Etiketler

, , , , , , , , , ,


Oyun hamuru gibi bir adam Christian Bale, istediğiniz şekli verebiliyorsunuz. Bir bakıyorsunuz tamamen kas yığını haline gelmiş seksiötesi bir adam, bir bakıyorsunuz tamamen kemikleri sayılan takıntılı birisi, bir bakıyorsunuz savaş esiri olarak günden güne eridiğini gördüğünüz bir asker. Christian Bale’i izlemeye başladığımdan beri her seferinden beni şaşırtmayı başarıyor. Şimdiye kadar sadece bir filmde hayal kırıklığına uğrattığını düşünürsek bendeki kredisi oldukça yüksek.

Vietnam Savaşı’na dair şimdiye kadar çok fazla film izledik. Pek çoğu müthiş Amerika açgözlülüğünü haklı göstermeye çalışan, işin ucunda mutlaka Amerikalı askerlerin aklandığı, paklandığı, “Bakın bizim de kayıplarımız oldu.” mesajları verilmeye çalışıldığı filmlerdi. Sanıyorum ben Rescue Dawn’dan sonra savaş filmi izlemekten vazgeçtim. Sebebi filmin kötü olması değil sebebi savaşın ne kadar çok tekrarlanırsa o kadar çok kanıksanıyor olması.

1965 yılında helikopteriyle ta ta ta ta ta Vietnam’da gezerken ormanın içerisine düşen bir adamın hikayesi Rescue Dawn. Köylüler tarafından alıkoyulduktan sonra bir de bakıyor ki kendisi tek değil, 5 tane daha adam var esir olarak tutulan. Savaşın soğuk etkilerini köylüler de yaşıyor ve yaşatmak istiyorlar. Esir aldıkları bu adamları aslında ne yapmaları gerektiğine dair bir bilgileri yok. Öldürseler tam süper olacak fakat savaşta esir sayısının öncelikli bir önemi de var.

Dieter Dengler, nam-ı diğer Bale, gerçek hayatta bu olaylara tanık olmuş bir adam. Yani kahramanımız gerçek hayattan. Hikayeyi bu yönde ele almaya başladığınızda her şey daha kan dondurucu oluyor. İlk olarak Dengler’dan önce tutuklanmış ve bir bambu evin içine yerleştirilmiş adamlardan bahsetmek istiyorum.

Savaş esiri olmak ile normal hapishanede yer almak arasındaki farkı bu adamlar iliklerine kadar yaşıyorlar. Sebebi ise çok basit, hapishanede sizi tehdit eden bir şey yoktur. Eğer sakin ve uslu olursanız kimse size bulaşmaz, aç bırakmaz ve hatta sırf kafa dinlemek için hapishaneye giren adamlar vardır. Savaş esiri olmak ise tamamen farklı bir psikolojide olmak demek. Öncelikle karşı tarafı yok etmek için oraya geliyorsunuz fakat yine onlar tarafından esir alınıyorsunuz. Bu tamamen savaşma içgüdülerine aykırı bir durum. Tüm gururunuz, amacınız ve varlığınız esir alındığınız anda sizi kurtaracak kişinin elinde kalıyor. Aynı zamanda acı bir gerçek var ki sizin tarafınız savaş alanlarını tarumar eder, bir bir her yeri yakıp yıkarken sizin de içinde olduğunuz kampı yerle bir edebilir. Evet, kendi adamlarınız tarafından çatır çutur öldürülebilirsiniz. Hani o cephede başına bir şey gelse taşımak isteyeceğiniz fakat nutkunuzun tutulacağı adam var ya, işte o adam başınızın tam üzerine bir bomba bırakabilir. Savaşta bu yüzden her şey mübahtır. Devlet çıkarları için aynı davanın insanları yine kendilerini kırmak zorunda bile kalabilirler.

RESCUE DAWN

Ve insan tamamen Darwin’in dediği gibi hayatını kurtarmaya odaklıdır. Fakat hayat acımasızdır. En sağlam olanı kurtulacaktır. Uzun zamandır esir olarak bulunan 5 adamın mental rahatsızlıkları tabii ki de söz konusu olacaktır. İlk olarak tamamen hayattan soyutlanmış, alışık oldukları ve hayatlarının parçaları olan her ayrıntıdan uzaklaşmışlardır. Aynı zamanda kendi vücutlarına da yabancılaşmaya başlarlar. Uzayan tırnaklar, sakallar ve diğer kıllar. Verilen kilolar, ortaya çıkan kemikler… Film çekimi sırasında oyuncuların da buradan nasiplendikleri kesin çünkü Christian Bale 25 kilo, Jeremy Davies 13 kilo, Steve Zhan 18 kilo veriyor. İşin bu noktasında devreye gerçekçiliğin önemi giriyor. Film boyunca bu adamları esir olarak gören bizler eğer vücutlarında bir değişim olmasaydı, -larva ile beslendiklerini düşünürsek- gerçekten sinirlenir, filmi kapatır giderdik. Ama yapmadık. Kaçış planlarına dahil olduk ve onların peşinden gittik.

Kaçış planına geçmiş bulunuyoruz. Tabii ki her esirliğin bir de kaçış bölümü olacaktır. Şimdiye kadar hiçbir esir insan kaçış planını düşünmeden bir esaret dönemi geçirmemiştir. Özellikle savaş esiri iseniz işin boyutu farklılaşır çünkü bu durumlar için eğitilmiş adamlardan birisisinizdir. Bıçağı nasıl tutmanız, silahı nasıl doğrultmanız, hangi saatlerde ne yapmanız gerektiğini ayarlayabilecek yapıya sahip olmalısınız ki o savaşın ortasına atılasınız. Aslına bakarsanız insanın içgüdüsel olarak bu kaçış yolunu çok sakar olsa da bulabileceğini düşünüyorum. Bir düzen kurabilir kafasında, tabii bunun gerçekleştirme ve başarılı olma oranı tamamen o anki duruma bağlıdır. Şartlarda gerçekleşen en ufak bir değişim her şeyi alt ve üst olarak ikiye ayırmaya yetecektir.

Savaş ve boyutları, kaçışlar ve sonuçları hayatımızın tam ortasında yer alıyorlar. Şu anda ülke sınırlarımızın içerisinde dahi bir savaş söz konusu. Hatta sözlüğün gerçek anlamı ile maddi yapılan savaştan geçerek bilinçler arasındaki manevi savaşa göz kırpıyorum. Sanıyorum ki son 10 senedir ak ile kara birbiri ile kıyasıya bir mücadele içindeler. Biz de bu savaşı görüp sadece uzaktan izleyebiliyoruz. Gariptir ki artık savaşlardan bahsederken de yüzümüzde en ufak bir kıpırdama dahi olmuyor, kaldı ki içimizde bir hareketlilik olsun.

Savaş, kanıksadığımız bir olgu artık. Doğanın en uzak noktasında, medeniyet denilen maskenin altında gerçekleştirilen insan içgüdülerine yakın, göz dolduran bir gerçeklik savaş. Daha doğrusu kan donduran.

Filmi izleyiniz mi? Bana kalırsa izleyin fakat sanıyorum siz de filmin sonundan memnun olmayabilir, bir kere de şöyle olsun beeeh! diyebilirsiniz.

Sevgiler.

Rescue Dawn Trailer