• BEN KİMİM? / NEDEN YAZIYORUM?
  • SİZDEN GELENLER
  • Copyleft

Öznur Doğan

~ La beaute est dans la rue!

Öznur Doğan

Monthly Archives: Haziran 2013

Sokağın ve Direnişin Sesleri: Duvar Yazıları

17 Pazartesi Haz 2013

Posted by Öznur Doğan in Seyahat, mekanlar, hatıralar

≈ Yorum bırakın

Etiketler

aksim gezi parkı olayları, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı, çapulcu, banksy, burhan doğançay, direnankara, direngezi, divan hotel, duvar yazıları, gezi parkı, le petit chapule, metinlerarasılık, occupygezi, park olayları, penguen, sanat, semazen, stensil, taksim gezi, taksim gezi parkı, taksim gezi parkı duvar yazıları


Tarihin tekerrür edişi edebiyatta metinlerarasılığa denk düşer. Yalnızca yaşananları değil yaşanacakları da içerisine alan tarih, dil ile devinimi sürdürür ve yeni şekillerde karşımıza çıkar.

Tarihin gelişimi ile dilin gelişimi de toplumlar tarafından deneyimlenen önemli değişimlere bağlıdır. Yaşanılan her olay bireyler ve toplum üstünde etki yaratır, bireylerin yaratıcılık seviyesini yükseltir.

Belki de cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hiçbir dönemde yaşanmamış olan ve bizim “Z jenerasyonu” olarak tanık olma şansına sahip olduğumuz en güzel olaylardan birisi olan, sivil direniş olarak yola çıkılan Taksim Gezi Parkı olayları her ayrıntısı ile bizlere yeni şeyler düşündürdü ve tahmin edemediğimiz bir akıl ürünü sergisi ortaya çıkardı.

Bu uzun süren ve gün be gün etkisi artarak çoğalan direnişte duvarlar ve yollar; kepenkler ve diğer yazıya müsait her yer orantısız akıl ile dolduruldu. Metinlerarasılık dersi ödevim için bu konuyu seçmemin en önemli nedeni yazılan her duvar yazısının geçmiş ve gelecekte olabilecek farklı yaşanmışlıklara gönderme yapacak olmasıdır.

Her bir duvar yazısı yalnızca bizi gülümsetmek ile kalmadı aynı zamanda bize aşina olduğumuz pek çok söz hatırlattı. Hem biraz yazılardan bahsedip hem de nelere gönderme yaptığını kısaca açıklamak, hayatımızın içindeki metinlerarasılığa açıklık getirmek istiyorum.

gazyemeyenekızyok

Kız isteme törenlerini düşünelim. Birbirini seven iki genç hayatlarına yeni bir boyut getirmek istediğinde etrafındaki akrabaları ya da arkadaşlara “Evi olmaya kız yok.” derler. Tam da bu noktada Taksim’de bir duvar yazısına gözümüz takılır: Gaz yemeyene kız yok. Gezi alanında biber gazı yemiş olmak artık neredeyse bir rütbedir. Bir erkeğin sahip olması gereken özelliğe dönüşür. Gaz yemediysen, yani direnmediysen meydanlarda ve göstermediysen kendini diktaya karşı işte o zaman sana kız yok demişlerdir. Kız almak kolay değildir geziden, gözler gaz bombası yemiş, gözleri arkadaşları tarafından solüsyonlanmış birisini arar.

yiyingari

Reklamlarda alışık olduğumuz sözler de sloganlara, sloganlar da stensil sanatına dönüşür. Stensiln sanatının dünya üstündeki kahramanlarından bir tanesi olan Banksy uzaktan bizleri izleyip yaratmış olduğumuz harikalara bakarak mutluluk duyabilir bu yüzden.

Lay’s’in tonton teyzesi bizlere yıllarca televizyondan “Yiyin gari’ diye seslendi. Peki bu aslında yemek ve mutluluk dolu an neye dönüştü dersiniz? Gaz sıkan bir polis ve altında yazan yiyin gari stensiline.

çapulcu

Her köşe başı, her durak direniş ve zekânın islerini taşıdı bu süreçte. Yapılan her açıklama farklı bir şekilde yankılandı. Özellikle Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamada geçen üç beş çapulcu lafı Taksim’i aşıp tüm dünyada yankı buldu. Tom Yorke, Naom Chomsky ve onlarca dünyaca ünlü sanatçı, bu ünlülerin yanı sıra her ülkeden destekçiler “çapulcu” kelimesine yeni bir boyut kazandırdı. Fiil ve isim haline getirilen kelime, İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca’ya çevrildi. Artık her cümlede geçen çapulcu bizim için direnişin açıklaması, onu hatırlatacak bir cümle haline geldi. Hatta Küçük Prens, Le Petit Chapule olarak yeniden çizildi.

lepetitchapule

Fransız Devrimi’ni başlatan Antoinette cümlesi “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” duvarlarda “Ekmek bulamıyorlarsa biber gazı yesinler – Recep Tayyip Antoinette” olarak yer aldı. İki devrim arasında müthiş bir fark olmasına rağmen hükümetlerin keskin tavrı, toplum bilincinden uzaklığı ve kendi hayatları için direnen insanları göz ardı ediş bakımından oldukça ortak noktaları da söz konusu. Ak Parti hükümetinin yaklaşık 20 gündür sergilediği kılıç gibi davranışları ve çekinmeden cahili oynayışları her direnişçinin yeni bir söz ile gelmesine neden oldu.

marieantoinettetayyip

Rabbine sorup Cleveland cevabı alan bakanımıza da gerekli gönderme bu yazılar ile yapıldı tabii ki. Direnişçiler rablarına sorup #direngezi cevabı aldılar. Sosyal medya üzerinden gerçekleşen dünyanın en büyük bu pasif direnişi için her nokta Twitter etiketleri ile doldu, bu etiketler günler boyunca milyonlar tarafından yazıldı ve paylaşıldı. Her bir metin, metinlerarasılığın yanı sıra ülkeler arası hale geldi. Her gönderme kendi içinde bir bütün oluşturup gönderme yaptığı konu ile tamamlandı.

cilekliyokmu

 

Güzellik mağazasının kepenginde yazar “Biber gazı güzelleştirir”, yemek restoranının camında yazan “Çileklisi yok mu?” ve diğer yüzlerce yazı yalnızca isyanın değil zekânın da sesi oldu.

Belki de direnişin en can alıcı sahnesi yüzüne gaz maskesi geçirmiş semazendi. Mevlana’nın ne olursan ol gel mottosunu Gezi Parkı’nda yaşatan gençler, siyah sema elbisesi ile estetik ve direnişi bir araya getiren bu semazeni gözleri dolu dolu izledi. Adımları direnişin, her bir dönüşü bizi birbirimize yaklaştıran bir adım, ayak izleri Mevlana’nın sözlerine evrildi.

taksimgezisemazenmevlana

Bir diğer akılda kalıcı sahne ise tüm bu olaylar yaşanırken CNNTürk’ün göstermekte olduğu penguen belgeseliydi. O andan sonra her yer yalnızca Taksim ve direniş değil penguen de oldu. Penguenler CNNTürk’ün yayınlamış olduğu bir belgeselden çıkıp AKP seçmenine, ilgisiz hükümete ve yandaş medyaya, hatta ve hatta direniş karşıtı her bireye dönüştü.

cnnpenguen

Medya baskısının kol gezdiği o anlarda yabancı kaynaklardan izleme fırsatı bulanlar ise bir direnişçinin söylediği o söz ile yüzlerce şey düşündü ve hatırladı. O söz bizi Hitler zamanına götürdü. Avrupa’nın yeni Hitler’i hayırlı olsun! Belki de yaptıkları açısından Hitler ile tam olarak örtüşmese de AKP hükümeti tavırları ile Hitler’e benzedi. Çocukların, miniklerin olduğu anlarda gaz bombası ile Gezi’ye saldırtan ve bunu meşrulaştıran bir hükümet tarihin tozlu sayfaları arasına asla karışmayacak bir adamı, bir diktayı akla getirdi. Adolf Hitler.

banksygeziparkı

Tüm bunları çok öncesinden bilen ve yakın zamanda aramızdan ayrılan Burhan Doğançay, ömrünü duvar resimlerini resmederek geçirmiş ve bir milletin ne hissettiğini en iyi anlatan gerçekler duvar yazılarıdır demişti. Sanat ve sanatçının gerçekleri görme, yansıtma ve bizi büyülemeleri işte bu şekilde öngörülü olmuş oluyor. Metinlerarasılık için seçebileceğimiz her konu bizi anlatan yazılara dönüşüyor.

unlu-ressam-burhan-dogancay-vefat-etti-1601131200_l

Kaynaklar: https://www.facebook.com/OccupyTurkeyGraffiti, Taksim sokakları ve duvarları

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Metinlerarasılık Dersi Final Ödevimdir.

Katiller ve Kurbanlar İçin 13 Beden Eğitim Dersi

15 Cumartesi Haz 2013

Posted by Öznur Doğan in Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Amerikan Kültürü ve Edebiyatı, Arzu Bahar, asena boşnak, Ünal Özer, ömür biçer, Buket Tankut, D&R, dan brown, Doğukan İşler, Elvin Solkula., Gökhan Güngördü, Hasan Apaydın, idefix, istanbul üniversitesi, jean christophe grange, katiller ve kurbanlar için 13 beden eğitimi, koyu kitap, Kuzey E. Önel, Orçun Taşar, Sedat Demir, sindirme sistemi, şu can alıcı işler


katiller-ve-kurbanlar-icin-13-beden-egitimi-dersi_503864

Brown ve Grange’nin o dolu dolu ölümlü kitaplarını okuyup yarı polisiye kitaplara meyil etmeyen yoktur sanıyorum. Katiller ve Kurbanlar İçin 13 Beden Eğitimi Dersi biraz bunlara benziyor.

Peki çoğumuzun bilmediği ancak benim okuma şansına sahip olduğum kitap nereden çıktı, ne anlatır bu kitap?

İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı müstakbel mezunu bir insan olarak şimdiye kadar bölümüme ait en iyi gelişmenin bu kitap olduğunu söyleyebilirim. Her türlü burun kıvırdığım, adam sende dediğim insanların çoğunluğunda Asena Boşnak, bu kitabın yazarlarından bir tanesi oldu ve desteğimizi rica etti. Böyle bir gurura kim karşı koyabilir ki? Hemen satın aldım kitabı. Bu sırada idefix’ten de ilk alışverişimi yapmış oldum. Normalde D&R’ın sıcaklığına sığınan ben idefix’in eski arayüzününü beğenmemem dolayısı ile oradan hiç alışveriş yapmamıştım. İyi ki de yapmamışım aslında, kitaplar zar zor bana ulaştı. Kimisi gelmedi. Ah benim dertli başım.

Koyu Kitap’tan çıkan bu yeni kitap amatör ruhun her sayfada hissedildiği, anlatmanın asla sona ermeyeceğini hissettiren bir kitap olmuş. 13 ders göndermesi ise kitaptaki tüm yazarlarının toplamının 13 olması. Herkes kendi hikayesini ya da ne olduğunu yazmış ilk sayfaya. Orçun Taşar, Buket Tankut, Doğukan İşler, Arzu Bahar, Sedat Demir, Ünal Özer, Hasan Apaydın, Asena Boşnak, Gökhan Güngördü, Kuzey E. Önel ve Elvin Solkula. Yayınevinin sahibi Sedat Demir de gençlere ait bu kitaba bir önsöz yazmış. Kitabın gelişiminin ve cevherlerin büyümesinin bize bırakıldığını söylemiş Demir. Aslında haklı. Biz okuyarak ve her seferinde noktaları belirterek bu kitabı ve bundan sonra gelecek olan her kitabı daha da kitap yapacağız.

O zaman oyun başlasın ve kitaba dair yorumlarım kısmına geçelim:

128 sayfa olan kitap daha önce de bahsettiğim gibi 13 hikayeden oluşmuş. Her hikayenin başında o hikayeye dair küçük bir illüstrasyon var. Öncelikle en çok hoşuma giden hikayeleri söylemek istiyorum, Sindirme Sistemi, Ömür Biçer ve Şu Can-Alıcı İşler. Sindirim Sistemi’ni gülerek okuyabildiğim için sevdim, bir de bilinçaltında neler dolanabileceğini gösterdiği için bize sevgili Zeynep Temel.

Ömür Biçer’i sevdim çünkü Hasan Apaydın daha önce karşılaşmadığım bir hikaye başlangıcı ile gelmiş. İnsanlara ömür satın almak ve olası tüm hikayeleri insan kendi kafasında canlandırabiliyor. Şu Can-Alıcı İşler ise biraz daha İhsan Oktay Anarvari olduğu için güzel. İşin içine biraz simya girdi mi ben oradayım doğrudan zaten. Kuzey E. Önel bu şekilde bir hikaye başlatmış ve okuyucularına güzel bir kısa hikaye sunmuş.

Arkadaşım Asena’nın hikayesi ise Başlıksız adı ile kitapta yer alıyor ve belki de Asena’ya dair farklı bir bakış açısı geliştirmeme neden olan bir hikaye. Çünkü bu hikaye ile Asena’nın hikayelerindeki katmanları görmek mümkün. Hem yazar arkadaşa sahip olmak da çok güzel.

Bunun haricinde kitaba dair söylemek istediğim en önemli şey hikayelerin yalın ve yarıda kalmış olması. Her hikaye daha da uzun anlatımlara, birbirine tamamen oturan bir kurguya ihtiyacı var. Sanki bir şeyler havada kalıyor, hiç beklemediğim anda çat diye bitiyor her şey. Neredeyse her hikayede denk geldim buna. Ayrıca bazı imla ve yazım hataları dikkatimi çekti. İyi bir editör elinden geçmesi şart diye düşünüyorum.

Her şeye rağmen let the sun shine upon you guys. Bu yazma aşkı ve ateşi daima devam etsin. Her yorum ile bin kez daha güçlenin. 🙂

Sevgiler.

Abone Ol

  • Entries (RSS)
  • Comments (RSS)

Arşivler

  • Eylül 2017
  • Ağustos 2014
  • Şubat 2014
  • Kasım 2013
  • Temmuz 2013
  • Haziran 2013
  • Mayıs 2013
  • Nisan 2013
  • Mart 2013
  • Şubat 2013
  • Ocak 2013
  • Aralık 2012
  • Kasım 2012
  • Ekim 2012
  • Eylül 2012
  • Ağustos 2012
  • Temmuz 2012
  • Haziran 2012
  • Mayıs 2012
  • Nisan 2012
  • Mart 2012
  • Şubat 2012
  • Ocak 2012

Kategoriler

  • Edebiyat, kitap inceleme, kitap tanıtım
  • Filmler, sinema, film inceleme
  • Güncel, gündem, medya
  • Sanat, resim, tiyatro
  • Seyahat, mekanlar, hatıralar

Meta

  • Kayıt Ol
  • Giriş

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • Öznur Doğan
    • Diğer 123 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • Öznur Doğan
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...