Etiketler
antigone, civilization, creon, düzen, euripides, feminism, kaos, kitap incelemesi, kitap tanıtımı, maroia, medea, nature, oznurdogan.com, sophocles
Euripides’in Medea’sını ve Sophocles’in Antigone’sini asi, güçlü ve inatçı kadınlar olarak görürüz. Bu görüntü belki de bizim görebileceğimiz ilk kadın başkaldırı görüntüsüdür. Euripides’in Medea’sında, Medea’yı daha güzel bir kadın ve daha yüksek bir makam için terk eden Jason’dan intikam almaya karar veren bir kadına tanık oluruz. Eski kocasından öylesine güçlü bir intikam almalı, onu öyle bir cezalandırmalıdır ki kocası bu ceza ve azap yerine ölmüş olmayı tercih etmelidir. Ve Medea daha onun için gözünü kırpmadan kardeşini öldürdüğü Jason’dan alacağı intikam için Jason’un yeni karısı, karısının babası ve Jason’dan olan iki çocuğunu öldürür.
Sophocles’in Antigone’sinde ise kardeşine yapılan haksızlığa göğüs geren ve bu yolda ölmeyi dahi göze alabilen bir kız kardeş görürüz. Kardeşinin öldükten sonra açık bırakılan mezarını kapatmak istediği ve kapattığı için dönemin kralı (dayısı Creon) tarafından ölüm cezasına çarptırılan, infazdan önce halkın tepkisini alan kralın fikrini değiştirmesiyle cezası hafifletilen fakat bu süre içerisinde kendisini asan bir kahramandır.
İşte bu kadınlar Düzen’e ilk başkaldıran kadınlardır. Tarihin ilk feministleri de diyebiliriz aslında. Kaos’un çocukları Düzen’e karşı savaş açıyor ve kazanıyorlar. Medea kocasının onu terk etmesine karşı koyduğu için ülkesinden sürülüyor, Antigone kardeşine yardım ettiği için ölüm cezasına çarptırılıyor. Yani Tanrı’nın çocuklarını, Adem ve Havva’yı, Bahçe’sinden kovması gibi, Adem ve Havva’nın “Yapma!” denileni yaptığı için cezalandırılması gibi.
Medea ve Antigone’de işin içine bir de Atina’nın katı “Erkek” kuralları, kadınların vatandaştan dahi sayılmayışları, var oldukları kadarıyla ise sadece ya tecavüze uğradıkları ya da köle olarak kullanıldıkları, her zaman için ezilmeye ve yok olmaya mahkum Atina kadınları giriyor. Böyle bir dönemde Medea’nın kocasına, ve tanrılara; Antigone’nin devlete ve yine tanrılara başkaldırıyor olması kahramanlara Atina kadınlarından çok daha farklı bir boyut kazandırıyor.
Bir Gürcü prensesi (Medea) ve kör bir kralın kızı (Antigone) onlara o zamana kadar dayatılan ve öğretilen, yapmaları beklenen ve istenen her şeye karşı çıkıyorlar. Antigone siyasal baskıya, özünde hepsi tek bir yerde toplansa da Medea erkek baskısına karşı çıkıyor. Bütün bunlar Düzen’de toplanıyor. Düzen kendi içinde olmayan her şeyi ötekileştirmeye ve cezalandırmaya hazır bir şekilde izliyor, takip ediyor ve yok etmeye çalışıyor. Öteki olarak söylediği ve söyleyebileceği her şeye “Kaos” adını veriyor. “Boşluk” anlamını verdiği Kaos’a korktuğu ve karışmak istemediği her şeyi atıyor. Boşluk’a; kadın, şeytan, cinsellik, duygu, sanat, sanatçı, delilik, doğa, eşitlik, belirsizlik ve daha nicesini atıyor. Medea ve Antigone’nin içinde taşıdığı her şey kısacası.
İkisi de Kaos’a ait tamamen; ikisi de kadın, ikisi de bu yüzden Şeytan olarak addediliyor. Onların fikirleri ve yaptığı şeyler Şeytanca olarak dile getiriliyor. Kendi duyguları ve düşüncelerini doğru kabul bunlar adına ölmek ve öldürmeye razılar ayrıca. Düzen’in ötelediği “his”leri için savaşıyorlar. Ve sanatçılar aslında, Medea’nın büyüler sihirler yapışı, doğayı kullanıp yeni bir şeyler üretişi hatta yaratışı bir sanatçının pek çok şeyi bir araya getirip bir sanat eseri sunuşu gibi. Delilik, onlara ait olan. Onlara kendi hikayelerinde yardımcı olan olgu. Medea’ya duyduğumuz sempatide belki de duraksama yaratan çocuklarını dahi öldürebilme deliliği ve Antigone’ye kahraman özelliği kazandıran kendini öldürme deliliği, Düzen’in tamamen dışladığı boyutuyla. Tabii ki eşitliği unutmamak gerekiyor. Kardeşinin gömülüşü “eşit” olsun diye kendisini feda edebilen bir kadın.
Bu iki kadın da düşünceleri için sapasağlam ayakta duruyorlar, var olup olabilecek tüm otoritelere karşı direniyorlar. Ülke tamamen erkekler tarafından yönetiliyorken erkek egemenliğine karşı çıkıp kendi kurallarını ve otoritelerini kendileri yaratıyorlar. Sadece devlet otoritesine de değil kendi kaderlerine kendileri yön verdikleri, kendi kuralları ile öldürüp öldükleri için aynı zamanda en baskın otorite olan din otoritesi yani tanrılara da karşı çıkmış oluyorlar. Kadın oldukları için yani “öteki” cinsiyet oldukları için “erkek”lere daha doğduklarında karşı çıkmış oluyorlar. Deliliğe yaklaştırkları için aklı, baska yasa ve kuralı da reddediyorlar.
Düzen’e sırtlarını çevirip Kaos’u kucaklayan bu kadınlar aslında zamanlarının ötesinde hareket etmiş oluyor. 20. yy’da başlayan Feminizm akımının tohumlarını tarihten öncesinde atıyorlar, Dünya’nın neredeyse yeni kurulan düzenine daha o zaman başkaldırıp çok daha ilerisini görerek hareket ediyorlar. Zamanımızın gelişmiş ve tamamen medeni yapısının içinde aslında neleri barındırdığımızı, neleri ortaya çıkarmak istemediğimizi gösteriyorlar. Bize içimizdeki Kaos’u, bizi alt etmeye çalışan Düzen’i gösterip belki de göz kırpıyorlar sizin de yapabileceğiniz bir şeyler var diye. “Belki sonunda daha önce hissettiğiniz acıdan daha fazlasını hissedecek olacaksınız, ya da sonunda ölecek dahi olabilirsiniz fakat hareket etmiş olmanın ve bir kere olsun size sunulan bir şeyi reddetmiş olmanın hazzını yaşayın.” diyorlar.
Medea ve Antigone varoluşumuza ayna tutuyorlar, nelere içimizde barındırıp yok saydığımızı bize bir bir gösteriyorlar.