• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Tag Archives: black swan

The King’s Speech / Zoraki Kral

26 Pazartesi Kas 2012

Posted by Öznur Doğan in Filmler, sinema, film inceleme

≈ 2 Yorum

Etiketler

bertie, black swan, colin firth, geoffrey rush, inception, king george vi, lionel logue, mamma mia, oskar ödülleri, quills, shutter island, the king's speech, zoraki kral


+Yeni mi izledin? -Eveeet. +Aaaa! -Yaa. İşte böyle bir hikaye benim çok bilinen filmleri sonradan izlemem ve herkesin unuttuğu anlarda onlara bu filmleri hatırlatabiliyor olma lüksüne sahip olmak. Inception, Shutter Island, Black Swan ve diğerleri. Hepsi benim filmleri çok daha ileriki bir zamanda izlememin eseri. Oy canım.

Aslında bu yazıya şu şekilde başlamayı düşünüyordum: Film nasıl olursa olsun sırf oyuncuları sevdiğiniz, sempati duyduğunuz insanlar diye beklentinizi en düşük seviyeye çekip en mutlu insanlardan birisi olabilirsiniz. Evet, Geoffrey Rush’ı gördüğümde film tüm yapılarından, yargılarından ve beklentilerinden kurtuldu. Seviyorum bir kere bu adamı, çok normal ondan iyi bir şeyler beklemek. Yine de ne kadar gözümde büyütürsem o kadar hayal kırıklığına uğrayacağımı bildiğim için sakince izledim filmi. Yine de Quills’de dizlerimi titreten bu adam burada da beni zevkten dört köşe etmeyi başardı.

83. Oscar Ödülleri’nde En İyi Aktör dalında oskarı kucaklayan Colin Firth için bir aralar “Yersiz bir oskar oldu.” gibi şeyler duymuştum. Zoraki bir ödül verildi açıklamaları yapılmıştı. İtirazım var! Katılmıyorum hakim bey! Colin kekemeledikçe ben sanki kendimi bir şeyler söylemeye çalışıyor da başaramıyor gibi hissettim. Ben gittikçe sıkıştım, o küfrettikçe ben rahatladım! Güldükçe güldüm, gerildikçe onun gerginliğini yaşadım. Daha önce Mamma Mia’da karşıma çıktığını hiç hatırlamadığım bu adamı dosdoğru, yargılamadan, ilk kez izliyor gibi izledim ve sonuç beni tatmin etti.

Geoffrey Rush’ın yine keskin zekalı bir karakteri canlandırması ve üzerine tamamen yapışan muhtekuladelik. Evet. Sıfat oluşturmakta özgürüz. Dil bizimle yaşayan bir şey. Mis gibi kelimeler ile tanıtıyorum size Rush’ı. Yaşlılığın garip bir şekilde çirkinleştirmekle karizmalaştırmak arasında bıraktığı bir adam Rush. Yine de o bilge  ve küstah eda başka birilerine yakışabilir miydi bilmiyorum. Lionel Louge’u tanıtırken Kral George biraz duraksar ve “Benim kişisel konuşma terapistim.” der. Aslında o anda orada “Mentorüm.” demesini bekledim bir an. Tabii ki bir krala böyle konuşmak yakışmazdı. Hem kralsınız hem de size akıl veren bir adam var. Hem de bu adam başpsikopos da değil. Hmm! Tü kaka.

kings-speech-izle

Gelelim filmin ayrıntılarına ve dokunulması gereken parçalarına. İlk olarak müstakbel kralın sahip olduğu kekemelik ve geçmişi ile olan anlaşmazlığından bahsetmek istiyorum. Sahip olduğu kekemelik içine doğduğu ve aslına bakarsanız çok da doğmak istemediği bir yer olan İngiliz Kraliyet’ine baş kaldırıdır. Kekeme olduğu zaman ona kimse dokunmayacaktır. Elbette gerçek bir asil gibi olması daima beklenecektir, üzerine gidilecektir, ani çıkışlar yapılacak ve korkudan ödü koparılacaktır fakat onlar ne yaparsa yapsın eşinin de dediği gibi ona ilişmeyeceklerdir. İngiliz Kraliyeti’nin pürüzsüzlüğüne, o beyazlar ile belirlenen asilliğine karşı kara bir dikendir George. Hem kendisine batar hem de ailesine. Konuşmada başarısız görünse de insanlara katlanma konusunda oldukça başarılıdır. Onunla dalga geçen bir ağabeye katlanmak zorundadır öncelikle. Ardından sert olması gerektiği en abuk şekilde empoze eden babasına karşı. Ona yemek vermeyen dadısına ve bu konulara hep uzak kalan annesine. George kekelemesin de ne yapsın?

King George VI: [Sees Logue is sitting on the coronation throne] What are you doing? Get up! You can’t sit there! GET UP! 
Lionel Logue: Why not? It’s a chair. 
King George VI: No, that. It is not a chair. T-that… that is Saint Edward’s chair. 
Lionel Logue: People have carved their names on it. 
King George VI: [Simultaneously] That… chair… is the seat on which every king and queen has… That is the Stone of Scone you ah-are trivializing everything. You trivialize… 
Lionel Logue: [Simultaneously] It’s held in place by a large rock. I don’t care about how many royal arseholes have sat in this chair. 
King George VI: Listen to me. *Listen to me!* 
Lionel Logue: Listen to you? By what right? 
King George VI: By divine right if you must, I am your king. 
Lionel Logue: No you’re not, you told me so yourself. You didn’t want it. Why should I waste my time listening? 
King George VI: Because I have a right to be heard. I have a voice! 
Lionel Logue: [pauses] Yes, you do. 
[Longer pause] 
Lionel Logue: You have such perseverance Bertie, you’re the bravest man I know. 

Bertie, Louge’un asistanlığında yepyeni bir adama dönüşür. Yüzleşmek istemediği krallık gerçeği ile cesursa karşılaşmasını sağlar Louge. Tüm çalışmaların, yerde yuvarlanmaların ve zıplamaların, camlardan bağırmaların sonucu olarak tamamen kendine güvenen bir kral çıkacaktır ortaya. Bu yüzden hiçbir şeyi olmayan adam Louge kaybedecek de bir şeyi olmadığı için Bertie’ye yardım etmek, en onulmaz sözler söyleyerek onu güçlenddirmeye çalışmaktadır. Herkese böylesine bir arkadaş gerekli desem, çok ileri gitmiş olmam sanıyorum.

Filmin en eğlenceli ve müthiş rahatlama dolu sahnesini ise kocaman bir spoiler alert ile vermek istiyorum. DİKKAT DİKKAT.

King gone wild!

King George VI: All that work down the drain. My own brother, I couldn’t say a single word to him in reply. 
Lionel Logue: Why do you stammer so much more with David than you ever do with me? 
King George VI: ‘Cos you’re b… bloody well paid to listen. 
Lionel Logue: Bertie, I’m not a geisha girl. 
King George VI: St… stop trying to be so bloody clever. 
Lionel Logue: What is it about David that stops you speaking? 
King George VI: What is it about you that bloody well makes you want to go on about it the whole bloody time? 
Lionel Logue: Vulgar, but fluent; you don’t stammer when you swear. 
King George VI: Oh, bugger orf! 
Lionel Logue: Is that the best you can do? 
King George VI: Well… bloody bugger to you, you beastly bastard. 
Lionel Logue: Oh, a public school prig could do better than that. 
King George VI: Shit. Shit, shit, shit, shit, shit, shit, shit, shit, shit, shit, shit, shit! 
Lionel Logue: Yes! 
King George VI: Shit! 
Lionel Logue: Defecation flows trippingly from the tongue! 
King George VI: Because I’m angry! 
Lionel Logue: Do you know the f-word? 
King George VI: F… f… fornication? 
Lionel Logue: Oh, Bertie. 
King George VI: Fuck. Fuck! Fuck, fuck, fuck and fuck! Fuck, fuck and bugger! Bugger, bugger, buggerty buggerty buggerty, fuck, fuck, arse! 
Lionel Logue: Yes… 
King George VI: Balls, balls… 
Lionel Logue: …you see, not a hesitation! 
King George VI: …fuckity, shit, shit, fuck and willy. Willy, shit and fuck and… tits. 

Çok uzun zaman sonra izlediğim için pişmanlık duymuyorum. Bunu açıkça söylüyorum ki şu anda filmi izlemiş olanların hissedeceği hatırlamışlık ve izleyeceklerin yaşayacağı istek çok daha değerli herkesle izlemekten.

King’s Speech – Trailer

Inception / Başlangıc / Ve Diğer Tüm Ceptionlar

07 Pazar Eki 2012

Posted by Öznur Doğan in Filmler, sinema, film inceleme

≈ 2 Yorum

Etiketler

ariadne, black swan, edith piaf, film inceleme, inception, leonardo di caprio, mal, minatour, theseus


-Inception’ı izledin mi?

+ Hayır.

-Inception’ı izledin mi?

+ Hayır?

-Inception’ı izledin mi?

+ Hayır!

-Inception’ı izledin mi?

+ Hayır!!!

Evet, bu konuşmadaki hayırcı abla ben oluyorum. İzlemiyorum sizin Inception’ınızı ulan diye gaza gelmişliğim söz konusu. Bunun nedeni ise Black Swan’a yapılan muhabbetin aynısının Inception’a yapılıyor olmasıydı. Sağa dönüyorum spoiler, sola dönüyorum karakter analizi, arkama dönüyorum filmin sonu ile ilgili yorumlar ve önümde daima bık bık bık boş konuşan insanlar. Biraz sükut ey insanlık.

Inception’ı izlemeye 1 sene sonra karar veriyorum. Herkesin önünde Inception konusunu kapatıp o dönemlerde Alfred filmlerine dalmış durumdayım. Vertigo, Rear Window gibi filmler ile bu güzel abimiz neler yapmış diye ilgileniyorum. Inception hakkında söylenen şeyleri kulak ardı ediyorum. Aslına bakarsanız filmin sonunu boş boğaz birisinden duyduğum için de sinirlenip duruyorum.

Vakit geldi çattı. Eski filmlerden çok yeni çıkan filmleri izlemeyi sevdiğim için yeni bir heyecan ile başladım Inception’ı izlemeye. Sistem olarak oldukça akıllıca bir oluşum Inception. Sizin aklınıza bir fikir ekilmesi için uzun süren çalışmalar oluyor ve sonucunda siz düşündüğünüz şeyi gerçekleştiriyor olduğunuzu düşünürken sizin için düşünülmüş sonu yaşıyorsunuz. Evet, anlatım itibari ile oldukça karışık gibi geliyor yine de izlemeye başladığınızda “katman”larda yaşamaya başlıyorsunuz.

Oh dedim, bu ne güzel film. Bir hızla filmi izliyorum. Kurulan ve inşa edilen her yeni nokta, rüyalarda buluşuruz edası ve uzun çalışmalar. İşin içinde Hollywood’un olmazsa olmazı aşk. Inception dahiyanece yazılmış bir hikayenin sinemaya yansıması aslında. Sevmeyenlerin hangi sebeplerden dolayı sevmediklerini dinlemeye ve bu konuda tartışmaya girmeye hazırım. Aslına bakarsanız Inception sırf dünya çapında her fiilin ya da ismin sonuna eklenmek kaydı ile yepyeni bir kelime oluşturabildi ya, işte o yüzden bile sevebilirim onu. “x içinde x” yerini tamamen yeni bir kelime almış oldu bu yüzden: xception. Aslında edebiyat dünyasında en sık kullanılan parçalardan bir tanesi: metafiction. Inception’ın da başlangıç noktası tam da burası.

Filmin kadrosu ağız dolusu güzel adam ve kadınla dolu. Başarısının bir diğer sebebi de bana kalırsa bu. Rolleri için doğru seçilmiş adamlar daima daha iyi işler başaracaklardır. Leonardo’nun da şimdiye kadar beni hiç hayal kırıklığına uğratmadığını düşünürsek Inception’da da başarısız olmaması çok normal kalıyor.

INCEPTION

The Dark Knight’ın yönetmeni canımız kanımız ağabeyimiz Christopher Nolan hiçbir şekilde paradan ve görsellikten kaçmamış film için. Efektler ile dolu, patlamalar, karanlıklar ve aydınlıklar ile dolu bir film. Özellikle Bluray izlediğinizde her bir kıvılcımı bile seçebiliyorsunuz. Peki neden? Hepsi planlanmış durumdadır çünkü. Filmde aynı zamanda mitolojik göndermeler, günlük yaşantımızdaki durumlara bakış atmalar, şarkılara yer vermeler vardır. Edith Piaf’ın az ekmeği yenmemiştir filmde. Size birkaç özel ayrıntı vereyim isterseniz:

-Filmi üç boyutlu çekmeyi tavsiye eden Warner Bros yetkililerini Christopher Nolan Inception’ı yaşama zevkini azaltacağını düşünerek reddetmiştir.

– Edith Piaf’ın “Non, je ne regrette rien” şarkısı ana tema olarak kullanılmıştır filmde. Filmin başındaki trambolin sahnesinde şarkının başlangıcına göre bir hızlandırılma ve yavaşlatma efekti kullanılmıştır.

– Ariadne Yunan mitolojisinde Theseus’a labirentten çıkması için yardım eden prensestir.

– Marion Cotillard’ın filmdeki ismi olan Malorie ve kısaltılmışı Mal, “malheur” kelimesinden gelmektedir. Mutsuz anlamına gelen bu kelime isim karakter ilişkini yansıtır.

– 2:28’den geriye sayımda aslında yine Edith Piaf’ın şarkısı ile doğrudan bir bağlantı vardır. Kaydedilmiş editionında şarkı bu uzunluktadır.

– Filmin ismi filmin başında 1 kez geçmektedir ama film sonunda üç defa geçer. Credits bölümünde en başta, oyunculardan sonra ve en sonda. Sanıyorum bu da bir başka Inception oluyor.

Sanıyorum bu kadar alt bilgi yeter. Gelelim film boyunca akla kısa süreli karıncalanma getiren konuşmalara:

“Cobb: Never recreate from your memory. Always imagine new places! “

Çünkü geçmişi peşinizden atamadığınız sürece daima gölgede kalacaksınızdır. Beynin derinliklerinde, uykunun ve rüyanın tam ortasında eğer bir gölge olursa bu artık rüya değil kabustur.

“Cobb: You’re asking me for Inception. I hope you do understand the gravity of that request. “

Çünkü rüyalarda her şey yok edilebilir, üzeri örtülebilir, katlanabilir ve bükülebilir. Sonuna kadar gitme, kaldığınız yerden devam etme hakkına sahipsinizdir. Yerçekimi zorunlu değildir.

“Mal: I’ll tell you a riddle. You’re waiting for a train, a train that will take you far away. You know where you hope this train will take you, but you don’t know for sure. But it doesn’t matter. How can it not matter to you where that train will take you? “

Ve daha çalıp çırpıp buraya koymak istediğim sözler. Spoilerı ise sona sakladım:

Film boyunca hangi anların rüya hangi anların gerçek olduğunu anlamak görece olarak kolay fakat son sahnede insan gerçek olduğuna inanmak istiyor yaşananların. Bunu anlamanın en kolay yolu rüyalarda yüzüğü ile gezinen Cobb’un gerçekte yüzüğü yoktur. Sonunu siz bulun! 🙂

Inception – Başlangıç – Trailer

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...