Yağmur kelimesinin geçtiği her paragraf hüzünlüdür biraz. Bu yüzden yağmur hep kötülüklere denk düşer hikayelerde. Yağmuru baz almak ne kadar doğrudur bilinmez ama insanın bu düşkünlüğü, hep kullanmaya iter onu. Ne zaman yağmur cümlesi kurduğunu düşünmeden en son, klişelere kapılır gider. Tıpkı yazar gibi.
Kadının panik hali bir an için yok oldu. Adamın göğsündeki hafif kıpırdama onu rahatlatmıştı. Ne olduğunu bilmeden, anlamadan –anlamak istemeden- adama baktı. Adamın dudaklarından dökülen sızlamalar, aslında bu ortamın şehvetini çoktan yok eden yaşananların üzerine tuz-biber oluyordu. Kadın, paniklemiş olduğunu fark etti. Sinirleri boşalmış bir şekilde yatağın sol köşesine yığılıp kaldı. Adam gibi kısa süreliğine “Hoşça kal!” demek istedi dünyaya. Ama bunun ne kadar acı vereceğini anlayınca vazgeçti.
Vazgeçmek… İnsanoğlunun belki de en savunmasız anının getirisi. Kaçmakla eşdeğer bir değer. Ne için, nasıl ya da ne zaman olduğu daha sonraları pek bir önem teşkil etmez. Çünkü cümleler hep “Vazgeçti.” İle başlar. “Ama”lar sonradan takip eder. Sonsuz bir “ama” denizinde yüzseniz de vazgeçmişsinizdir ve cümlelerin manasını yitirmemesi işten değildir. Vazgeçmek, seçimin getirisidir. Seçtiği her şey için yeni bir vazgeçiş çıkarırsın zulandan. Vazgeçmek, sonsuzlukta “Seçimsiz” kalmaktır.
Kadın, adama “Neyin var?” der gibi bir bakış attı. Yavaş yavaş kendini topluyordu ve bu sorunun cevabı gerekliydi. Adam, olanlar sanki çok normalmiş gibi devam etmek istiyordu. Köşede başlayan ve algı bozukluğu bazlı ilişkilerinin başka bir açıklamaya ihtiyacı olduğunu düşünmüyordu. Yaşananlara bakılacak olursa, her şey zaten zırva bir durum içinde hareket ediyordu. Sorulacak tün soruların yanıtlanamamazlığından emindi adam. Kadın, soracaktı. Bu bir kesindi. Nedense şimdiye kadar merağını iki ya da üç gün saklayabilen bir kadına denk gelmemişti. Kadınlar, soru sormaya programlanmış birer robottular sanki. Ya da “o” hep “öyle”sine denk gelmişti. Birden aklına kendindeki tuhaflığı düşünmek geldi. Yaşadığı ilişkilere baktığında en uzun ilişkisinin üç ay olduığunu bir kez daha gördü. Görmek istemediği şeyleri görmek adamı hep yoruyordu. Bir sevişme sahnesinin böyle saçma düşüncelere yer verebiliyor olması sinirini bozmuştu. Yan tarafta, gömleksiz bir şekilde uzanan kadına baktı. Adamın bunları düşündüğü sürede kadın “neden böyle” olduğunu, “sorunun ne?” olduğunu, ve daha pek çok “olup-olmayışı” düşündü. Üzerini giyip odayı terk etmekte kararsız kaldı. Yanında sırtüstü yatan adamın göğsündeki boşluk onu korkutuyordu. Tam iki kaburgası arasındaki gereğinden büyük boşluk ve hissettiği yumuşaklık onu tedirgin etmeye yetmişti. Yaşadıklarının tekrarlanabilme ihtimalinden dolayı.
Tedirginlik en lazım olmayan zamanlarda öyle bir yapışır ki insanın yakasına, kurtulmak için büyük çabalar sarf etmeniz şart hale gelir. Tam bir ikilem ortası düşünce karmaşası halidir. “Evet” ya da “Hayır”a dahi karar veremezken, büyük seçimler yapılması gerektiğindeki tedirginlik, bir sokak kedisinin yemek aramasındaki hızı gibidir. Öylesine uyuz edici bir yavaşlıktadır ki saatlerinizi yiyebilir. Bir köşeye oturup izlemeye başlarsanız bir şeyleri, aynı şekilde o da sizi izler. Tedirginlik, kararsızlık, dilemma… Ne denirse densin insanı denizin içinde boğması gerektiğini bilerek hareket eder. Beklenmeyen bir anda üzerinize gelen dalga gibi, beklemediğiniz bir kararsızlık anında beklentilerin kararsızlığına rağmen kararlı ve beklentisi yüksek bir şekilde sizi kararsızlaştırır.
Adamın sahip olduğu algı bozukluğu, işte böyle sahnelerde çok işe yarıyordu. Kadının anlamsız bakışları altında o da en az kadın kadar anlamsız bakışlar fırlatıyordu güne. Anlamaya çalışmayan kadının yerine geçişti, öylece düşünmeden uzandı yatakta. Kadın hala pür dikkat adamı izliyordu. Yaşadıklarını ve yaşayacaklarını düşündü. Elinin kesilmesi ve kesilmemiş gibi görünmesi. Ve hatta şu anda dahi normal bir görüntü sergilememesi onu korkuttu. Neden böyle durumlar içine düştüğü başlıklı konuda alt başlıkları sırasıyla incelemek istiyordu. Böyle şeylerin yaşanmasına neden izin verdiği gibi. Adam kadına doğru döndü. Sol tarafındaki görüntüyü sonsuzluğa fotoğraflamak istedi. Buğday teninin güzelliği ve parlaklığı ile yanından ayrılmak istemeyeceği kadın tam da önünde uzanıyordu. Korku dolu bakışlarına rağmen hala cazibesini kaybetmemişti. Bir kadın nasıl oluyor da böylesine donanımlı oluyordu? Diğerlerinden farklı kılan özelliklerin çokluğuna rağmen onu diğerleri ile aynı kategoriye koyma isteğine karşı gelemese de düşünmeden edemiyordu. Elinin kadının teninde gezdirmeye başladı. Kadının tekrardan irkildiğini gördü. Hatırlamadığı noktalara rağmen kadının bu kadar hazır olması onu şaşırttı.
Kadın, adamın elinin soğukluğu ile irkildi. Sanki bir ölünün dudakları geziyordu teninde. Sanki bir günahın acısını o yatakta yaşıyordu. Ne yapması gerektiğini bilmeden adama doğru yaklaştı. Bugüne özel bir şeyler katmak istiyordu. Boynuna doğru yaklaşıp kulağının altından adamı öptü. Adamın ellerine tezat bir şekilde vücudunun geri kalanı resmen yanıyordu. Bu değişik durumu ötelemesi gerekip gerekmediğini sorgulayacaktı ki adamın dudaklarını dudaklarında hissettiğinde sadece bu ana ayak uydurabildi.
Gözlerini açtığında gördüğü sadece elinden oluk oluk akan kandı.