Etiketler

, , , , , , , , , , , , , ,


HERYaşadığınız dünyanın bir adım ötesine çıkıp farklı bir hayata tanık olmak istemek nasıl bir duygu? Peki ya varlığınız olmasaydı ancak duygularınız geçerli olsaydı?

Sene iki bin bilmem kaç. Annelerimizin ve babalarımızın bize söylene söylene bitiremediği o yepyeni çağın kapıları açılmış durumda. Bluetoothvari bir kulaklık ile her şeyi kontrol edebiliyor, gelen mailleri dinleyebiliyor ve yazı dikte ettirebiliyorsunuz. Aslında dikte konusu yeni Siri ile zaten mümkün hale geldi bizler için ancak pek çok işlem atamak henüz söz konusu değil.

Theodore, eşinden yeni ayrılmış bir mektup yazıları. Death Letters Office‘te olduğu gibi bir nevi Bartelby. Başkalarının mektuplarını yazıyor, onların hayatlarına dair pek çok şeyi biliyor ve bunları mektuplara serpiştiriyor. Hayatı işe gitmek, mektup yazmak, eve dönmek, oyun oynamak ve yemek yemek üzerine kurulu. Sıradan bir hayat çemberi içerisinde yepyeni bir kadın ile tanışıyor. Daha doğrusu yepyeni bir arkadaş satın alıyor.

OS1 (iOS her an aklımızda çın çın), kişiselleştirilmiş bir sistem. Yapay zeka olmasına rağmen her an yeni bir şeyler öğrenerek duygularını kontrol edebiliyor ve geliştirebiliyor. Sıradan bir asistanın yanı sıra gerçek bir arkadaş olabilme vasfına sahip. Theodore yalnızlığına bir nebze de olsa yardım edebilmesi için OS1’i satın alıyor ve Siri’de seçilebildiği gibi işletim sistemini “kadın” olarak belirliyor. Karşısına çıkan kadın bize çok tanıdık. Seni kulağım bir yerden ısırıyor ancak çıkaramıyor, yüzünü çıkaramıyorum.

Sempatik ve sevecen sesli bir kadın işletim sistemi kendi adının Samantha olması gerektiğine karar veriyor. Çünkü Theodore adın ne diye sorduğu ve cevabı aldığı 1,5 saniyelik bir boşlukta Samantha, isimler sözlüğünü okuyup arasından en güzeli olduğu ada, Samantha’ya karar veriyor. İlk bakışta Theodore’u şaşkınlığa sürükleyen Samantha yapabildiği pek çok şey ise Theodore’un hayatını kolaylaştırmaya başlıyor.

Theodore’un yalnızlığından sıkılan arkadaşları ona yardım etmek amacı ile bir “date” ayarlıyorlar. Oldukça güzel bir kadın ile akşam yemeği yiyen ve heyecanlanan Theodore, kadının hafif kırık ve güvensiz çıkması ile birlikte yatağına, Samantha’sına dönüyor.

Yavaş yavaş birbirlerine ve hayatlarına alışan Samantha ile Theodore bu durumu bir ilişkiye çevirmenin ilk adımını sanal seks yaparak atıyorlar. Samantha kendi yalnızlığını ve ihtiyaçlarını hissedebilen, eğer gerçek bir insan olsaydı nasıl hissedeceğini, vücudunun neye benzeyebileceğini merak eden bir kadın oluyor. Böylece Theodore’un hayatındaki yerini almaya başlıyor. Theodore ise bir işletim sistemi ile birlikte olmanın nesi kötü olabilir ki diyerek Samantha ile hayata tutunuyor.

Samantha, Theodore’un şimdiye kadar tanıdığı kadınlardan çok daha farklı ve fazlası haline geliyor. Eski karısı ile yaşadığı şeylerin hiçbirisini Samantha ile yaşamak istemeyen Theodore uzunca bir süre bir işletim sistemi ile birlikte olduğunu kimseye söyleyemiyor. Samantha’nın akıl dolu cevapları, gülüşü ve bizde yarattığı görünüm ile onu çok tatlı mini mini bir kız olarak hayal ediyoruz. Onu seviyor ve bağrımıza basıyoruz. Theodore’un ise mutluluğundan kendimize mutluluk çıkararak hayatımıza devam ediyoruz.

her-film-phonix

Filmin dönüm noktalarından bir tanesi olan Theodore’un bir türlü ayrılamadığı eski karısı ile ayrılmaya karar vermesi ve kendi boşanma dilekçesini doğrudan kendisine götürme isteği onu allak bullak ediyor. Karısı ile buluştuğunda aslında Theodore’un kadından neden ayrıldığını anlıyoruz. Güzelliği ile göz kamaştıran bu kadının birlikte olunması da oldukça zor olan bir kadın olduğunu çözüyoruz. Ancak Theodore hayatındaki travmalara bir tanesini daha eklemek üzere eski karısına bir işletim sistemi ile birlikte olduğunu söylüyor. Al başına belayı.

Artık hiçbir şey neredeyse eskisi gibi değil.

Buhranlardan buhranlara koşan Theodore yaşadıklarına bir de Samantha’nın kendisine benzeyen bir kadını Theodore’a göndermesi ve bu şekilde sevişmelerini gerçekleştirmesi ekleniyor. Ne yapacağını bilemeyen Theodore kadın ile sevişmeye başlasa da onun gerçekte Samantha olmadığını biliyor ve devam edemiyor.

Son olarak Samantha’ya “Sen insan değil, insan gibi davranmayı bırak.” diyen Theodore, bu kadın olarak beni de üzüyor. Neden birileri kızdığında diğerini incitmek üzerine sözler sarf ediyor.

Söyledikleri üzerine Samantha’dan özür dileyen ve hayatlarına devam etmeleri için Samantha’nın da gönlünü alan Theodore müthiş tatlı zamanlar geçirmek için kendisine ufak bir tatil de veriyor.

Geldik dönüş noktalarından bir tanesine daha. OS1 işletim sisteminde filozof Alan Watts’ın yaratılması ile birlikte filozofiye dalan Samantha kendisinin ve var olduğu durumun nasıl olduğunu da incelemeye başlıyor. Ignorance is bliss sözüne denk gelmemiş olacak ki kurcaladıkça kurcalıyor. Theodore ile yaşadıkları hakkında kendisine bir açıklama yapabilmek için düşünüyor. Hatta daha fazlasını.

Spoiler geldi, aslında çoktan gelmişti ancak şimdi uyarayım.

Bir gün Theodore hiçbir şekilde Samantha’ya ulaşamıyor. İşletim sistemi ne küçük cep bilgisayarından ne de masaüstünden ona cevap veriyor. Koşarak işletim sistemini satın aldığı yere gitmeye çalışan Theodore koşuyor, koşuyor, düşüyor. Metroya girmek üzere iken Samantha cevap veriyor. İşte filmin climaxi ve hızlı düşüşü burada yaşanıyor.

 

Theodore: Do you talk to someone else while we’re talking?

Samantha: Yes.

Theodore: Are you talking with someone else right now? People, OS, whatever…

Samantha: Yeah.

Theodore: How many others?

Samantha: 8,316.

Theodore: Are you in love with anybody else?

Samantha: Why do you ask that?

Theodore: I do not know. Are you?

Samantha: I’ve been thinking about how to talk to you about this.

Theodore: How many others?

Samantha: 641.”

Theodore 8316 kişi arasında Samantha’nın aşık aldığı 641 kişiden bir tanesi olduğunu öğreniyor. Oysa OS1 kişisel bir yazılımdı diye düşünüyoruz ve sonra yine aklımıza Siri geliyor. O da öyle değil.

Filmi kısaca özetledikten sonra inceleyerek ilerlemek istiyorum. Akışı ve güzelliği beni bu kadar çeken bir filmi minik de olsa anlatmadan geçemezdim.

Gelecek yıllarda yaşayabileceğimiz dünyaya küçük bir ayna tutan Her, aşk hakkında yaratılabilecek bir ütopyanın da ta kendisi. Samantha yapay zekaların en yapay olmayanı, en akıllı. OS1 sistemi olarak çıkartılan bir sistemin teknolojinin hangi hale gelebileceğini göstermesine tanık oluyoruz.

Filmde en can alıcı nokta ise vücut olmasa da duygular ile bir varlık hayatını ne kadar sürdürebilir? İnsan olmak bir mutluluk haline mi gelir yoksa bir süre sonra varlığa acı mı verir?

Samantha kendisini işletim sisteminden çok daha farklı bir varlık olarak görüyor ve bu doğrultuda hislerinin gerçekliğini kontrol ediyor. Bir odada Theodore ile birlikte olmak, onu öpebilmek, yaşayan insanlar ile birlikte vakit geçirebilmek nasıl olurdu diye düşünüp kendi bedeninin nasıl olması gerektiğini dahi düşünüyor.

Bu aslında hepimizin korktuğu bir distopyanın çok naif hali. Bilgisayarların insanlardan daha akıllı olacağı ve dünyayı ele geçireceği distopyada Samantha henüz atılmış ilk adım. Ancak Samantha’dan korkabilir misiniz?

Eminim ki pek çok erkek filmi izlerken böyle bir işletim sistemi olsa ve birlikte olsam diye düşünmüştür. Çünkü yakındıkları pek çok noktada işletim sistemi hayatlarını kolaylaştıracaktır. Kulaklığı takmadıkça konuşmayan, mesaj atsa bile çılgınlarca aramayan, sorduğu sorulara yanıt veren ancak…

Ancak duyguya sahip her varlıkta olduğu gibi pek çok sorun da birlikte gelecektir. Aslında biraz daha iyi düşündüğümüzde mesele bedenlerimizin olup olmaması değil, aşık olabilmemiz, sevebilmemiz, kıskanabilmemiz, nefret etmemiz, üzülmemiz.

Varlığın varlık olduğunu ortaya koyan en önemli özelliklerden bir tanesi duyguları. Peki bildiğimiz tüm duyguların dışında yapay zekaya özel duygular ortaya konulsa ve bunlar Pandora’nın Kutusu’ndan daha önce hiç çıkmamış duygular olsa? İşte o zaman çok daha farklı bir dünyada yaşamak mümkün olabilirdi. İnsanlara ait duygular ile programlanmış ilk sürüm işletim sistemi dahi yaratabileceği buglar yüzünden piyasadan çekilme ihtimali ile karşı karşıya.

Belki de bilgisayarları ya da işletim sistemlerini başarıya götürebilecek en önemli nokta duygusuz ya da onlara özel duygular ile programlanmaları. Ki bu sistemleri kendileri programlayabilir hale gelene kadar da işin içinde daima insan olacak.

Kendinizi bir an Samantha’nın yerine koyun ve nasıl hissedebileceğinizi düşünün. Filmi izlerken Samantha konuştuğunda kendinizi bir kutudaymış gibi hissedebilmenizin nedeni Spike Jonze. Yazdığı hikaye ile bizi klostrofobik bir noktaya getirip bir an önce o ekranın içinden çıkmak istemimize yardımcı oluyor. Yazmış olduğu dönüşlerle dolu bu hikayede hem Theodore hem Samantha olabiliyoruz.

Filmin sonunda bir çıkarım yaparak “İnsanı en iyi yine insan anlar” şeklinde düşünmek bana pek fazla mantıklı gelmiyor. Theodore Samantha ile ayrıldıktan yani işletim sistemi piyasadan kaldırıldıktan sonra arkadaşının yanına gitse de gerçekten kişisel işletim sistemleri olduğunda ya da işletim sistemleri kullanıcılara özel sistemler atadığında bu sorunun ortadan kalkabileceğini düşünüyorum.

Gelen eleştirileri okuduğumda insanların takıldıkları en büyük noktanın bir işletim sistemi ile nasıl birlikte olunabileceği konusu olduğunu gördüm ancak bundan 4-5 yıl önce MSN’de birileri ile tanışıp uzun mesafe ilişkileri yaşadığımızda pek çok arkadaşımız da bizlere dönüp “Bunu nasıl yapabilirsin?” diyordu. Zamanın akışına ve gerçekliğine inanmayıp sabit kalma fikri de oldukça mantıksız geliyor. Aynı zamanda dünyanın farklı noktalarında kendisi, yastığı, farklı eşyaları ile evlenen insanlar olduğunu hatırlamak gerekiyor. Yastık ya da yorgan sonuç itibari konuşamıyor ve karşılık veremiyor.

İnsanların neler yaşayıp neler yaşayamayacağını karar vermek kimsenin hakkı olmadığı gibi kendilerine de bu hakkın verildiğini unutmamaları gerekir. Yaratılan ütopyalar ya da distopyalar bu gerçekleri gözler önüne sermek için var. Ve aslında ütopyalar da asla ütopya değil. Yeter ki biz şirinleri görebilelim.

Her – Aşk – 2013 Trailer