Etiketler
andy warhol, bob dylan, cate blanchett, christian bale, cup of coffee, heath ledger, i'm not there
Anlatacak ve yaşayacak çok şeyiniz varsa kaç kişi sizin yerinize geçebilirdi? Hem de her seferinde farklı bir yanınızı gösterecek şekilde. I’m Not There psikolojik bölünmeler ve farklı hikayeleri ele alış açısından tadı damakta bırakan filmlerden bir tanesi. Filmi sever Bob Dylan’ı sevmezsiniz. O da olur. Bob’ı sever, filmden haz etmezsiniz. Hmm. Zor biraz.
Efsaneler kadrosunda yer almayan yok neredeyse. Christian Bale ve Heath Ledger başı çekiyor. Bu güzel adamlar pek çok gencin olmaya çalıştığı adamı canlandırıyorlar.
Nedir Bob Dylan? Yenilir mi içilir mi? Bob Dylan gençlere başını aşağı eğerek sigarayı yakmayı öğretmiş bir adamdır belki de. Birden fazla enstrüman çalmanın tadını zerk etmiştir damarlarına. Küçücük görünüp kocaman işler yapılabileceğini göstermiştir. Hem de hastalıklı hastalıklı gezinirken etraftakilerin daha hastalıklı olabileceğini ortaya çıkarmış bir adamdır.
Son iki senedir etrafıma baktığımda küçük Dylan’lar görüyorum. Alternatif müziklere kayanlar, amatör gruplar kuranlar, toplumdan sıyrılıp iki tık üste çıkmak isteyenler Bob Dylan’ı dinleyip anlamaya çalışıyor. One Mor Cup of Coffee’sinden başka bir şarkısını sonuna kadar bilmeyen birisi olarak Bob’ı takdir etmekle birlikte müthiş bir bağ ile sevdiğimi söyleyemem. Yine de sanatçıların yaşadıkları hayatlar, pek çok kişiye ilham olması açısından ayrıca müzik dünyasından önemli bir yeri olmasından sebep filmi izleyip üzerine bir de oturdum düşündüm.
Tüm erkek oyuncuları geçerek söylüyorum, sırf Cate Blanchett’ın o donuk tavırları için bile tav olunabilir bu filme. Aynı zamanda 6 karakterden bir tanesini kendinize yakın hissedebileceğiniz için de izleyebilirsiniz. Bilmiyorum işte, izleyip sizin seçmeniz gerekiyor.
Önemli olan izlediğiniz filmlerin kötü yönlerini görüp zevk alınacak nokta bırakmamak diye düşünüyorum. Bob Dylan’a bir bağlılığım olmamasına rağmen zevk ve feyz aldım filmden. Aynı zamanda Dylan’a dair yeni şeyler öğrenmiş oldum. Hatta bazı zamanlar nasıl ki Andy Warhol’u sevmiyorum, o şekilde sevmedim adamı. Jude, Arthur, Jack, Billy, Woody ve Robbie.
Hem huzursuz ve huysuz bir adam hem de çocuksu. Birden fazla kadında yaşamaya da çalışıyor, ani çıkışlar ile aşkı da kabarabiliyor. Bob Dylan halkın olmamasını istediği bir adam belki de. Ahlak kuralları içerisinde yaşamak gibi bir zorunluluk hissetmiyor. Gerçek bir sanatçı gibi o da doğaya yakın, ahlak kelimesinin altında ezilip büzülmüyor. İyi olmak için uyumaya gerek duymuyor. Gücünün sonuna kadar ayakta kalmaya çalışıyor, ölmeye yeltenerek.
Şöyle başlıyor film ve devam ediyor:
Narrator: There he lies. God rest his soul, and his rudeness. A devouring public can now share the remains of his sickness, and his phone numbers. There he lay: poet, prophet, outlaw, fake, star of electricity. Nailed by a peeping tom, who would soon discover…
Jude: A poem is like a naked person…
Narrator: – even the ghost was more than one person.
Arthur: …but a song is something that walks by itself.
“Jude: Look at all these medicines! Hey man what are those?
Man At Party: Mandy’s, make you sleep.
Jude: Sleep? aint sleepin’… Sleep’s for dreamers. I haven’t slept in thirty days, man. Takes a lot of medicine to keep up this pace. “
“Billy the Kid: People are always talking about freedom. Freedom to live a certain way, without being kicked around. Course the more you live a certain way, the less it feel like freedom. Me, uhm, I can change during the course of a day. I wake and I’m one person, when I go to sleep I know for certain I’m somebody else. I don’t know who I am most of the time. “
I’m Not There Trailer