın içine düşerler. Dil o kadar kıvrak ve yanıltıcı, aynı zamanda baştan çıkarıcıdır ki anlatan aynen şöyle açıklar dili:

Dilde olağanüstü güçler saklıdır, pimi boşalmayagörsün, karanlıklardan bilinmedik yaratıklar bastırıverir.

İşte bu cümle ile anlattığı gerçeklik, kendisinin de neredeyse anlatı yılanları tarafından dibe çekilmeden öncesidir. Okudukları ile yeniden yazmaya, yeniden yazarken aslından tamamen bağımsız fakat bir o kadar da aslına bir hikaye yaratmaya başlayan anlatıcı, anlatılanların alt metinlerinde kaybolma ihtimalini hemen göze alır.

Altın Eşek adlı kitapta Eros ile Psyke’nin hikayesini yeniden yazan Apuleius, Persephone, Demeter, Athena, Odisseus’a kadar pek çok mitolojik karakterden de bahseder. Pan da nasibini alır tabii ki de. Apuleius’un anlattıkları kısa bir hikaye değildir. Üzeri çabucak örtülebilecek cümleler de değildir kaleminden çıkan.

Şarap, hem yakan ateş, hem susuzluk gideren sıvıdır; şarap hem yabanıl hem işlenmiştir; şarap hem ilaç, hem zehirdir; şarap hem esrimedir hem yıkımdır. Şara çifti içinde barındıran tanrıdır.

Bu yazıyı not alırken aklımdan geçen temel düşünce şarabın ne kadar iyi anlatıldığıydı fakat şu anda tekrar yazmaya başladığımda gördüğüm bir nokta var ki o da bu anlatılanın sadece şarap değil kadın da olduğu.

Ve birkaç sayfa sonra hikaye hızlanmaya, dolu doluya içine ihtiras, macera katılmaya başlamıştır. Afrodit denen hatun güzelliğini çaldığını düşündüğü, ölümlü olduğu halde herkesin ona tanrıymış gibi davranmasına müthiş şekilde sinirlendiği Psyke için planlar yapmaya başlar. Ona nasıl bir ceza vereceğini düşünür durur ve karar verir. Oğlu Eros’a aşkın tatlı ok ucuna zehirli bir aşk koymasını söyler. Dünyanın en çirkin adamına aşık olacaktır bu yüzüne bakmaya doyulamayacak kız. Erosbudururmu?

Bir kadına kadınlığını bir erkek hissettirir, ama kadının hissettiği kadınlığı yalnızca bir başka kadın sarsar. Bu noktada tanrıçaların bile dokunulmazlığı vardır.

Kadının sadece kendi ile olan savaşını değil kadın ile olan savaşını, ablaları, annesi ve diğer tüm kadın figürlerini nasıl bir savaşım içine soktuğunu anlatır Münir Göle kadın psikolojisine bakarak.

Upuzun anlatılması gereken ve gerçekten bir kitap boyunca çözümlenebilecek Psyke ile Eros’un aşkında Münir Göle, Apuleius, bir sürü soru ve cevap bulur fakat sormadığı bir soru vardır. Bu soruyu da ben sormak isterim:

Büyük bir aşkın, birbirine kavuşmak için her türlü zorluğu göze alan iki gencin aşklarının ilk başlarında yani Eros her gece yatağına gizli gizli gelirken Psyke’nin ve sadece tenlerini tanıdıklarında (Eros ile Psyke birbirlerinin yüzlerini aydınlıkta asla görmezler. Zaten tüm olay bunun etrafında düğümlenmiştir.) Psyke gerçekten sevmeye başlayabilmiş miydi Eros’u yoksa sadece cinsel içgüdüler ağır basıyordu ve kadınlığını sonuna kadar hissettiren, dokunan ve onu zevk ile titreten bu adama sırf bu yüzden kendini aşık mı zannediyordu?

Kadınlar, içinden çıkılması en karmaşık puzzle gibiler. Ne kadar çok cümle kurmaya başlıyorsanız o kadar çok dallanıp budaklanıp anlaşılmazlığa koşar adım gidiyorlar. Kadın psikolojisi tamamen ayrı bir çalışma konusu, vücudu dünyanın en güzel nesneleri arasındayken nasıl olur da vazgeçebiliriz ki kadını incelemekten ve kadın olmaktan.

Kadın olmak, kadın olmayı başarabilmek hem zorlu hem de zevkli bir sınav.