• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: küçük şeylerin tanrısı

Arkadaş (Mihail) – Panait İstrati

25 Salı Eyl 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ 2 Yorum

Etiketler

adrien, arkadaş inceleme, arkkadaş, küçük şeylerin tanrısı, kitap inceleme, mihail, panait istrati, petrov, pofpof, sanatta bireyin doğuşu


Uzun zaman sonra içimde huzursuzluk yaratan kitaptır. Çekiliş ile kitap okumaya başladığımdan bu yana her şey çok güzel gidiyordu. Önce Küçük Şeylerin Tanrısı çıktı şansıma. Sonra da Arkadaş. Tamam dedim, başlıyorum ve bitireceğim! Fakat bu kitap beni bitirdi.

Biliyorum ki Panait’in bireysel görüşlerine en yakın olan kitap bu kitap. Biliyorum ki Yaşar Nabi bu kitabı çevirirken oldukça iyi hissediyor, mutlu mutlu çeviriyordu. Yine de değişen dost kavramından ötürü, değişen sanattan ötürü Arkadaş beni tatmin etmedi. Tabii ki mutlaka dikkate alınması gereken cümleler var içinde. Örneğin:

-Olmaz anne! derdi Adrien. İnsan hem Tanrıya hem şeytana tapamaz. 

Ya da:

Gönülleri dostluk ateşi ile tutuşanlara ne mutlu. Yalnızlığı daha az öldürücü ve hayatı katlanılır bir hale getiren yalnız odur.

En sevdiğim ve üzerini hafif bir karalama yöntemi ile ölümsüzleştirdiğim sözler bunlar. Büyük bir dostluk arayışı içinde olan Adrien ile iki farklı dostluk yaşatan iki adam, Mihail ve Petrov.

Adrien bizim bildiğimiz sanatçı kıvamında bir adam. Berduş, gezmeyi seviyor okumayı seviyor. Hayatın anlamını keşfetmeye, gerçek bir dostluğu bulmaya çalışan bir çocuk. Genç mi genç. Bu yüzden ateşli ve hızlı. Mihail ise kendi duvarlarını örmüş, hayatını gizleyen ve dostluğun derin izlerine taşıyan bir adam. Bu genç adam karşısında yapabileceği tüm çekingenliği yaparak ve ilk başta ondan uzak durarak onu sınıyor, gelişmesinde ve büyümesinde yardımcı oluyor.

Mihail ve Petrov Adrien’in gelişiminde önemli iki basamak. Petrov Adrien’in dostluğu için can atarken Adrien de Mihail için ölüp bitiyor. Dostluk dostluk diye nicesine sarılmadan, bu iki adama tutunup gelişmek istiyor Adrien. Yine de kitap boyunca Mihail’in daimi muhalif tutumu, uzaklaşmacı yanı beni rahatsız etti. Anlattığı kendi hikayesinde ona acıyan bir kadının ardından ilk anda gurur yaptığı fakat sonrasında onun dostu olmak için çabaladığını görünce onun da birilerinin peşinden koştuğunu kolayca görüyoruz. Bu açıdan ilk başta Adrien’e katı davranmasının tek açıklaması kaçan kovalanır olmasıdır bana göre.

Biliyoruz ki yanına çekirge diye aldıkları çocukları olgun birer düşünüre, savaşçıya çeviren adamlar evet serttirler fakat kaçmazlar. Mihail yaşadıklarının ağırlığını tek başına taşıdığını iddia eden fakat yükünü başkalarına yüklemekten çekinmeyen bir adamdır. Mutsuzluk ardındaki dostluğun daha kıymetli olduğunu, savaştan sonra gelen barışın daha yep olduğunu düşünür.

Adrien saf duygular ile bağlıdır halbuki. Ölüm döşeğinde Mihail diye sayıklayacak kadar. Çünkü Adrien en başında böyle bir dostun yaşadığı topraklar içerisinde varlığından bile haberdar değildir. Sadece düşünür ve umar. Bu dostluk ihtiyacını birisinden görmemiştir, okuduğu kitaplar ile hayal eder hale gelmiştir. Mihail’i gördükten sonra yaptığı her şey ise yıllar sonra yemek bulmuş bir açın yaptıklarından farksızdır. Bu noktada Mihail’in yapması gereken bu aç insana daha ilk gördüğü anda görgü kurallarını öğretmek değildir.

Biliyoruz ki herkesin bir hikayesi vardır, herkes kendisinin haklı olduğu hikayeleri daha çok sever. Düşünürsek yaşadıkları ile övünecek milyonlarca insan, sefaletten kurtulma hikayelerini böbürlenerek anlatan binlerce adam vardır. Yine aynı şekilde sefaleti ile övünecekler de söz konusu. Petrov’un gerçek bir benmerkezci olduğunu düşünürsek (ki buna da tam olarak inanmak istemiyorum fakat Mihail’in bu konuda da fikri böyle) Mihail’in de ondan pek farklı yanı yoktur.

Başkaları olmadan mutlu olan Mihail, kitapları ile bir fırıncıda çalışmayın seçen Mihail, ona ortak olmak isteyenlere kolayca geçiş hakkı tanımamıştır. Halbuki ben de en az Adrien gibi yaşamın paylaşılarak güzelleşebileceğini düşünmekteyim.

İlk İstrait deneyimim olan Arkadaş, beni hayal kırıklığına uğrattı. Ardından kura çektim ve Sanatta Bireyin Doğuşu çıktı. Vira bismillah.

Küçük Şeylerin Tanrısı / Büyük İşlerin Tanrısı

23 Pazar Eyl 2012

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

ammu, kast, küçük şeylerin tanrısı, küçük şeylerin tanrısı inceleme, kitap inceleme, the god of small things


Küçükken anlamayıp laf attığım kitaplardan, o bahtsızlardan birisidir Küçük Şeylerin Tanrısı. Sanıyorum ki konserve fabrikasının anlatıldığı bölüme kadar gelip anlamayıp bırakmışlığım hem küçüklüğümdendi. Sonra karar verdim, sırada duran kitapları kura ile okuyacaktık. İlk çekiliş sonucu Küçük Şeylerin Tanrısı çıktı. Başladım okumaya.

Küçük Şeylerin Tanrısı olmak ne kadar kolay olabilir diye araştırmaya daldım. İsim nereden geliyordu kitapta? Küçük ikiz kardeşlerden mi Sophie’den mi Ammu’dan mı? Kimdendi? Yoksa Velutha mı?

Upuzun bir yolculuğa çıkıp sorularım ile devam ederken kardeşlerin birbirine bağlılık derecesini, zor bir hayatta doğan çocukların yaşadıkları ve maruz kaldıkları acıları, annelerinin sanrılarını, kuzenlerinin yabansılığını, pedofilinin gerçekliğini, kast sisteminin yıkıcı ve yıkılması gereken sertliğini… Hepsini gördüm sırasıyla.

Aşk dolu bir kadın olabilirsiniz, eğer iki çocuğunuz yoksa, eğer sizden daha düşük bir adamı sevmezseniz.

Kardeşinize belirli bir sevgi kıstası ile yaklaşabilirsiniz, eğer ensest yoksa, eğer aklınızda onunla birlikte olmak yoksa ve eğer ailenizde bunlar yoksa.

Yurtdışına çıkmak iyi gelir sanabilirsiniz, eğer kızınız oracıkta ölmezse, eşinizin ölümü üzerine katılmazsa.

Kitap boyunca umut ve umutsuzluk, mutluluk ve mutsuzluk arasında gidip geldim sürekli. İki minik ikiz kardeşin birbiriyle uyumları, kelimeleri tersten okumaları, kendilerine garip lakaplar takmaları ve masumca sevgiyi ölçüp biçmeleri.

Ardından sertliği ile karşımda duran Hindistan’ın sistemleri, Dokunulabilirler ve Dokunulamazlar. Kanı donduran sahneler, büyüklerin dünyasındaki büyük suçmalamalar. Ölümüne atılan dayaklar, ölümlerden sorumlu tutulan kişiler…

Küçük şeylerin tanrısı olmak hep daha kolay bu yüzden. Büyük insanların, büyük egoların ve büyük işlerin ardında durmakk, devamlılığını sağlamak, yapabiliyorum demek hep daha zordur çünkü.

Henüz bitirdiğim kitapta yaşanamayanları gördükçe hayatıma bakmam, yaşayabildiklerim ve diğerlerine pay çıkarmam, nasıl desem, nelerin tanrıçası olsam bilemedim. Üzerimde bir hüzün, zaten Sophie Mol da öldü. Zaten Velutha da öldü. Zaten Ammu delirecek ölecekti. Zaten Mamachi her akşam Papachi’den dayak yiyordu.

Üzülüyorum.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 1.572 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...