• Hakkımda
  • Yazılarım

Öznur Doğan

Tag Archives: gerard butler

RockNRolla!

28 Pazar Eki 2012

Posted by Öznur Doğan in Filmler, sinema, film inceleme

≈ 2 Yorum

Etiketler

archy, gerard butler, guy ritchie, handsome bob, johnny quid, lenny cole, lock stock and two smoking barrels, mark strong, one two, rock n rolla, rocknrolla, snatch


now i’m a man,
made twenty-one,
you know baby,
we can have a lot of fun.

i’m a man,
i spell m-a-n…man.

Bir adamın filmlerini kayıtsız şartsız sevebiliyorsanız ya o adamı çok seviyorsunuzdur ya da filmleri sevmeye hazırsınızdır. Guy Ritchie’yi sevmeye başladığınız anda onunla birlikte bir sürü filmi seviyor olursunuz. Evet, kimilerine göre bu filmler hep aynı çevrede toplanmış, senaryo olarak birbirine yakın filmlerdir. Ne fark eder ki? Her zaman tercih ettiğimiz o çikolatanın bundan bir farkı yok. Ben bitteri seviyorum, demek ki daha çok bitteri tercih edeceğim. Yani ben Guy Ritchie imzası seviyorum, demek ki bu adamın filmlerini de bağrıma basacağım.

Guy ile tanışıklığım üniversitenin ilk yılına denk düşüyor. Lock Stock and Two Smoking Barrels ardından Snatch diye başlıyorum izlemeye. Sonra hayatıma bir adam giriyor, hem de uzun zaman çıkmamaya hazırlanmış bir adam. Diyor ki bana “RocknRolla’yı izledin mi?” A-ah!. Ne ola ki? İzlemedim diyorum. Mutlaka izlemelisin diyor. Kabul ediyor, filmi izliyor ve mutluluk üçgen değil beşgen bilemediniz sekizgen oluyorum.

İlk olarak hastası olduğun aksan meselesi tamamen beni filme çekiyor. Ağır aksana maruz kalmaktan hiçbir zaman vazgeçmediğim için -Trainspotting vs- RocknRolla ilaç gibi geliyor. Amanını da İskoç aksanı. Amanını da sert İngiliz aksanı. Yerim yerim, cnm cnm. Daha sonra filmde bulunan adamların etkisi altına giriyorum. Film beni çekmek için birden fazla nedene sahip. Ya şundadır ya bunda, helvacının kızında. Ağız yamukluğunu sevmesem de diğer her şeyini sevdiğim: if you know what i mean, Gerard Butler, Archy rolü ile karizmanın üst mertebelerinde gezen Mark Strong, itlik seviyesinin üst sınırlarında gezen Toby Kebbell. Film gittikçe eğlenceli bir hal alıyor. Guy Ritchie’nin siz Türkler nasıl der ben bilmez, sense of humourı her şeyi gözüme güzel göstermeye başlıyor.

Filmde bir yanda kentin en varlıklı ve ağır babalarından birisi Lenny Cole, diğer yanda herhangi bir sanat eserine saatlerce bakabilecek kafada ve bu mafya babasının oğlu Johnny Quid, işleri hale yoluna koyabilecek coolluğa sahip Archy, her işi bozabilecek ve bunun üzerinden filmi tamamen eğlenceli hale getirebilecek OneTwo, Handsome Bob ve diğerleri…

RocknRolla

Pardon, söylemeyi unuttum: ve Ruslar! =)

Rusları şimdiye kadar sadece birkaç filmde eğlence mantığının dışında gördüğüm için burada koşturan Ruslar ve başlarına gelenlerden özellikle vazgeçmeyeceğim. Spoiler içeren video:

RockNRolla paranın peşinden koşan adamların hikayesi. Rusların da devreye girdiği ve her şeyin bir curcunaya dönüştüğü film. Sırf bu kovalama sahnesi için bile oturup izlenilmesi gerekir. Arabanın içinde birbirlerine savaş ve kavga yaralarını gösteren iki Rus’un konuşmasından vazgeçmek imkansızdır. Johnny’nin salak arkadaşının işleri berbat etme eyiliminden, rock bar sırasında kurşun kalem ile kaş göz yarmanın tadını çıkaran Johnny’e ve tüm film boyunca bir türlü göremediğimiz o tabloya sırt çevirmek… İmkansız!

Filmin sonunda Rock n Rolla’nın bir üçlemenin ilk filmi olduğunu anlıyoruz fakat şimdiye kadar Guy’dan bu konuda gelmiş bir malumat yok. İkinci film bile söz konusu değil. Bir an önce bir şekilde devam etmeli diye düşünüyorum. Havada kalan soruların olduğu kesin.  Archy’nin tam olarak ne ayak olduğunu, One Two ile Handsome Bob arasında bir şeylerin geçip geçmeyeceğini :kaş uu beybi, öğrenmemiz şart.

Hızlı akış, soundtracklerinin de dolu dolu oluşu ile RocknRolla Öznur Doğan’dan yıldızlı aferin almayı başarıyor. Filmi ben izleyeli aradan 3 sene geçmiş. Hala durup durup I’m a Man‘i, Rock n Roll Queen‘i zevkle dinliyor, arada kendime:

There’s no school like old school, and I’m the fucking headmaster. diyorsam, vardır bir bildiğim.

“Archie: People ask the question… what’s a RocknRolla? And I tell ’em – it’s not about drums, drugs, and hospital drips, oh no. There’s more there than that, my friend. We all like a bit of the good life – some the money, some the drugs, others the sex game, the glamour, or the fame. But a RocknRolla, oh, he’s different. Why? Because a real RocknRolla wants the fucking lot. “

“Johnny Quid: You see that pack of Virginia killing sticks on the end of the piano? 
Pete: Yes. 
Johnny Quid: All you need to know about life is retained in those four walls. You will notice that one of your personalities is seduced by the illusions of grandeur – the gold packet of king size with a regal insignia, an attractive implication towards grandeur and wealth, the subtle suggestion that cigarettes are indeed your royal and loyal friends, and that, Pete, is a lie. 
Johnny Quid: Your other personality is trying to draw your attention to the flip side of the discussion, written in boring bold black and white, it’s a statement that these neat little soldiers of death and in fact trying to kill you and that, Pete, is the truth. 
Johnny Quid: Oh, beauty is a beguiling call to death and i’m addicted to the sweet pitch of its siren. 
Johnny Quid: That that starts sweet ends bitter, and that which starts bitter ends sweet. 
Johnny Quid: That is why you and i love the drugs and that is also why I cannot give that painting back. now please, pass me a light. 
Pete: Oh you are something special, Mr johnny quid. “

RocknRolla Trailer

300 / 300 Spartalı / Isparta’nın Gülü

24 Salı Tem 2012

Posted by Öznur Doğan in Filmler, sinema, film inceleme

≈ Yorum bırakın

Etiketler

300, afrodit, astinos, gerard butler, olimpos dağı, sparta, tabula rasa, vincent regan, yunan tanrıları, zeus



Gerçek adamların savaşı! 300 adet Spartalının Persler ile büyük savaşını konu alan mitolojik filmlerden bir tanesi. Mitoloji ile biraz ilgilenenler bu iki millet arasındaki durulmaz suyu mutlaka göreceklerdir. Yunanistan sınırları içerisinde yani azıcık yerde bu kadar itiş kakışı nasıl başarabiliyorlar onu tam olarak anlayabilmiş değilim. Aslına bakarsanız tanrıların da Olimpos denen yerde çok barış içinde olduğu söylenemez. Hades durmadan birilerini kaçırır, Zeus’un uçkuruna diyecek yok zaten. Afrodit manyağın teki, her gördüğüne aşık oluyor, sonra intikam peşinde koşuyor.

Tanrı kalsak ya hepsine?

Kalamayız.

300’ü çok uzun zaman sonra izlemiş olmanın rahatlığı vardı içimde. Yok çok şişirilmiş, yok çok güzel, yok muhteşem, yok Cüneyt Arkın… İşte tüm bu yorumlardan soyutlanmıştı kafam. Tabula Rasa kadar temizdim. Filmi izlemeye başladım.

İlk olarak filmin bir anlatı üzerine kurulması doğrudan ozan geleneğiyle uyuşuyordu. Kimse bu filmin gerçek bir mitten alınmamış olduğu sırf bu yüzden bile söyleyemez. Prometheus’tan tutun da Adonis’e kadar, herkesin hikayesini anlatan adamlardı bu ozanlar.

Kavga dövüş, savaş barış filmlerini seven ben için bol savaş sahneli bir film olduğu için de üst sıralara çıkıyordu. Yine de filmde en çok beni onurlandıran şey Kraliçe Gorgo’nun Spartalı kadınların da yönetimde söz hakkı olduğunu bildirmesi ve Pers kralı tarafından yollanan sünepe elçiye verdiği cevaptır.

Messenger: What makes this woman think she can speak among men? 
Queen Gorgo: Because only Spartan women give birth to real men. 

Kadınları onurlandıran ve onları ön plana çıkaran durumlar daima ilgimi çeker, övgümü hak eder. Hayır efendim sanki övgümü hak etmese bir şey olmayacak. Elbette olacak fakat bu kadar senedir, yani yaklaşık üç senedir, civilization nature ikilisi arasında boşuna mı kadın ile erkeği çaprazladık birbirine.

-

Sadece erkeklerin değil kadınların da keskin zekasına göndermeler yapan, eşine sadık ve gerçek bir savaşçı ruhu ile yetiştirilmiş kadınların olduğunu gösteriyordu film bize. Tarihte Spartalıların en iyi savaşçılar olduğu düşünülürse ve anlatılanların gerçek olduğuna inanılırsa – ki inanmamak için bir sebep yoktur – burada yaşayan kadınların ezilmek yerine kraliçenin bile “höt” deyici rolünün olması oldukça güzel.

Çok fazla kadınlar ve kadınlık üzerinden gidip feministlik çığırtkanlığı yapmak istemiyorum. Diğer ayrıntılara atlamam gerekirse, kimsenin kahrolmadığını söyleyemeyeceği bir sahne; Vincent Regan’ın canlandırdığı Captain’ın oğlu Astinos’u kaybettiği sahne. (Az önce sahneyi daha ayrıntılı olarak hatırlamak için açıp baktım da…) İnsanın kemiklerini titreten, sinir uçlarını uyuşturan bir sahnedir o. Bir babanın oğlunun adını haykırışı ve oğlunun kafasının kesilişidir en derinden sarsan. Bir kez daha titredi içim.

Dövüş, savaş ve kan. Normalden daha fazla severim filmlerde. 300 benim için aranan kandı gerçekten. Şu anda tekrar izlemek istedim. Tekrar açıp tekrar izlemek.

Çevirilerinde Ispartalı olarak yazsalar da filmde Sparta ile Isparta ayrı yerlerdir, not düşeyim dedim yazının sonunda.

Astinooooosss…

300 Trailer

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Abone Ol Abone olunmuş
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 aboneye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Abone Ol Abone olunmuş
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucu'da görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...