Etiketler

, , , ,


Leyla Erbil’in bir hikayesini okuduktan sonra kitaplarını okuma şerefine nail olmanın mutluluğu ile ve uzun süredir beklediğim kitapların bana ulaşması sayesinde güzel bir yolculuğa başlıyorum. İlk kitap Üç Başlı Ejderha, ardından Cüce ve ardından Gecede. Şimdilik 3 adet Leyla kitabı var elimde fakat gerisinin geleceğine adım gibi eminim. Biraz süre alacak yeni bir kitap alma faslı çünkü odamı kitap mezarlığına çevirmeme kararı aldım.

Nereden geliyor Leyla Erbil tanışıklığı? İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı hocalarından biri olan Sema Bulutsuz’un Gecede adlı kitaptan Vapur hikayesini dersimizde işlemesi ile. Ardından gelen dersler, anlatıılar ve bizim üzerine kafa yorduğumuz kitaplar. Deli kadınlar, Mine Söğüt’ün kendine has dili, daima aklımda kalan Tezer Özlü ve Leyla Erbil yakınlığı… Bunların hepsi ve daha fazlası varken aslında geç bile kaldım ben ona.

Üç Başlı Ejderha iinde iki adet hikaye bulunan bir novella. Erbil’in anlaşılması zor üslubu ve güçlü kaleminden çıkan bu novellacığın ilk bölümü Üç Başlı Ejderha, diğeri ise Bir Kötülük Denemesi. İkisi de adamın midesine taş gibi, kemik gibi oturan yazılar.

Üç Başlı Ejderha’nın en büyük özelliği tamamen Erbil üslubu, Erbil yazım kuralları ile yazılmış olması. Nokta ya da virgülün yerinde “,,,” var. Üç virgül. Hani şu son zamanlarda artık sürekli kullanılan ve tabiri caizse boku çıkarılan “…” var ya. Tam da onun gibi. Fakat işin profesyonelinden çıkan bir imlayı kırma eylemi bizim yapmaya çalıştıklarımızdan çok daha farklı boyutlarda etki yaratıyor.

Kocaman bir heykel hem de ta Delfi’den kalma. Sultanahmet’in ortasına getiriliyor. Fatih Sultan’dan Kanuni’ye, oradan da günümüz İstanbul’una kadar yıprana yıprana ve üç başından yara alarak geliyor. Leyla Erbil’in önemli bir özelliği daha var. Sizin için önemli yerlerin altını çiziyor. İtalik ve büyük yazılmış yazılar kalbini oluşturuyor onun hikayelerinin. Şöyle başlıyor kitap:

“Zile basışından geldiğini anlarım,,, sık gelmez yılda birkaç kez,,, unutacakken onu,,, tıka basa roman dolu sanki,,, sanki boşaltmaya yazamadıklarının zehrini,,, yazar değil kendisi,,, helecan,,, ya değilsem evde,,, bir seferinde döndüğümde bakkaldan,,, eşiğe oturmuş bekliyordu beni,,, zeytin ekmek almıştım,,, çay yaptım,,, ilk kez görmüş gibi yedi yuttu zeytinleri,,, zavallı yavrum Alamanya’da yok mu zeytin,,, kapılara sığamayan koca bir adam oldu şimdi,,, sonunu bilmediğim bir ilk cümle fırlatır ortaya: BÖYLECE O HAYATA BİR SÜRE DAHA DAYANMA GÜCÜ ELDE EDİYORUM.”

Oğlundan ve hayatından koparılmış bir kadının hikayesidir Üç Başlı Ejderha. Üç yılan doğurur rüyalarında oğlu yerine. Oğlu ölmüştür çoktan ve onu anlatacak birisi vardır mektuplar ile.

“Üç Başlı Ejderha İstanbul’daki en eski Yunan sütunudur. Sütun 3 yılanın birbirine dolanmasından oluşmuş bir sarmaldır. Adlarından biri de Burmalı Sütun olan bu sütun Sultanahmet Meydanı’ndaki bugünkü yerine taşınmadan önce Delfi Tapınağı’ndaydı.”

Sanıyorum Leyla Erbil’i tek seferde ya da tek kitap ile anlatabilmek asla mümkün olmayacaktır çünkü hiçbir kitabı için ödül almamıştır -bunu isteyerek tercih etmiştir- “dava”sından dönmemiş, Türkiye’nin en aydın kadınlarından birisi olmuştur. Seni seviyorum Leyla.

“Gelinim çay yapıyordu. ‘Evi basıyorlar’ diye bağırdı. Komşumuz Pakize, ‘Bize gelin’ dedi.”

“Ah!,,, içinde boş inançlardan başka değer taşımasına izin verilmeyen ve durmadan sığınacak koltuk altı aramak zorunda bırakılan biz-halk, (avam, cemaat, taban, yoksul, cahil, ahali, köylü, kentli, kasabalı, baldırı çıplak, amele, aşiret, ümmet, cemaat, proleterya, millet) ulu Tanrı’yla iç içe geçmiş parçalanamaz ve kurtulunamaz ve kutsal cihan imparatorunun yüksek amaçları önünde elbette duramazdık ayakta,,, küçük, bayağı, acılarımızın dedikodularıyla sürekli,,,”

“babam peygamber Muhammed’e inanmazdı”

Ataerkil toplumda görülen ve mimari yapılar üzerinde bile erkeklik arayan mantık, kadının ölen çocuğuna üzülmek ile üzülmemek arasında kalması, imparatorluk içerisinde yaşanan ve eril olmanın verdiği nereden geldiği belli olmayan haklı gurur, korkuyu yayabilmesi için yapıldığına inanan ejderha heykeli ve yönetime göndermeler yapan anlatıcı kadın. Üç Başlı Ejderhda, sakin kalamayan, deliliğe yakın bir kadının, evi basılmış, etrafındaki tüm erkekleri öldürülmüş bir kadının hikayesidir.

Ardından gelen Bir Kötülük Denemesi ise insanı ters yüz eden bir yazıdır. Neden böyle peki? Çünkü Leyla Erbil insanın içindeki kötülüğü dışarı vurmaya çekinmez. İnsanı hiçbir zaman için müthiş ve hatasız bir yaratık olarak görmez. İnsanlar olarak biz hatalı ve egolu doğmuşuzdur. Bu yüzden kötü yönlerimiz saklanabilecek durumda da değildir. Öyle ballanacak, medeniyet medeniyet diye ağlanacak halimiz yoktur demek ister. En büyük medeniyetin işte bu yüzden medeniyetsizlik olduğunu savunur. Orada insanların egoları, sanatçılara atfedilen ve Freud’un da yansıtma yöntemi olarak söylediği, pislik, cani, dedikoducu, ensest ve diğerleri. Aslında bize ait olan ve daima görmekten kaçtığımız. Leyla Erbil Türk toplumuna giyotin gibi inen bir aynadır, 2 yaşımdan beri var olduğumu bildiğim.