Etiketler
cüce, cüce inceleme, chanel, leyla erbil, leyla erbil inceleme, leyla erbil kitapları, lilith, türk edebiyatı incelemesi, şeytan
Kadınları bir yılana, bir deliye çeviren neydi? Kadınları Havva yapan, onları erkeklerin yanında ölmeye mecbur bırakan? Kadınları karıncalar ile bir yaşatan neydi? Daha doğrusu ortak noktaları nelerdi ve kadınlar neden delirirdi?
Zenime imiş adı. Chanel’den giyinmeyi seviyor, birden fazla dil biliyor, TİP’li. Savaşım nedir biliyor, paylaşım nedir biliyor ve evini karıncalar ile paylaşıyor. Darmadağınık evinde, doğanın tam ortasında oturan bu kadın arada bir Leyla Erbil’i evine kabul ediyor. Leyla Erbil, ziyaretlerinde ondan hikayesini dinliyor bol bol. Bu yüzden Cüce’nin girişinde kitabın yazılış nedenini ve Zenime’yi anlatıyor. Zenime yaşamın son senelerinde bir şeyler yazmaya, karalamaya başlıyor. Sayfalar numaralandırılmamış ve yazılar birbirinden bağımsız yine de bir bütün. İşin içinden çıkmayı Leyla Erbil bizlere bırakıyor. Biz Zenime olalım istiyor belki de. Deliliğin ucundan biraz dönerek, biraz çalışanları ve çalışmayanları, ölen kadınları ve yaşayan ölü kadınları görelim diye.
Aklıma gelen nokta ise bunun yeniden yazım sürecinde Leyla Erbil’in ne kadar katkıda bulunduğu kısmı. Tekrar yazma işleminden geçmese de bir derleme bir toparlama sonrası sunulan kitapta nereleri eklemişti acaba? Çıkardığı bölümü yazıyordu Leyla Erbil önsözünde. Bize karşı daima samimi.
Kendini anlatmayı sevmeyen ve günlüğü samimi bulmayan bir kadınmış Zenime Hanım. Yine de yazdığı yazılar onun günlüğüymüş gibi. Benliğinden çıkarak uzaktan kendine bakmış, uzaktan çevresine bakmış, uzaktan tarihe ve geçmişe bakmış.
“Ah, işte o güç saçların ki (öteki kadınlara örttürdüler üzerini sımsıkı korku kefenleriyle; korkunç birer cinsel organdan başka bir şey olmadığına ikrar getirttikleri bedenleriyle birlikte.”
Ah, bir de bu kadınlara deli diyorsunuz fakat görmüyorsunuz… Göremiyoruz ki deli dediğimiz deli kadınlar topluluğu gerçeği gerçek ötesi olarak görebilen kadınlar. Kadın dediğimizde kaçının aklına geliyor olmadığında hayatın anlamsız, hayatın daha acımasız olacağını? Şeytanlaştırılan, yılanlaştırılan kadınların metalar ardından kaybolduğunu düşünüyor muyuz? Kadına sadece kadın olduğu için ve saçının teli gözüktüğü için taciz, tecavüz edebilme hakkını nereden buluyoruz? Bu erillik nereden geliyor?
İşin ilginç yann Zenime Hanım’ın da sanrılar içerisinden kadınlığın eşiğinden öğretinin eşiğine savrulup duruyor olması. Kitabın çok ilerisinde, sonlara doğru yani, gazeteci geldiğinde ve ona “YÜKSEL!” dediğinde onun bir erkek sesine ihtiyaç duyduğunu ve bu eril emir ile gerçekten yükseltiğini itiraf etmesi.
“Yıldırım koşarak geldi aneeeeeyyy! diye seslendi, kapının önünde kaydı düştü dizleri kanadı, aneey, sen bana bir renksiz televizyon verecekmişin ver, dedi. Ama sen taşıyamazsın ki onu, anneni de çağır gelsin dedim, taşırım aneey anam odun kırıy? Baban nerede? Kavede o. Bekle, dedim.”
Erkek, köyde kadını çalıştırır fakat şehirde işler değişir. Kadın çalışsa da parasını harcayamayacak, kendi özgürlüğünü ilan edemeyecektir. Örneğin eşinden daha fazla kazanamayacaktır çünkü bu bir erkek için onur kırıcıdır. Kadın dediğin odun kırıcıdır canım işte. Odunu köyde kırar gerçekten fakat şehirde odun kırmak kolay değil. Tek bir odun üzerine uzmanlaşmak gerek. Bu yüzden yüzlerce kadın intihar eder, dövülür ya da cinayet işler. Kadınlar, cinnet, cinayet. Kadının üzerine gitme.
“,,, çünkü kimse içinden çıktığı çirkeften leke almadan gezinemez bu gezegende, artık bil bunu; bir yazarın tutmasa da bir dediği ötekini, sabuklayıp abuklasa da görünmelidir hayal perdesinde elinde pastavla ve çemkirmelidir cesim laflarla ki getirmeli ses ve öfke kabul ve red, kırmızı ve siyah dediler görün, göz göze gel, göze iliş, göze gir, bakıl, söyle, ki tenceren kanariken maymunun oynariken gir parlamentoya çık aredimentoya bul adamını yanaş eyi dolaş hoşamediyle höşmer…”
Kirliydik işte biz. Zenime Hanım’ın evi de bu yüzden kirliydi. Bir kere temiz doğmamız imkansızdı çünkü insanın içinde vardı bu. Medeniyetin tam orta yerinde vardı. Bu yüzden kirliydik. Nasıl çıkabilirdik o çirkeften hem de leke ve yara almadan? Çıkamadık ha keza. Yine de önce başkalarını kirletme düşüncesi ile çalkalandık. Biz kirli olamazdık da sanki daima “onlar” kirliydiler. Onlar işte canım. Medeniyetin korktuğu, doğanın kucak açtığı her şey. Sanatçı ve bebek de dahil.
“bir geri toplum tortusundan başka hiçbir şey olmayan tüm ailenden bir an önce bakmıştın kurtulmaya”
Evlen! Çünkü yalnız kalamazdın. Yalnız kalman demen tehdit oluşturman demek. Birey olabilmen demen. Ne bakmak zorunda olduğun bir çocuk ne de evlendirdiğin ailelerin vardır bekarlıkta çünkü. Gidebilirsin, yürüyebilirsin istersen sevdiğinle fakat evlilik ve aile bağları en az m.ö. yapıtları gibi çürümüştür, nefesi kokan bir canavardır. Hani şu zırhlı ejder işte. Leş yediği için nefesi hep daha kötü kokan.
“Yıldırım geldi koşarak, aneey, anam ölmüüş dedi… Sıcaktı o gün, bostanda çapalamış patlıcanları, sulamış toprağı, çalı çırpıyı toplamış, ahıra varmış akşam inmiş, sağmış inekleri, babası döndüğünde kahveden bulmuş onu yatakta ölü, “Anan öldü,” demiş Yıldırım’a, yumruklamış oğlanı, ağzı yüzü kan içinde!.. Yıldırım, Yıldırım bak bana, dedin, kal benimle okuturum seni, dayak yemezsin, hem de bana yardımcı olursun git gelde? Kalmam ben, ben isterim babamııı! diye koştu gitti futbol oynadığı arsaya…”
Erkekti çünkü babası. Yıldırım’ın annesi de dövse de ben onun sıcaklığına muhtacım dememiş miydi? Demişti tabii ki. Dövüyordu ama bakıyordu işte aileye. Tüm gün kahvede de otursa gece geliyordu ya yanına. Yıldırım da onun gibi olacaktı işte. Yıldırım başka kimi görecekti büyürken? Kime özenecekti. Halbuki Yıldırım’ın babasından nefret etme ihtimali de vardı, annesi ile birlikte olduğu için.
Ve son olarak Zenime’nin bir yılana dönüşmesi. Kadın, tarihin başına dönüyordu o an. Baştan ve yoldan çıkarıcı, hani şu elmayı verici. En başından beri düşmandı bu yüzden kadın. Onun yüzünden düşmemiş miydi Adem de Cennet’ten? Cennet’te rahat batmıştı keza. Havva meraklıydı, yılan Şeytan’ın ta kendisiydi ve Şeytan da aslında Lilith’ti. Tarih ve tüm mitolojiler böyle anlatıyordu kadını ve erkeği. Kadını erkeğin omurgasından yaratmıştı bir Tanrı. Tanrı ilk malzemeden çalandı.
Leyla Erbil, Zenime Hanım ile kirliliğinden (!) korkmayan kadınların portreleridir. Kadın olmak, doğanın olabilmenin değerini bilirler.