Etiketler

, , , , , , , , , , ,


Kahve içme serimize bu kez nerede içileceğine dair bir yazı ile devam ediyorum. Sanıyorum benimle alakalı üç beş yazıya denk gelenler ve bir önceki yazıyı okuyanlar kahvenin peşinden koştuğumu iyi anlamışlardır. Peki Öznur Doğan kahveyi nerede içer, neresini sever? Buralara nasıl gidilir ve kimlerle gidilir? Kafamda deli sorular diyenler için başlıyorum açıklamaya. İlk olarak çok sevilen, daima hınca hınç dolu olan kahve zincirlerinden bahsederek başlayacağım işe.

Starbucks: Kahve denildiğinde aklımıza ilk gelen yerlerden bir tanesi. Starbucks’ın bu kadar ulaşılabilir olması sanıyorum onu kıymetli yapan parçalardan bir tanesi fakat ben Starbucks’ta en çok her gittiğim yerde aynı tadı  bulmayı seviyorum. Her ne kadar bireyselliğin ön planda olması gerektiğini düşündüğüm bir şey de olsa kahve meselesi, çok fazla kişinin içinde kahve içmeyi tercih edenlerin rahatlıkla gidebileceği bir yer. Yalnız sakın ola ki AVM’lerdeki Starbucks’lara gideyim demeyin. Demeyin işte. Hem doludur, hem de kirli bulursunuz masaları. Bu yüzden tamamen kendisiyle bir Starbucks olan örneğin Bostancı Sahil, örneğin Karaköy’ü tercih edin. Karaköy Starbucks’ı geçenlerde göremedim gibi oldu ama galiba hala orada.

Kahveniyarat.comKahveni Yarat, Kendi Tadını Yakala sloganı ile yola çıkan marka/markamız birbirinden farklı kahveler arasından sizlere özel bir seçenek sunuyor. Kendi kahvenizi yaratma fırsatı. Böylece arkadaşlarınıza gösterebileceğiniz, paylaşabileceğiniz, hediye edebileceğiniz harika şeyler ortaya çıkıyor. Kahveniyarat hakkında daha çok bilgi almak için şuralara buralara tıklayabilirsiniz.

Kahve Dünyası: Tavsiye etmiyoruz. Çünkü tüm kahveler birbirine benziyor. Filtre kahve ile Americano arasında bir fark olması gerektiğine inanan birisi olarak Kahve Dünyası’nda bu farkı bulamayacağınıza kefil olabilirim. Bir de kahveleri seyrekleştirme işlemi gibi bir şey yapmıyorlar genel olarak. Lök diye en koyu kahveyi önünüze koyuyorlar. Kahveyi şekersiz tercih eden birisi olarak da bir Kahve Dünyası Americano’su sonunda çarpıntım başlıyor. Adam akıllı çarpılıyorum. Kahve Dünyası’nın bence en iyi yanı sandviçleri. Gerçekten harika tatları var. Özellikle tavuk fümeli, biberli sandviç.

Lavazza: Çok fazla kişi tarafından tercih edilmeyen fakat Kahve Dünyası’ndan tıklarca ilerde olan marka Lavazza. Kahve servisleri ve kahveleri oldukça güzel. Bardakları tokmuk tokmuk sevimli bardaklar. Ben kahvemi alıp çıkarım yapmak istemiyorum diyorsanız bulmanız gereken iki zincirden birisidir Lavazza.

Bir diğer zincir ise Tchibo. Alman menşeli markanın kahveleri de Almanya’dan geliyor.  Kahvenin keskinliğini iyi ayarlayabilmeleri ile gönüllere taht kurabiliyorlar yalnız Tchibo konusunda beni en çok üzen konu sadece kahve ya da sadece giyim ya da sadece ıvır ve zıvır değil hepsini bir arada bulundurması.

Diğer kahve zincirlerini henüz deneyimlediğim için şimdilik bir şey söyleyemeyeceğim. Bu yüzden cafelere geçiyorum. 🙂

Genelde Taksim’de bulunmaya seven bir insan olarak ilk önce James Joyce Irish Pub’ı anlatacağım size. İrlanda Kahvesi içmek istiyorsanız İstanbul’da ilk olarak buraya gitmeniz gerekir. Haftasonları ve akşamları çok dolu oluyor evet fakat öğle yemeğinden sonra bence bir kahveyi hak ediyoruz ve o kahve eğer Taksim’deyseniz Irish Pub’ta olabilir. Ortam loş, yalnızlığı da birlikteliği de güzel yaşayabileceğiniz bir yer. İşin tek kötü yanı popülerliliği nedeni ile kendilerini bozabilme ihtimali.

Sanıyorum ki The House Cafe’nin seveni kadar sevmeyeni de var. Fiyatlarının pahalılığını düşününce sevmeme konusunda haklı olunabilir fakat ambiyans, lezzet ve kahve için tercih edebilirsiniz. Taksim’de Galatasaray Lisesi’nin ilerisinde solda bulunur kendisi. Lezzetle ve keyifle kahve içmek mümkün. Benim gibi Americano tutkunlarına da yer var.

Tezgah benim için insiyatif kullandığım bir cafe çünkü aynı zamanda sahaf. Bu yüzden Tezgah’ta içtiğim normal Nescafe benim için üç dört beş kat daha lezzetli oluyor. Orada olduğunuz sırada istediğiniz kitabı alıp okuyabiliyorsunuz da. En azından Tezgah Cafe’nin bu rahatlığı için bile gidilebilir. Aynı zamanda ortaklarından birisi evet Nejat İşler. Ama hiç onu orada görmedim. Benim talihsizliğim.

Ve son olarak Tavanarası. Burası benim için cidden farklı bir boyutta. Yemekleri, muhabbeti, ambiyansı, yeri.. Hepsi bir araya gelince Tavanarası “Hadi gidelimmmmm.” diye tutturduğum yer oluyor. Yemeklerden sonra şöyle bir arkana yaslanıp çay ve ardından içilen kahve gibisi yok. Aslına bakarsanız bir kahvenin benim için tatlı olması içtiğim yere de bağlı. Taksim benim için cennet gibi bu açıdan. Seviyorum da seviyorum.

Not: İstanbul görseli için Serhat Albamya’ya teşekkür ediyorum. Ellerine sağlık. 🙂