Etiketler
ölüm korkusu, bektaş ağa, burak davutoğlu, deli ibrahim, deli ibrahim paşa, erkek egemen toplum, ertuğrul, halk, harbiye, iktidar, iktidar egosu, iktidar hırsı, kayra erkmenkul, kösem sultan, münir kutluğ, meddah, meddah tıfli, metrobüs, muhsin, muhsin ertuğrul sahnesi, serdar orçin, sultan mehmet, tudors, turhan, turhan hatun, yaz sezonu, zeynep, zeynep özyağcılar, şebnem köstem
Blogun nasıl günlüğüne dönüştüğünü işte bu sayede anlamış oluyoruz. Tam da bu paragrafa “Yazmayalı uzun zaman oldu.” diye girmeye hazırlanıyordum ki kendime geldim, bir an duraladım ve baştan karar verdim neler yazacağıma.
Şu an arka planda Karma Police coverı çalıyor. Her şey güzel, her şeyden mutluyum. Kösem Sultan’a bileti 1 ay önce almışım ve bugüne kadar da gideceğimi en az 500 kez unutmuşum. Arkadaşım Ayça mesaj attığında hatırladım her şeyi. Tamam dedim, gidiyoruz. Oyun Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde oynanıyor. Gittik aldık yerimizi. Kocaman sahne bakalım neler ile dolacaktı.
Bu kez Muhsin Ertuğrul Sahnesi iktidar hırsı ile doldu, intikam ve ihtiras ile doldu. Tudors’tan, Muhteşem Yüzyıl’dan hiç bilmesek bile tarih kitaplarından saray hayatının nasıl olduğunu biliyoruz. İktidara geçenin bir daha ondan vazgeçmek istememesi, bu uğurda delirmesi, ölüm korkusu ile yaşamaya alışması ve diğer tüm duygular. Turan Oflazoğlu’nun yazdığı, Engin Uludağ’ın ise yönettiği Kösem Sultan’da da tam olarak bunlar var. Oğlu Deli İbrahim’i boğdurarak ilk iktidar hırsını gün yüzüne çıkaran Kösem Sultan ona karşı gelen her şeyi egale etmek için elinden geleni yapacaktır. Buna gelinini, torununu ve diğer tüm ona karşı olanları ortadam kaldırmak dahil olsa bile.
Oyuncu kadrosu ile iddialı olan oyunda Kösem Sultan’ı Şebnem Köstem, Sultan Mehmet’i Kayra Erkmenkul, Turhan Sultan’ı Zeynep Özyağcılar, Murat Paşa ve Bektaş Ağa’yı Burak Davutoğlu ve Münir Kutluğ, Meddah Tıfli’yi Serdar Orçin canlandırıyor. İlk oyun olduğu için herkeste bir heyecan mevcut, bir aksak ritim ilk perde kapanana kadar. Biliyoruz, hissediyoruz ve daha çok seviyoruz böylece. İkinci perdede neredeyse bambaşka bir oyun ile karşılaşıyoruz. Yalnızca salon değil klimaları kapatıldığı için ısınan, içimiz ve tabii ki oyuncuların içi.
Kösem Sultan’ın üzerinde durduğu iktidar çılgınlığının yanı sıra halkın sabit duruş eksikliği, yanlış zamanlamaları, balık hafızaları benim daha da ilgimi çeken noktaydı. Biliyoruz ki zaten birinci olduysanız, zenginseniz çok örneğin, bu hırsa kapılmak pek mümkün. Fakirseniz ancak, sizin fikirlerinizde değişiklik yaratabilecek tek şey size verilenlerdir. Önce Kösem Sultan’ı devirmek istersiniz padişaha bağlılığınızdan dolayı, ardından Kösem hayrat yaptırdı diye en çok onu seversiniz. Cami yaptırır Kösem, dedikoduda hep Kösem. Kösem bir iyi bir kötü. Çünkü halkın geliri sabit değil, çünkü halk aç ve halk doyurulmaya muhtaç.
Halk şimdiki halk. “Ama çok yol yaptılar ya, bir sürü metrobüs yaptılar.” diyen adam ile elektrik faturasına %150 zam geldiğini görüp ona buna terslik çıkaran adam aynısı. Dönem farklı, seneler geçmiş üzerinden ancak insanların sorunu aynı. Halkın sorunu daima iktidarın altında ezilmek, iktidar tarafından kışkıştılarak birbirlerini kırdırmak.
Ardından Kösem Sultan’ı hükümdarlık sıfatından çıkardım ve anne olarak, kadın olarak baktım ona. İtiraf ettiği o anda hissettiği vicdanın yerini nasıl öfke aldığını gördüm. “Seni öldürmekle, ne yaman bir oyun oynamış ne şaşmaz bir tuzak kurmuşum kendime.” diyen Kösem’in anneliği ile kadınlığı, hükümdarlığı ile diğer tüm sıfatları arasında sıkışıp kalmışlığını görüyoruz. Erkek egemen bir dünyada ve tabii ki erkek egemen bir imparatorlukta sultan olarak başta olmak, bir erkekten farksız sertlikte bulunabilmek ve ona uygun hareket edebilmek. Kösem Sultan padişah yetiştirmiş bir anne olarak donanımlı bir kadın.
Büyük çelişkiler içindeydim Kösem’i izlerken. Ne kadar ileri gidebilir bir insan, bir kadın, bir anne. Sonra temelde kadın erkek hepimizin aynı olduğunu hatırladım. İçgüdülerimiz bir ve birbirini tamamlıyor. Kösem’in yaptığını diğer sultanlar yapmadı mı ki?
Kösem aslında sadece bir sembol. Üzerine kötülük maskesi geçirilmiş bir sembol. Onu kötü olarak görmekten başka çareniz yok ancak ona acımadan, onun için kötü hissetmeden de duramıyoruz.
Son olarak Serdar Orçin’e bir kez daha aşık olduğumu açıkça söyleyebilirim. Her hali her cümlesi her duruşu ile tam bir sanatçı, tam bir oyuncu. Üstlendiği karakter ile toplumun aynası. Soytarı rolünde bir ayna. Aslında tam da soytarı değil, meddah kendisi. Gülenden bin akçe almaya kadar vardırıyor işi.
Oyunun premieri olduğu için bir tiyatro geleneği olarak (bunu da tiyatronun sonunda öğrenme şansı buldum) sahnede ve arka planda emeği geçen herkesi sahneye çağırıp ne kadar büyük bir aile olduklarını gösterdiler. Ne güzeldi her şey o anda…
Tiyatro, seni seviyorum.
Yaz sahneleri ile de yanındayım.