Etiketler

, , ,


beatrice ten sonra birinci yuzyilKitap okumaya bazen ara veriyor olmak beni üzse de güzel şeyler ile uğraştığım için etkisi yüksek derecede gerçekleşmiyor. Yaklaşık 1 aydır filmler ve diziler dünyasına geri dönmüş bulunuyorken önce Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı ardından da Beatrice’ten Sonra Birinci Yüzyıl beni büyük bir üçlü içerisine soktu. Kitap, dizi, film, iş, okul, blog. Ah pardon beşli içerisine sokmuş. Fakat yine de bu halimden memnunum. Evet artık günde sadece 4 saat uyuma gibi bir lüksüm var ancak şimdilik her şey güzel.

Amin Maalouf’a karşı duyduğum sevgi ve saygıyı neredeyse her kitap incelemesinde belirtmekten geri kalmadım şimdiye kadar. Öyle ki onunla alakalı bir şeyler okumaya başladığımda bile hafiften bir sevinç doluyor için. Beatrice’ten Sonra Birinci Yüzyıl hiç düşünmeden almaya karar verdiğim Maalouf kitaplarından bir tanesi. Bu sefer biraz beni hayal kırıklığına uğratmış bir kitap. Fazla kısaymış, sanki her şey çok hızlı gelişiyormuş gibi hissettim. Halbuki ortada derinlemesine girilebilecek bir konu söz konusu: erillik ve dişillik.

Anlatıcımız ve kahramanımız böcekbilim konusunda üstün seviyede bir profesör. Clarence ile karşılaştıktan sonra hayatı değişmeye başlıyor. Kendisi ile röportajda bulunan Clarance’ı bir güzel kandırıp hayatına dahil ettikten sonra hayat  boyunca en çok istediği şeye sahip olmak için çabalıyor. Bir yandan da Mısır’da önemli bir yere sahip olan bokböceğinin özel bir karışım ile çok ucuz fiyata “erkek çocuk doğurtmak için” satıldığını, bu geleneğin çok uzun zamanlardan beri devam ettiğine değiniyor. Clarance bu noktadan sonra habercilik tutkusunun peşinden giderek Mısır’da ve diğer az gelişmiş ülkelerde çok uzun zamandır hatta yüzyıllardır süregelen bir gelenekten, kızların doğumunu azaltmak ve erkek ırkının sınırsız çoğalmasını sağlamak üzerine geliştirilen teknikten bahsetmek üzere hayatını riske atıyor.

Kitapta üzerinde durulan en temel konu bu. Kadınların erkek egemenliği altında ezilişi, canlı canlı öldürülüşü, insanların buna karşı koyarken bile içlerindeki onulmaz şiddet ve nefretten vazgeçemeyişi gözler önüne seriliyor. Dünyayı kurtaracak hikayenin dahi Darwinist bir teori ile “en sağlamını seçerek” oluşturulmasına tanık ediyor.

Söz konusu Amin olunca upuzun anlatımlar ile derin düşünceler bekliyordum fakat üstün körü geçilmiş gibi hissettim bu sefer. Hevesim kırıldı, canım sıkıldı. Yine de öyle tatlı bir bölüm var ki kelebekler ile alakalı, işte o bölüm kitabın tamamen açıklaması, incelemesi ve eleştirisi niteliğinde.